Paşazade...4
…
…
Paşazade, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver ve Kibar Kamil, yurt kantinine henüz girmişlerdi.
Paşazade, arkadaşlarının yanından ayrılarak tezgâhtarın yanına gitti.
"Bana büyükçe bir kese kağıdı ver oradan!"
Tezgahtarın verdiği kese kağıdını gömleğinin içinde saklayarak kantinden çıktı.
Onun bir şey söylemeden çekip gitmesinden kuşkulanan Kibar, koşarak peşinden geldi. “Hoca, nereye gidiyorsun? Ben de seninle geleyim mi?” diye sordu.
Paşazade, “yok abiciğim,” diyerek ona itiraz etti. “Benim önemli bir işim var. Siz oturun, çay içe koyun, ben etüt saatinde kütüphanede bulurum sizi.”
Bu emrivakiyle birlikte revire doğru uzaklaştı.
Onun bu gizemli tavrını merak eden arkadaşları peşine takıldılar. Koridorun ucunda yer alan yemekhanenin köşesine sinerek onun işinin ne olduğunu anlamak için gittiği yönü gözlemeye başladılar.
Paşazade revirin önünden geçtikten sonra, koridorun öbür tarafında sporcu odasının kapı girintisinde sinerek reviri gözlemeye başladı.
Arkadaşları onun revirin yakınında durarak revirin kapısını gözetlemeye başlaması üzerine, telaşlandılar.
Kibar Kamil, “kuran çarpsın bu herif müdür babaya girecek abici’im!” dedi.
Dalavere Dilaver, “yok len, nerede o yürek onda!” diye karşılık verdi.
Gammaz Necmi, “öyle deme abici’im, açın kıçınızı, homolar gibi laflar ağrına gitti,” diye açıklamaya çalıştı.
Kibar, “Gitmiş olabilir ağrına,” dedi.
Dalavere, “gitti, gitti” diye onayladı. “Ben biliyorum. İçerde başladıydı diklenmeye müdür ya.”
Gammaz, “öyle vallaha, yurttan atın isterseniz ama kıçımı açtıramazsınız bana, diyerek rest çekti ya?” dedi.
Az sonra revirden çıkan Müdür, koridorda giderken, Paşazade, arkasından yetişip, yavaşça sokuldu. Arkasında şişirilmiş bir kese kağıdı gizliyordu.
Onun böyle Müdür’ün arkasından sokulduğunu gören arkadaşları fırladılar köşelerinden, “yapma Paşazade!” diye haykırarak koşturup gelmeye başladılar. Tam o anda ise Paşazade elindeki şişirilmiş kese kağıdını, Müdür’ün kulağı dibinde patlatmıştı.
Karşıdan “yapma!” haykırışları ile koşturup gelenleri görüp de aynı anda kulağının dibinde bu korkunç ses patlayınca neye uğradığını şaşıran Müdür boş bulunup öyle bir korktu ki, iki adım geriye sıçrayarak sendeledi, beti benzi attı. Bir de baktı ki, karşısındaki Paşazade, dövmesi için kolaylık olsun diye yanağını uzatmış, süklüm püklüm durmakta, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeden, “gel ulan, benimle!” diyerek, onu kulağından çekiştire çekiştire odasına götürmeye başladı. Koşturup gelenler bu olanları görür görmez çark edip gerisin geriye kaçarak gözden kayboldu. Paşazade, çekiştirilen kulağına uygun kıvrımlar çizerek eğile dikile, suratında bir memnuniyet tebessümüyle götürüldüğü yere gitmeye başladı.
Müdüriyete girer girmez oğlanın kulağını bırakan Müdür, şaşkınlığından kurtulamayarak, “neden yaptın öyle lan?” diye bağırdı.
Paşazade, gayet olgun tavırlarla, “beni dövmeniz için efendim!” dedi.
“Neden dayak yemeye çalışıyorsun? Neden?”
“Harun Reşit’e yaptığınızı yapmanız için...”
Müdür’ün şaşkınlığı iyice artarak, “kim ulan Harun Reşit? Benim bildiğim bir tane Harun Reşit var, o da ölmüş gitmiş...”
Paşazade, birden üzüntüye kapılarak, “ ölmüş mü? Tuh tuh, yazık olmuş çocuğa. Ne güzel üniversiteyi de kazanmıştı hâlbuki...” diye söylenmeye başladı.
Müdür’ün sinirleri boşandı, başladı gülmeye. “yazık mı oldu... Ha ha ha... Ne güzel üniversiteyi mi kazanmıştı... Ha ha ha ha.”
Paşazade hem müdür babasını güldürüp mutlu ettiğine sevinmekte, hem de onun bir ölünün arkasından bu kadar saygısızca gülmesini içinden kınamaktaydı.
Müdür, gülme krizinden kurtulabilmek için masasına gitti, sürahisinden ardı ardına doldurduğu iki bardak suyu içti. Kendini zorlayarak ciddileşti. “Siz birbirinize lakaplar takarak, taktığınız lakaplarla birbirinizi kolayca tanıyorsunuz. Ama ben kime, ne lakap taktığınızı bilmediğim için, bana kimden bahsediyorsan gerçek adını söyle. Tamam, mı, Paşazade?”
Paşazade, sevecenlikle onayladı. “Tamam Müdür baba.”
“Senin lakabın Paşazade. Onu biliyorum. Şimdi, lakabı Harun Reşit olan kim? Onu da sen söyle bana!”
“Harun Reşit mi?”
“Evet. Harun Reşit...”
“O, Reşit efendim.”
“Reşit mi? Hangi Reşit?”
“Harun Reşit, efendim.”
Müdür, masasına geçip oturdu. Karşısında süklüm püklüm dikilmekte olan Paşazade’ye, onunla kafa kırıp kırmadığını anlamaya çalışarak tiksintiyle bakmaya başladı. Reşit’in hangi Reşit olduğunu söyletemeyeceğini anlayarak, “haa, anladım, o Reşit,” diye kestirip attı. “Tamam... O Reşit’e ne yapmıştım da, aynısını sana da yapayım? Bir hatırlat bana...”
“Hatırlamıyor musunuz efendim?”
“Unutmuşum. Takdir edersin ki, iki yüz elli, üç yüz çocukla uğraşmak kolay değil. Herkesle ilgili her şeyi, teker teker hatırlamaya biliyorum bazen.”
“Doğru efendim. Sizin işiniz hiç de kolay değil.”
“Öyle...”
“Allah yardımcınız olsun.”
“Âmin!”
“Ben de utanmadan, sıkılmadan, kalkıp, kendi zayıflarımı size kurtarttırmaya çalışıyorum... Çok özür dilerim sizden efendim.”
Müdür, oğlanın onunla dalga geçtiğini sanarak, “ya, çıldırtma adamı, kardeşim!” diye bağırdı. Ama gerçekten çıldırmıştı. Masasından kalkarak Paşazade’nin üstüne üstüne giderek onu odadan çıkartmaya çalışırken bağırıyordu. “Ne zayıfı, ne kurtartması? Neden dayak? Kim bu Harun Reşit? Onun ne alakası var bunlarla? Ne yapmışım ona... Sana ne yapacakmışım?”
Kapıyı açıp tam kapı dışarı edecekken “ama efendim...” diye duran ve o anda tikleri de tutarak bir garip olan Paşazade bir şeyler daha konuşacaktı ki, Müdür zıvanadan iyice çıktı. “çık ulan dışarı! Defol! Adamı deli edersin sen be!”
Paşazade tiklerini patır patır oynata oynata, delirttiği adamdan korkarak dışarı çıktı. Müdür o daha çıkarken kapıyı öyle çarptı ki, bütün bina şöyle bir titredi.
Paşazade, daha koridor köşesine ulaşmadan meraklı arkadaşları etrafını sararak sorgulamalarına başladılar.
“Ne oldu?”
“Bişi olmadı. Ne olacaktı?”
“Bir şey yapmadı mı, yani?”
“Bişi yapmadı. Ne yapacaktı?”
“Hakkaten yapmadı mı?”
“Yapmadı dedik ya len!”
“Arkasından sokulup neden yaptın öyle?”
“Dayak yemek için...”
“Yemeği beceremedin ama... “
Müdür, çok geçmedi, aynı öfkeyle açtığı kapıdan koridora çıktı. Baktı, koridorda o Paşazade lakaplı salak oğlan ile salak arkadaşları habire sırıtarak bir şeyler konuşuyorlar, hemen, başına az önce gelenlerin bu grubun bir komplosu olduğuna karar verdi. Öyle ya, şu görüntüye göre, Paşazade lakaplı salak oğlan onu nasıl delirttiğini övüne övüne anlatmakta, ötekiler de, aferin, helal olsun, diyerek onu pohpohlamaktaydı. Ama bu serserilere vereceği bir dersle akıllarını başlarına toplatmayı bilirdi o.
“Hey! Siz!” diye seslendi. Baktıklarını görünce de, “gelin bakayım buraya!” diye emrederek odasına döndü.
Kapıyı açık tutup çocukların gelmesini ve içeri girmesini bekledi. İçeri girenleri karşısına dizdi, önlerinde turalamaya başladı. Oğlanlar olanlardan bir şey anlamadan, merak içinde onu seyrediyorlardı. Müdür bir şeyler düşünerek epey dolaştı. Sonra birden, sıranın en başındaki Dalavere Dilaver’i işaret edip, “sen kal. Sizler kapı dışında bekleyin. Hepinizi içeri teker teker alacağım. Ben çağırıncaya kadar bekleyin kapı önünde!” diyerek onları kapıdan çıkarttı. Kapıyı örterken de, “kulağınızı dayayarak dinlemeye kalkışmayın, vallahi bodruma kapatırım yakalarsam!” diye tehdit etti. Ama bir anda da bu tehdidinden dolayı sonsuz bir utanç duydu... Bu bodruma kapatma cezası önceki yurt müdürünün yurttaki haylaz çocuklara sık sık uyguladığı bir tecrit cezasıydı ve bu yurda müdür muavini olarak ilk atandığında, bu ceza sebebiyle müdür ile kavga ederek hem genel müdürlükte disiplin kuruluna sevk edilmişti, hem de adamla mahkemelik olmuştu. Netice itibariyle de hem müdür olacak adam il sosyal işler müdürlüğüne terfi ettirilmiş, hem de o yurdun müdürlüğüne terfi ettirilmiş olarak konu kapatılmıştı. Şimdi aynı cezayı kendisinin uygulamakla tehdit etmesi utanç vericiydi ve ağzından kaçırmış olduğu bu tehdit nedeniyle, çocuklara, “bu zamana kadar hiç kimseyi kapatmadığıma göre sizi de kapatmam bodruma. Şaka yaptım çocuklar. Ciddiye almayın sakın,” diyerek hatasını telafi etmeye çalıştı.
Kibar Kamil, “kapıyı dinleyebilir miyiz yani,” diye atıldı.
Müdür bodrum cezasından bahsederek işlediği hata üzerine birden sakinleşmiş, az önceki sinirliliği yok oluvermişti. “Peki, ala...” diyerek bu defa da Paşazade’yi işaret ederek, “sen dışarıda kal, sizler gelin bakayım içeri,” deyip dışarı çıkarttığı çocukları tekrar içeri sokup karşısında dizdi. Paşazade’ye de, “sen kapı önünde bekle. İstiyorsan da kapıyı dinle,” dedi. Kapıyı örttü. Lafı bu defa uzatmaya hiç de niyetli değildi. “şimdi... “ diyerek gene dolanmaya başladı. “sorularıma hanginiz en kısa ve en anlaşılır cevabı verebilecekse, o konuşsun!”
Dalavere Dilaver atıldı. “Aramızda, en kısa ve anlaşılır cevapları Kibar verir efendim.”
Müdür, Kibar’ın hangisi olduğunu bilmediğinden ortaya, “Tamam,” dedi. “Kibar cevap versin. Soruyorum: Harun Reşit kim?”
Kibar, “Gazneli hükümdarıdır efendim!” diyerek cevabı yapıştırdı.
Müdür derinden bir “eyvah,” çekti. Kendini sakin tutmaya çalışarak, “tamam,” dedi. “vazgeçtim Harun Reşit’ten!” Bir iki tur daha dolanarak, “söyler misin lütfen Kibar’cığım! Bu dışarıdaki salak, benden neden dayak yemeğe uğraşıyor?”
Kibar’ın cevap vermesine fırsat vermeden Dalavere Dilaver girdi lafa bu defa, “haa, anladım ben, müdür baba. Paşazade o dayağı, sizin, dayak attığınız öğrencilere torpil yapıp sınıf geçirttiğinizi zannettiği için attırmaya çalışıyor. Geçen yıl yurttan ayrılan Reşit Toprak vardı, hani, hatırladınız mı?”
“Reşit Toprak’ı hatırladım tabii ki, Harun Reşit o mu yoksa?”
“Evet efendim. Hani siz, kızlar koridoruna girdi diye dövmüştünüz onu ya?”
“Ee?”
“Sonra da, üniversiteyi tutturdu diye, lisede kurtarma sınavlarına sokturttuydunuz?”
“Sonra?”
“Paşazade de müdür baba dayak attıktan sonra okuluna yardımcı oldu, diyerekten, kendisine de dayak atıp yardımcı olacağınızı sanıyor. Hı hı hı!”
Kibar lafa karışıp, Paşazade’yi savunmak isteğiyle, “Paşazade kendiliğinden öyle düşünmüyor, bunlar dolduruşa getirdi onu... Onun için öyle düşünüyor efendim,” dediyse de dinletemedi.
Müdür onun Paşazade’yi kayıran sözlerini duymazlıktan geldi; olan bitenleri en nihayet kavramıştı. “A be salaklar, salak oğlu salaklar! Reşit Toprak’ı kurtarma sınavına ben sokmadım, devlet soktu, bir defa... Değil benim, hiç kimsenin öyle kanunsuz bir imkân için gücü yetmez. Milli Eğitim Bakanlığı onun durumunda olup da üniversiteyi kazanan lise son öğrencilerine bir bütünleme sınavı hakkı tanıdı da, Reşit o hakkını kullandı.” Bu hikâyeyi artık uzatmak istemiyordu. “Haydi, çıkın artık. Gidin, başımın belaları,” diye sevecen tavırlar göstererek hepsini odasından yolladı. Çocuklar çıkıp gittiklerinde sinirleri boşalarak, kendi kendine gülmeye başlamıştı.
Paşazade, müdüriyetten çıkanları sorgulamaya başladı. “Neden beni çıkartıp sizi içerde tutmuş? Benim hakkımda bi şey mi dedi?”
Dalavere Dilaver, fırsatı kaçırmadı. “Tabii. Senin hakkında... O herif gay mi, değil mi, diye sordu bize. Biz de gay efendim dedik.” Bu yalanına müdahale etmeye teşebbüs ettiğini görerek Kibar’ı bir dirsek darbesiyle tehdit edip susturdu.
Paşazade, müdür beyin bu sorgulamasına üzülerek, “Yapma yav…” diye inledi. “Ama ben gay değilim ki… Niye yalan söylediniz?”
…
BÖLÜM SENARYOSU:
10.sahne- kantin… iç-gün...
Paşazade, Gammaz Necmi, Kibar Cemil, Dalavere Dilaver, Yurt Çocukları…
Paşazade, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver ve Kibar Cemil, yurt kantinine henüz girerken
Paşazade:
arkadaşlarının yanından ayrılarak tezgâhtarın yanına gider.
- Bana büyükçe bir kese kağıdı ver oradan!
Tezgahtarın verdiği kese kağıdını gömleğinin içinde saklayarak kantinden çıkar.
…
11.sahne- koridor… iç-gün...
Halil Kaya, Paşazade, Kibar Cemil, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver
Onun bir şey söylemeden çekip gitmesinden kuşkulanan Kibar, koşarak peşinden gelir.
- Hoca, nereye gidiyorsun? Ben de seninle geleyim mi?
Paşazade:
- yok abiciğim. Benim önemli bir işim var. Siz oturun, çay içe koyun, ben etüt saatinde kütüphanede bulurum sizi.
Bu emrivakiyle birlikte revire doğru uzaklaşır.
Dalavere Dilaver ve Gammaz Necmi Kibar Cemil’in yanına gelir. Paşazade’nin bu gizemli tavrını merak eden arkadaşları peşine takılırlar. Koridorun ucunda yer alan yemekhanenin köşesine sinerek onun işinin ne olduğunu anlamak için gittiği yönü gözlemeye başlarlar. Paşazade revirin önünden geçtikten sonra, koridorun öbür tarafında sporcu odasının kapı girintisinde sinerek reviri gözlemeye başlar. Arkadaşları onun revirin yakınında durarak revirin kapısını gözetlemeye başlaması üzerine, telaşlanırlar.
Kibar Cemil:
- kuran çarpsın bu herif müdür babaya girecek abici’im!
Dalavere Dilaver:
- Yok len, nerede o yürek onda!
Gammaz Necmi:
- öyle deme abici’im, açın kıçınızı, homolar gibi laflar ağrına gitti.
Kibar Cemil:
- Gitmiş olabilir ağrına
Dalavere Dilaver:
- gitti, gitti. Ben biliyorum. İçerde başladıydı diklenmeye müdür ya.”
Gammaz Necmi:
- öyle vallaha, yurttan atın isterseniz ama kıçımı açtıramazsınız bana, diyerek rest çekti ya?
Az sonra revirden çıkan Müdür, koridorda giderken, Paşazade, arkasından yetişip, yavaşça sokuldu. Arkasında şişirilmiş bir kese kağıdı gizliyordu. Onun böyle Müdür’ün arkasından sokulduğunu gören arkadaşları fırladılar köşelerinden,
Kibar Cemil:
- Paşazade!
Dalavere Dilaver:
- Yapma!
Gammaz Necmi:
- Yapma Paşazade!
diye haykırarak koşturup gelmeye başlarlar. Tam o anda ise Paşazade elindeki şişirilmiş kese kağıdını, Müdür’ün kulağı dibinde patlatır. Karşıdan “yapma!” haykırışları ile koşturup gelenleri görüp de aynı anda kulağının dibinde bu korkunç ses patlayınca neye uğradığını şaşıran Müdür boş bulunup öyle bir korkar ki, iki adım geriye sıçrayarak sendeler, beti benzi atar.
HALİL KAYA:
Bir de bakar ki, karşısındaki Paşazade, dövmesi için kolaylık olsun diye yanağını uzatmış, süklüm püklüm durmakta, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeden,
- gel ulan, benimle!
diyerek, onu kulağından çekiştire çekiştire odasına götürmeye başlar.
Koşturup gelenler bu olanları görür görmez çark edip gerisin geriye kaçarak gözden kaybolur.
Paşazade, çekiştirilen kulağına uygun kıvrımlar çizerek eğile dikile, suratında bir memnuniyet tebessümüyle götürüldüğü yere gitmeye başlar.
12.sahne- müdüriyet… iç-gün...
Halil Kaya, Paşazade,
HALİL KAYA:
Müdüriyete girer girmez oğlanın kulağını bırakan Müdür, şaşkınlığından kurtulamayarak, bağırır.
- neden yaptın öyle lan?
Paşazade:
gayet olgun tavırlarla,
- beni dövmeniz için efendim!
HALİL KAYA:
- Neden dayak yemeye çalışıyorsun? Neden?
Paşazade:
- Harun Reşit’e yaptığınızı yapmanız için...
HALİL KAYA:
Müdür’ün şaşkınlığı iyice artarak,
- kim ulan Harun Reşit? Benim bildiğim bir tane Harun Reşit var, o da ölmüş gitmiş...
Paşazade:
birden üzüntüye kapılarak,
- ölmüş mü? Tuh tuh, yazık olmuş çocuğa. Ne güzel üniversiteyi de kazanmıştı hâlbuki...
HALİL KAYA:
sinirleri boşandı, başladı gülmeye.
- yazık mı oldu... Ha ha ha... Ne güzel üniversiteyi mi kazanmıştı... Ha ha ha ha.
Müdür, gülme krizinden kurtulabilmek için masasına gitti, sürahisinden ardı ardına doldurduğu iki bardak suyu içti. Kendini zorlayarak ciddileşti.
- Siz birbirinize lakaplar takarak, taktığınız lakaplarla birbirinizi kolayca tanıyorsunuz. Ama ben kime, ne lakap taktığınızı bilmediğim için, bana kimden bahsediyorsan gerçek adını söyle. Tamam, mı, Paşazade?
Paşazade:
sevecenlikle onayladı.
- Tamam Müdür baba.
HALİL KAYA:
- Senin lakabın Paşazade. Onu biliyorum. Şimdi, lakabı Harun Reşit olan kim? Onu da sen söyle bana!
PAŞAZADE:
- Harun Reşit mi?
HALİL KAYA:
- Evet. Harun Reşit...
PAŞAZADE:
- O, Reşit efendim.
HALİL KAYA:
- Reşit mi? Hangi Reşit?
PAŞAZADE:
- Harun Reşit, efendim.
HALİL KAYA:
masasına geçip oturdu. Karşısında süklüm püklüm dikilmekte olan Paşazade’ye, onunla kafa kırıp kırmadığını anlamaya çalışarak tiksintiyle bakmaya başladı. Reşit’in hangi Reşit olduğunu söyletemeyeceğini anlayarak, kestirip attı.
- haa, anladım, o Reşit. Tamam... O Reşit’e ne yapmıştım da, aynısını sana da yapayım? Bir hatırlat bana...
PAŞAZADE:
- Hatırlamıyor musunuz efendim?
HALİL KAYA:
- Unutmuşum. Takdir edersin ki, iki yüz elli, üç yüz çocukla uğraşmak kolay değil. Herkesle ilgili her şeyi, teker teker hatırlamaya biliyorum bazen.
PAŞAZADE:
- Doğru efendim. Sizin işiniz hiç de kolay değil.
HALİL KAYA:
- Öyle...
PAŞAZADE:
- Allah yardımcınız olsun.
HALİL KAYA:
- Âmin!
PAŞAZADE:
- Ben de utanmadan, sıkılmadan, kalkıp, kendi zayıflarımı size kurtarttırmaya çalışıyorum... Çok özür dilerim sizden efendim.
HALİL KAYA:
oğlanın onunla dalga geçtiğini sanarak, sinirlenir. Masasından kalkarak Paşazade’nin üstüne üstüne giderek onu odadan çıkartmaya çalışırken bağırmaktadır.
- ya, çıldırtma adamı, kardeşim! Ne zayıfı, ne kurtartması? Neden dayak? Kim bu Harun Reşit? Onun ne alakası var bunlarla? Ne yapmışım ona... Sana ne yapacakmışım?
Kapıyı açıp tam kapı dışarı edecekken
PAŞAZADE:
- ama efendim...
diye duran ve o anda tikleri de tutarak bir garip olan Paşazade bir şeyler daha konuşacaktı ki, Müdür zıvanadan iyice çıkar. HALİL KAYA:
- çık ulan dışarı! Defol! Adamı deli edersin sen be!
Paşazade: tiklerini patır patır oynata oynata, delirttiği adamdan korkarak dışarı çıkar. Müdür o daha çıkarken kapıyı öyle çarpar ki, bütün bina şöyle bir titrer.
…..
13.sahne- koridor… iç-gün...
Halil Kaya, Paşazade, Kibar Cemil, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver
Paşazade, daha koridor köşesine ulaşmadan meraklı arkadaşları etrafını sararak sorgulamalarına başlarlar.
Dalavere Dilaver :
- Ne oldu?
Paşazade:
- Bişi olmadı. Ne olacaktı?
Gammaz Necmi:
- Bir şey yapmadı mı, yani?
Paşazade:
- Bişi yapmadı. Ne yapacaktı?
Kibar Cemil :
- Hakkaten yapmadı mı?
Paşazade:
- Yapmadı dedik ya len!
Dalavere Dilaver :
- Arkasından sokulup neden yaptın öyle?
Paşazade:
- Dayak yemek için...
Gammaz Necmi:
- Yemeği beceremedin ama...
Halil Kaya:
Müdür Halil Kaya, çok geçmedi, aynı öfkeyle açtığı kapıdan koridora çıktı. Baktı, koridorda o Paşazade lakaplı salak oğlan ile salak arkadaşları habire sırıtarak bir şeyler konuşuyorlar, hemen, başına az önce gelenlerin bu grubun bir komplosu olduğuna karar verdi. Öyle ya, şu görüntüye göre, Paşazade lakaplı salak oğlan onu nasıl delirttiğini övüne övüne anlatmakta, ötekiler de, aferin, helal olsun, diyerek onu pohpohlamaktaydı. Ama bu serserilere vereceği bir dersle akıllarını başlarına toplatmayı bilirdi o.
- Hey! Siz!
diye seslendi. Baktıklarını görünce de,
- gelin bakayım buraya!
diye emrederek odasına döndü.
……
14.sahne- müdüriyet… iç-gün...
Halil Kaya, Paşazade, Kibar Cemil, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver
Halil Kaya:
Kapıyı açık tutup çocukların gelmesini ve içeri girmesini bekledi. İçeri girenleri karşısına dizdi, önlerinde turalamaya başladı. Oğlanlar olanlardan bir şey anlamadan, merak içinde onu seyrediyorlardı. Müdür bir şeyler düşünerek epey dolaştı. Sonra birden, sıranın en başındaki Dalavere Dilaver’i işaret edip,
- sen kal. Sizler kapı dışında bekleyin. Hepinizi içeri teker teker alacağım. Ben çağırıncaya kadar bekleyin kapı önünde!
diyerek onları kapıdan çıkarttı. Kapıyı örterken de,
- kulağınızı dayayarak dinlemeye kalkışmayın, vallahi bodruma kapatırım yakalarsam!
diye tehdit etti. Ama bir anda da bu tehdidinden dolayı sonsuz bir utanç duydu...
- bu zamana kadar hiç kimseyi kapatmadığıma göre sizi de kapatmam bodruma. Şaka yaptım çocuklar. Ciddiye almayın sakın,
diyerek hatasını telafi etmeye çalıştı.
Kibar Cemil:
- kapıyı dinleyebilir miyiz yani?
Halil Kaya:
bodrum cezasından bahsederek işlediği hata üzerine birden sakinleşmiş, az önceki sinirliliği yok oluvermişti.
- Peki, ala...
diyerek bu defa da Paşazade’yi işaret ederek,
- sen dışarıda kal, sizler gelin bakayım içeri,
deyip dışarı çıkarttığı çocukları tekrar içeri sokup karşısında dizdi. Paşazade’ye de,
- sen kapı önünde bekle. İstiyorsan da kapıyı dinle,
dedi. Kapıyı örttü. Lafı bu defa uzatmaya hiç de niyetli değildi. - - - şimdi...
diyerek gene dolanmaya başladı.
- sorularıma hanginiz en kısa ve en anlaşılır cevabı verebilecekse, o konuşsun!
Dalavere Dilaver:
atıldı.
- Aramızda, en kısa ve anlaşılır cevapları Kibar verir efendim.”
Halil Kaya:
Kibar’ın hangisi olduğunu bilmediğinden ortaya,
- Tamam, Kibar cevap versin. Soruyorum: Harun Reşit kim?
Kibar Cemil:
- Gazneli hükümdarıdır efendim!”
diyerek cevabı yapıştırdı.
Halil Kaya:
derinden bir “eyvah,” çekti.
Kendini sakin tutmaya çalışarak,
- tamam,vazgeçtim Harun Reşit’ten!
Bir iki tur daha dolanarak,
- söyler misin lütfen Kibar’cığım! Bu dışarıdaki salak, benden neden dayak yemeğe uğraşıyor?”
Dalavere Dilaver:
Kibar’ın cevap vermesine fırsat
vermeden girdi lafa bu defa,
- haa, anladım ben, müdür baba. Paşazade o dayağı, sizin, dayak attığınız öğrencilere torpil yapıp sınıf geçirttiğinizi zannettiği için attırmaya çalışıyor. Geçen yıl yurttan ayrılan Reşit Toprak vardı, hani, hatırladınız mı?
Halil Kaya:
- Reşit Toprak’ı hatırladım tabii ki, Harun Reşit o mu yoksa?
Dalavere Dilaver:
- Evet efendim. Hani siz, kızlar koridoruna girdi diye dövmüştünüz onu ya?
Halil Kaya:
- Ee?
Dalavere Dilaver:
- Sonra da, üniversiteyi tutturdu diye, lisede kurtarma sınavlarına sokturttuydunuz?
Halil Kaya:
- Sonra?
Dalavere Dilaver:
- Paşazade de müdür baba dayak attıktan sonra okuluna yardımcı oldu, diyerekten, kendisine de dayak atıp yardımcı olacağınızı sanıyor. Hı hı hı!
Kibar Cemil:
lafa karışıp, Paşazade’yi savunmak isteğiyle,
- Paşazade kendiliğinden öyle düşünmüyor, bunlar dolduruşa getirdi onu... Onun için öyle düşünüyor efendim,
dediyse de dinletemedi.
Halil Kaya:
Müdür onun Paşazade’yi kayıran
sözlerini duymazlıktan geldi;
olan bitenleri en nihayet kavramıştı.
- A be salaklar, salak oğlu salaklar! Reşit Toprak’ı kurtarma sınavına ben sokmadım, devlet soktu, bir defa... Değil benim, hiç kimsenin öyle kanunsuz bir imkân için gücü yetmez. Milli Eğitim Bakanlığı onun durumunda olup da üniversiteyi kazanan lise son öğrencilerine bir bütünleme sınavı hakkı tanıdı da, Reşit o hakkını kullandı.
Bu hikâyeyi artık uzatmak istemiyordu.
- Haydi, çıkın artık. Gidin, başımın belaları,
diye sevecen tavırlar göstererek hepsini
odasından yolladı. Çocuklar çıkıp
gittiklerinde sinirleri boşalarak,
kendi kendine gülmeye başlamıştı.
….
15.sahne- koridor… iç-gün...
Paşazade, Kibar Cemil, Gammaz Necmi, Dalavere Dilaver
Paşazade:
müdüriyetten çıkanları sorgulamaya başladı.
- Neden beni çıkartıp sizi içerde tutmuş? Benim hakkımda bi şey mi dedi?
Dalavere Dilaver:
fırsatı kaçırmadı.
- Tabii. Senin hakkında... O herif gay mi, değil mi, diye sordu bize. Biz de gay efendim dedik.
Bu yalanına müdahale etmeye teşebbüs
ettiğini görerek Kibar’ı bir dirsek
darbesiyle tehdit edip susturdu.
Paşazade:
müdür beyin bu sorgulamasına üzülerek,
- Yapma yav… Ama ben gay değilim ki… Niye yalan söylediniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.