- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 82
82] Siz ise şimdinizle; o ilk yıllardaki bu kaotik şiddete ve şiddetin karşısındaki cevabi tutumunuza karşın bakılışla, ’nasıl yumuşak ve müşfik olsamın’ düşünmesini, kurgulamamış olmanızla suçlanıp, sorgulanmaktasınız!
Oysa ki söz gelimi, aynı düzlem içindeki, işgal karşısında, halkın haklı direnişlerine karşın yapılanlara; saltanat ve işgalciler, sanki olanca sevecenlikle çok mu müşfik ve yumuşak davranıyordular? Öylesi koşullarda, bunlar beklenebilir mi?
Bunu bile görmekten anlamaktan aciz, kimi liberal aydın yobaz insanlar, nasıl bir müşfiklik içinde oluşla vatanımızı kurtaracaklardı acaba? Yine sözün gelişi, şu günlerin arbedesinde, bir demokratik tavır içinde izinli ve legal olan eylemlerinizi dahi erk; biber gazı ve cop şiddetiyle durdurmamalıdırlar değil mi? Yönetim açısından olası anarşiyi önlemek bahanesi için de(!) devletin orantısız güç kullanıyor olmasına, kimi liberallerin karşı çıkıyor olması gerekirdi değil mi?
Şimdiki devletin eylemlere şiddetle değil de, müşfiklik içinde, bakması gerekmez mi? Ya da cumhuriyetin ilk dönemlerine dil uzatana değin işine baksa da, işsizliğe çare bulup, üretimi artırsalar daha iyi olmaz mı? Ve şimdiki dil uzatıcılar, adil bir gelir dağılımı oluşturup ve adil bir vergi toplanmasının sağlayışlari içinde olmanın çözümünü üretseler daha görevci olmazlar mı? Kimi aymaz liberaller bu tutumun yol göstericiliği içinde olmalarıyla, daha yararcı ve daha görevci aydın, olmazlar mı?
Şimdinin mantığı ile bakınca; acaba Birinci Dünya Savaşı özgürlükçü ve demokratik bir hareket miydi? Savaşın koşulları kendi şlartlarını kendisi kor. Burada, demokrasi aramak beyhudedir. Ki biz de, bu savaş eyleminin karşılığında savaşçı tutumlarımzla daha demokratik olmamakla ve daha müşfik olmamakla suçlanır olalım!
’Sonrakiler bizi demokratik bulurlar mı?’ söylemi hayli tartışılır bir konudur. Ancak burada şunu söyleyebilirim. Bu, soru alakasız bir sorudur. Çünkü hiçbir savaşın (öldürmenin) demokratik olma gibi bir gerekçesi hiç olmamalı. İnsan öldürmenin, insanları, sakat, yaralı, işsiz güçsüz bırakmanın, demokratik bir amacı olabilir mi?
Eğer oluyorsa, bu bir aldatılmanın ve bir kusurun insanlar nezdinde meşruiyetlik sağlamasına göz yumulması olmaz mı? Hedefimiz, tıpkı toplumsal seyredişler gibi, insanca yollar üretebilmek olmalıdır. Ne yazık ki savaşmadanda olmuyor!
Bizim şimdimizdeki yaşantılaşmaların, eskiye göre şartları farklılaşmıştır. Farklılaşmış bu şek ve şühelerimizin İstiklal Savaşı’nın o karanlık günlerindeki sorunsallarıyla ne gibi bir duçar olma nedensellik bağımız vardır? Bunları söyler olmak demokratlık ve özgürlükçülük müydü? Oysa o günlerde, 1.Dünya savaşı sonunda ortaya çıkan bir yapının, kendisini organize etmesi söz konusuydu.
Realite ve gerçeklik buydu. Bu acil ve şakice işgal hareketine karşı sizin karşı duruşunuzla sizler, karşı şiddetle davranmayıp da, gelecekteki liberaller; ’Acaba bizlere diktatör derler mi? Gelecekteki liberaller bizi ayıplarlar mı?’ Ya da ’Acaba bu hareketimizi demokratik bulurlar mı?’ gibisinden denişlerin düşünülmesi ilen mi kendinizi kayıtlayacaktınız? Olacak iş mi bu?
Hani bir söz vardır ’Akıllı düşünene değin, deli oğlunu everirmiş’. Halbuki siz; vatanınızı demokratik, müşfik özgürlükçü adımlarla kurtarmamayı düşünene değin, ’vara, vatan elden gideydi’ demeye gelen ve bu demeyle eş anlamlı bir yargı koyuşun denilmesi aymazlığındasınız. Bu gibi zevatların, bu türden söylemi böylesi bir aymazlıktır. Oysa savaşın kuralı, yine bir savaş ve sonunda barıştır.
Geleceğin toplum eleştirmenleri de, bugünkü siz şikayetçi olan dırdırcılardan nasıl bahs edecektiler acaba? Bugünkü somut konjonktürsel gerçekliğin içindeki toplum çıkmazlarına baktıklarında: akılcı, bilimsel, teknolojik, ekonomik çareler bulmamış olan şom ağızlı, akademik unvanlı kişileri, nasıl bulacaklardı acaba?
Akademik şanlarına uygun, toplumsal görevlerini yapmış, akademisyen olmanın bil fiil hakkını vermiş, görev şinans, özgürlükçü ve demokratça bulacaklar mı dersiniz? Oysa her koşul ve zeminde geçerli olacak bir şabloncu özgürlükçü ve demokratik tutum yoktur. Ama her zeminin sorunsalı kendi içinde, insandan yana toplumdan yana fayda ile çözülürdür.
Kimi dem, bir ağacı zorunlu kesmek özgürlükçü ve demokratik tutumunuz olur. Yine kimi zaman da Birkaç ağacı yaşatmak uğruna, bir salgına karşı, tümden yok oluşu önlemek için zorunlu ve pek çok ağacı feda etmeniz, özgürlük (bilinç) olacaktır. Ve yine bu tavırınız özgürlüğü gerçekleştirmek için, yaşamınızı var kılma olaraktan, o günlerin zorunlu şartı gereği, ’yaşatan demokrasiniz’ olacaktır.
Baltayı eline alan insan davranışlarının özgürlükçü ve demokrat tutumları; zaman ve zeminle şartlarıyla belirlenir. Maddi ve manevi (bilgi ve patent) şartlarındaki girişmeleriyle belirirler. Ve bu girişmelerin biraz sonra değişecek olan, ahval ve koşullarındaki yeniden girişecek olan somut ilişkilerinizle belirlenir olacaktır.
Özgürlük toplumların ortaya koyup, gerçekleştirdiği yansımalardan ortaya çıkar. Toplumunuz olmasaydı niceler gibi özgürlükleriniz de olamazdı. Toplumun, toplumsal özgürlükler yanında halkı ortaya çıkarışı gibi sosyal, siyasal, ekonomik düşünsel açılı bir çok özgürlükleri de vardır. Toplumun kendi devinmesi hem kendi üzerine yansımıştır, hem de halk alanın üzerine yansıtmıştır.
Özgürlüklerimiz, toplum içinde zorunlu karşılıklı ve bağıntılı eylemler oluşturma sorumluluğunuzdur. Eylemlerimiz toplumla zorunlu bir sorumluluk ilişkisine girerler. Eylemlerimiz, sorumluluklarla karşılıklı bağımlı cevaplar oluşturma ilişkisidirler. Cevaplaşan sorumluluklarınız da, yaşama zorunluluğunuzun temeli olan davranışlarca giriştirilir. Girişen ilişkilerimiz, plastikleşen girişmelerle yönlenen ve biçimden biçime şekillenir oluşlardır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.