- 1217 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuk Kalbinde Öğretmen Tokatı
Küçük kız doğduğu, büyüdüğü İstanbul’dan, annesinin sıcacık koynundan, babasının şefkatli kucağından uzak bir şehirdeydi. Okula, anneanne yanında devam edecekti bu durum mecburiydi.
Elbette zor bir durumdaydı. Kendini yalnız ve savunmasız hissediyordu; annesiz, babasız kalmıştı. Şehir yabancı, okul yabancı, insanlar yabancı. Çok erken anlamıştı; insanı, şefkatle kucaklayacak, yaralarını saracak, hep ve sadece yine kendisi olduğunu, sığına bileceği tek limanın kendi yüreğinde bulunduğunu.
İstese de istemese de yeni okulunda orta birinci sınıfa başlamıştı ve bu sadece bir başlangıçtı küçük kız orta birinci sınıfa; bu dağların arasında ki şehirde, orta ikinci sınıfa; bir deniz memleketinde, orta sona; ilk dönemi İstanbul’un Anadolu yakasında, ikinci dönemini Avrupa yakasında devam edecekti.
Okulun ilk günleri tanışma faslıyla geçmişti; kim kimdi, nereden gelmişti, nereliydi. Hangi derse hangi öğretmen geliyordu bir, bir tanıdı, tanıştı. İlk günlerde dikkat etmemişti ama ilerleyen zamanda öğretmenlerinden birini annesinin yokluğuna saracak ve kıymetli annesine olan hasretini azda olsa hafifletecekti. Bu öğretmen; Tarih Öğretmeniydi.
Tarih öğretmeninin kıvırcık kısa saçlarını ve saçlarının yumuşacık kızılını, teninin buğulu beyaz rengini, dişlerinin düzgünlüğünü; sıralanmış birer inciye benzeyişini, hep bir gül tutuyormuş gibi kırılgan, ince ve zarif ellerini yani hemen, hemen herşeyi ayrı kaldığı, hasret kaldığı annesine çok benziyordu ve bu durumda Tarih Öğretmeni en az annesi kadar kıymetliydi artık. Ailesinden ayrı kalmak onu içine kapanık bir çocuk yapmıştı ve annesinden, babasından başka hiç bir şey düşünmüyordu. Sadece onun dersinde az da olsa aktif olabiliyordu yani Tarih Öğretmeni dersi anlatırken onu ilgiyle izliyordu çünkü o annesine benziyordu.
Küçük kız, öğretmenin kendisiyle ilgilenmesi için dersine çalışmaya karar vermişti. Dersinde başarılı olabilirse dikkatini çeker ve kendisini sevmesini sağlaya bilirdi. Öğretmeninin verdiği konu anlatım ödevini özenle çalıştı. Tüm konuları çalışmıştı ve çalışırken öğretmeninin "Aferin" deyip saçını okşayacağı ve yüzüne ilk kez gülümseyeceğinin hayalini kurup heyecanlanıyordu. O gece heyecandan uyku bile tutmamıştı.
İlk ders Tarihti. Okula gidene kadar dersini çalışırken kurduğu hayalin gerçekleşeceğine yakınlaşıyor olması küçücük yüreğini inanılmaz heyecanlandırıyordu. Öğretmen sınıfa girdiğinde heyecandan yutkunamadığını fark etti üstelik sınıfta ki öğrencilere henüz alışamamış ve arkadaşlığın kurulmamış olması heyecanını daha da arttırıyor yerini sahipsiz bir ürkekliğin utangaçlığına bırakıyordu.
Öğretmen, derste parmak kaldıranlar arasında küçük kızın olduğunu görünce konu anlatma önceliğini ona verdi. Dersine çalıştığı için güvenle öğretmenine bakıyordu. öğretmeninin buz gibi bakan gözlerinde bir sıcaklık, gülmeyen yüzünde bir tebessüm olsun diye bekliyordu ama... Onun soğuk bakışlarına güveni ve tebessümleri daha fazla dayanamadı başını önüne eğip konuyu anlatmaya başladı.
Okadar heyecanlıydı ki elleri titriyordu. Tanımadığı onca çocuk dikkatle dinliyordu, sanki; alay edecekleri, ağız dolusu gülecekleri bir gaf yapmasını bekliyorlardı. Öğretmen bir konu bitmeden diğerini anlattırıyordu öyle hızlı geçiyordu ki konuları bazen konuyu bildiği halde duraksıyordu küçük kız.
Öğretmen, masasından kalktı ve konuları heyecan içinde anlatan küçük kıza yaklaştı. Tam önünde duruyordu; gözleri buluştu, küçük kız tebessüm ile konuları anlatıyor, arada sorduğu sorulara hızla cevap veriyordu ki... Öğretmeninin yüzüne attığı tokat ile kulağının içinde nefes kesen bir çınlama yükselip, yüzüne; yanmayla karışık bir acı yayıldı. Küçük kız o heyecan ile konuları şaşırmış, sorulan soruları yanlış cevaplamıştı. Aslında bu tokat, en çok yüreğini acıtmıştı.
Öğretmenini çok sevdiği ve çok özlediği annesinin yerine bir an bile olsa koyuşundan çok utanmıştı. Bu onun yaşamında ilk yanılışı, anne ve babasının ayrılışından sonra ikinci kalp ağrısıydı.
“Bir avuç cesaret toplamıştı; yaşama, kitaplara, kalemlere geleceğe sarılmak adına… un ufak olmuştu işte; bir kara tahta önünde, apak bir elin tokatında.”
Sevgili öğretmenler, anneler, babalar ve diğer büyükler;
Sizler çocukları; doğdukları andaki kadar insan tutamazsınız elbette ama onlarda var olan insanlığı da eksiltmemelisiniz.
AsabiŞirin/
Yaşanmışlıklarımdan-II-
YORUMLAR
Bir tokat gibi bir soruyu cevaplamalıyım bir öğretmen olarak...Söyle bakalım sevgili öğretmenim senin kalp ağrıların gelip geçer türden mi? Karşıdaki insanın incinen kalbi kırılan kristalden vazosunu nasıl onaracaksın?
Düşündüm kristalize edilmiş ve görsel sunumlarla armağan edilen her değerli hediyeyi bugün ne çabuk tüketiyoruz...
Kalbimizin dilinden anlamadığımızı algılıyorum...Suni teneffüslerle yaşatmaya çalşıtığımız ince değerlerimizi yani içimizdeki sevgilerimizi çok çabuk harcıyoruz...Çünkü hiç birinde emek vermedik...Mirasyedi sevgilere konmuşcasına birilerinin uzattığı çiçek buketlerinde aradık gerçek sevgiyi belkide..Ya da dudaklar arasında çıkan kalbe inecek cesareti olmayan cümleler kurduk...Evet içimize doğru suçluyuz dışımızda ne arıyorsunuz...Öğretmenim ama bu yazınız bir kez daha düşün dedi ve hatırlattı acı da olsa ;''gerçekten kalbimize inebiliyomusunuz sevgili öğretmenim'' sorusunu tebrikler çok içten ve samice duygularınız için...