İnsanı Kamil /den inciler (Abdulkerim Ceyli)-5
0ShareOnun bana söylediklerini duyup fazilet şarabından kalanı, kana kana içtikten sonra.. içimden bir kaynama geldi.. coşarak dedim ki;
- N’olur?. Bana halinden anlat..
ama hayret veren, daldıran..
Bu anlatacakların senin terkibinden olmalı..
Yaratılışından olmalı.. Dışarıdan öteden beriden değil; senden anlat..
Başladı anlatmaya;
— Şöyle ki.
Dedi, sonra devam etti;
— Ne zaman ki, ben: Tur dağına çıktım.
Dolu dolu denizden içtim..
Ve..
satır satır yazılıp meydana gelen kitabı okudum..
İşte o zaman her şeyi bir remizden ibaret gördüm..
Öyle bir remiz ki;
Kanunlar onun üzerine terkib edilmiş..
Ve, o şey ki, kendisi içindir; elbette senin içindir..
Ve.. o şey senden haber almadan dışarı çıkamaz..
Sonra..
bu yönde senin için yararlı olan nişan da bulunmaz ki;
— Şu, onundur; şu da benimdir. Çünkü onun hali ile benim halim arasında bir benzerlik yoktur. Olamaz da..Diyebilesin..
Bu hali, ALLAH-ü Taâlâ sana bir yapışla yaptı ki o, sende yerli bir haldir..
Tıpkı bir benlik gibi..
Ne atılır ne de itilir..
Aksi bir hal taşıyorsan; o bir ayna misalidir..
Bunun aksi de dile gelir..
Yani;
Bu konuşan dille ayrı gibi görünür.. ama asla hakikatı yoktur..
Belki de;
— Niçin bunlar böyle?
Diyeceksin..
Dinle ki onu da diyeyim;
— Bütün bunları senin için yaptı.
Ta ki, onda senin için olanı göresin..
Onun çevresini, senin çevren bilesin..
Gerçekte durumun böyle olduğunu anlayasın..
İşte..
anlatılan mananın bir icabıdır ki:
Onu göremezsin..
Onu idrâk edemezsin..
Onu bir yere konmuş gibi bulup ta tutamazsın..
Şayet, her hangi bir şeyi bir yerde, bulacak olursan;
onu ele alırken yüce Hakkı bulduğunu bilesin..
O: Sübhandır; yüce vasıfların sahibidir..
Bütün bunlar, irfana bağlı şeylerdir..
Bir irfan sahibi ârif ki;
—Ben, onun işiten kulağı olurum; gören gözü olurum.”
Meâline gelen hadis-i kudsîdeki manayı, gerçek manada anlar da, özüne sindirirse..
onun özüne:
Bu varlıklar âleminde hiç bir gizli kalmaz..
Her şey ona açılır, saçılır..
Hem de, ayan beyan..
Zira ondaki bu göz;
Bu varlığı yaratan yüce yaratıcının gözüdür..
Anlatılan manayı, hiç bir şekilde, kabullenmeyip atmak, doğru olmaz..
Onun orada yokluğunu iddia etmek yaramaz..
Zira onun yokluğu, seninde yok olmanı gerektirir..
Zira sen onun bir örneğisin; sanatının maketisin..
Durum böyle olunca, senin yokluğun nasıl olur?.
Bak kendine varsın..
Taşıdığın sıfatlardan yok olan da yok..
Onun isbatı da aynı şekildedir..
Yani;
Yokluğunu iddianın yersizliği gibi..
Onun isbatı cihetine yöneldiğin an;
Put yapmış olusun..
O, elle tutulan belli ve ayrıntılı bir şey değil ki, isbat edesin..
Yok gibi görünüyor..
Böyle görünen nasıl isbat edilir?.
Böyle bir yola girersen, büyük nasiblerden mahrum kalırsın..
Bir yana bakarsın;
yok..
göremiyorsun..
Böyle olunca nasıl isbat edilir?.
Bir başka yana bakarsın:
Sen mevcutsun..
o sen olarak mevcut..
Nasıl yokluğun düşünülür?.
Nefyi de, isbatı da bırak..
Ve bak;
ALLAH-ü Taâlâ, seni kendi suretinde yarattı..
Yine bak:
Hay, alim, kadir, mürid, semi, basir, mütekellim, (diri, bilen, güçlü, dileyen, işiten, gören, konuşan) sıfatları onundur..
Ama, bunlar sende de var..
Bunların sende oluşu, bir gerçektir..
hakikattır..
Böyle olunca, onların hangisini senden ayırıp atabilirsin?..
Yapamazsın..
Çünkü elinde değildir; zira onlar yüce ALLAH’ın sıfatlarıdır..
Bir suretidir ki;
Seni o sureti üzerine yaratmıştır..
Seni güzel sıfatları ile süslemiştir..
Yüce isimleri ile seni yüceltmiştir..
Hele bir seyreyle;
O, Hay’dir.. Diridir; sen de dirisin..
O, Âlim’dir.. Bilendir; sen de bilirsin..
O, Mürid’dir..Diler, ister; sen de dilersin, istersin..
O, Kadir’dir.. Güçlüdür; senin de gücün var..
O, Semi’dir.. İşitir; sen de işitirsin..
O, Basir’dir.. Görür; sen de görürsün..
O, Zat’tır.. Kendi başınadır.. Benzeri yokyur.. Sen de kendi başınasın..
Esasta bir benzerin yoktur..
O, Camî’dir.. Toplayıcı bir vasıf taşır.. Sende öylesin.. Her şey sende saklı; derli toplu..
O, Mevcud’tur.. Vardır; sende varsın..
O, Rububiyet sahibidir.. Besler; büyütür.. Sen de öyle değil misin?.
-“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz..”
Meâline gelen hadis-i şerif bu manayı teyid etmiyor mu?..
O, kıdem sahibidir.. Evveli yoktur.. Sen de öylesin.. Ezelden beri, onun ilminde mevcutsun.. İlmi ise.. ondan hiç ayrılmadı.. O vardı; ilmi de vardı.. İlim, onun ayrılmaz bir vasfıdır..
Bu makamda, müşahade gözünü kullan;
düşün gör:
Ona ne izafe ediliyorsa.. sana da aynısı oluyor..
Sana ne izafe ediliyorsa.. ona da aynısı oluyor..
Ne var ki, sonradan durum değişti..
O, zatını izzet ve kibriya perdesine sardı..
tekleşti..
Sana da, zillet ve acizlikle kalmak düştü..
Önce aranızdaki nisbet, tamdı;
sahihti..
Ama, burada o nisbet kesildi..
görünmez oldu.
Bu anlattıklarını dinledikten sonra, o zata şöyle dedim;
— Önce beni yaklaştırdın;
sonra uzağa attın.
Önce özünü meydana çıkardın..
Sonra onu, kabukla kapadın..
Bunun üzerine şu cevabı verdi;
- Onu, bir hükme bağladım ki;
İlâhi hikmet kanunu öyle icab ediyordu..
Onu, beşer idrâki terazisinin tartabileceği yoldan aldım..
Ta ki, onu alıp yemek;
uzağa da, yakınada kolay gele..
Bu yola alınana da, uzak tutulana da onu tahsil etmek nasibi kolay yoldan ola.
Tekrar o zattan istedim;
- N’olur?.
O safi şarabından bana biraz daha içir..
Önce içirdiğin güzel şarabın tadından, daha tatlısını tattır..
Bu isteğim üzerine şöyle anlattı:
- Ben, mavi kubbe altındaydım..
Orada bir bilgini dinledim.. Onun lâkabına;
- A n k a..
Deniyordu.. Ondan hoşlandım.. Geçtim önüne oturdum..
O zat, bir ara sustu..
O kadarını anlatıp durunca, beni bir merak sardı; hemen:
-Bu haberini bana daha açık anlatmanı dilerim..
Hele ona ait izlerden bana sağlıkla anlat..
Dedim; başladı anlatmaya:
- O, her bakımdan hakikata uygun, mütenasipti..
Bu hali ile, dehşet ve hayret verici, şaşırtıcı idi..
Bir kuştu ki;
Çok keskin bakışları vardı..
Bu hali ile onun; ALTI YÜZ kanadı vardı..
BİN tane de sağlam kuyruğu vardı..
********devam edecek.........