Konak yapmak
Rahmetli babam nasihatlerini hep hikâyeler anlatarak, halkın deyimiyle temsil getirerek aktarırdı bizlere.
Nasihatini direk söylemez temsillerden çıkarmaya sevk ederdi bizleri.
İşte bunlardan biride gittiğimiz yerlerde konak yapmamız nasihatiydi.
Nasihat ile ilgili hikâyeyi şöyle anlatırdı rahmetli babam.
Zamanın bir devrinde padişahın biri üç oğlunu yanına çağırır ve şöyle der. Alın size istediğiniz kadar para, altın. Her biriniz bir yöne gidin beğendiğiniz yerde yerleşin ve konak yapın. Tam iki yıl sonra ziyaretinize gelip misafir olacağım. Kimin konağını beğenirsem onun yanında kalacağım ve padişahlığı ona bırakacağım, der ve oğullarını gönderir ayrı yönlere doğru.
Aradan tam iki yıl geçer. Baba oğullarını ziyarete çıkar. Büyük oğlan gittiği yerde padişahın kızıyla evlenip büyük bir saray yaptırıp yerleşir oraya. Onlarca hizmetçi ve askerlerle donatır. Etrafını duvarlarla ördürür. Halktan hiç kimseyi almazlar içeri.
Ortanca oğlan da gittiği yerde geniş bir arazi satın alıp çiftlik kurar ve büyük bir konak yaptırır. Yine yüzlerce hizmetçi ve korumalarla halktan uzak bir yaşam kurar kendine. Küçük oğlan da gittiği yerde bir mahalle de mütevazı bir ev kiralar ve yerleşir oraya. Halkın arasında yaşamaya başlar. Sevdirir kendini kısa zaman da.
İki yıl sonra padişah çıkar oğullarını teftişe. Büyük oğlanın yanına giderken şiddetli bir yağmur başlar ve ardından seller akar. Varırlar ki sel alıp gitmiş oğlanın sarayını. Kalırlar ortada. Ne gelen var yardıma, ne hatır soran. Ortanca oğlanın yurduna varır. Görür ki büyük bir yangın çıkmış oğlanın konağı yanmış. Oğlan ortada kalmış. Orada da kalacak yer bulamaz ve devam eder küçük oğlanın yurduna. Gider bulurlar oğlanın evini. Eski köhne bir ev. Geçerler eve. Hemen duyulur babasının geldiği. Komşular gelirler birer birer hoş geldiniz demeye. Kalkarlarken de sen burada misafir kalamazsın oğlunun seni yatıracak yatağı yok, hadi seni biz misafir edelim derler. Baba teşekkür ederek geri çevirir davetleri.
Oğullarını da alarak döner gelir sarayına. Çağırır divanına ve başlar anlatmaya. Bakın oğlum gördünüz işte hiç bir şey baki değil şu dünyada. Ne hanlar ne saraylar. Hepsi yıkılır kaybolup gider. Ama insanların gönüllerinde kurduğunuz saraylar yıkılmaz kolay kolay. İşte benim yapmanızı istediğim konak buydu. Ve bunu da küçük oğlum yapmış. Mührümü de yetkilerimi de ona bırakıyorum. Hak eden odur der ve küçük oğlunu padişah ilan eder.
19-20 yaşlarındaydım. Daha askerliğimi yapmamış, halk arasındaki deyimle daha adam olmamıştım. 1-2 yıllık memur olarak memleketimden uzak bir yerdeçalışıyorum.
Babam yalnız olarak ziyaretime geldi. Gelmeden de söylerdi hep. Gelip bakacağım konak yapmış mısın göreceğim derdi. Babamı gezdirdim akşama kadar bulunduğum ilçede. Akşamda geçtik bizim bekâr haneye. Yemek hazırladım babamla oturacağız masaya. Kapı çalındı. Baktım oraya daha önceleri gelip yerleşmiş hemşerimiz Mehmet amca. Şimdi o da rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin nur içinde yatırsın, emsalsiz bir insandı. Mehmet amcamız beni bir güzel azarladı. Baban gelmiş de niye bize getirmiyorsun hem de haber vermiyorsun. Hem burada nasıl misafir edeceksin deyip alıp götürdü babamı kendi evine.
Babam ertesi sabah büyük bir sevinçle geldi çalıştığım büroya. Aferin oğlum gördüm ki adam olup konak yapmışsın. Artık gözüm arkada kalmaz. Gönül rahatlığı ile geri dönüyorum. Babamdan aldığım aferin ve adamlığa geçişim benim en büyük hediyem olmuştu. Sevindim. Bu aferin den sonra yaşantımızı yeniden düzenlemeye başladık babamla birlikte ve başarılı da olduk.
Aradan 30 yıl geçti. Evlendik çoluk çocuk sahibi olduk. Kızım ve oğlum da şimdi benden ayrı yerlerde ikamet etmekteler. Henüz kızımın yanına gidip konağını görmedim. Yakın zaman da bir günlüğüne gittiğim Ankara’dan dönerken 3 yıldır Kayseri’de okuyan ve yakın zamanda da kendine iş bulup bir yandan hem okuyup hem de çalışan oğlumun yanına uğradım. Niyetim hem görüşmek hem de konak yapıp yapmadığını tespit etmekti. Oğlumun arkadaşlarıyla kaldığı öğrenci evinde bir gece misafir olup ertesi gün de Kayseri’yi gezip geri döndüm. Okula kayıt yaptırırken de gitmemiş yalnız göndermiştim oğlumu. Bu vesileyle Kayseri’yi de görüp tanımış oldum. Oğlumun çalıştığı yeri, arkadaşlarını ve gittiği mekânları görüp tanımış oldum.
Ben de babam gibi sevinçle ve güzel duygularla ayrıldım oğlumun konağından. Memnuniyetimi belli ettim ama söylememiştim oğluma açık açık.
Bu gün oğlumun ALPER TUNGA’mın doğum günüymüş. Allah sağlıklı ve uzun ömürler versin sizlerinkilerle birlikte bizimkilere de. Şimdi yazacağım bu satırlarda doğum günü hediyem olsun oğluma.
’Benim yakışıklı ve hala gözümde küçük kalan oğlum. Gördüm ki büyümüş, olgunlaşmış askerliğini hala yapmamış olsan da ’ADAM’ olmuşsun. ’AFERİN OĞLUM’. Sana güvencim, inancım tamdır. Yaptığın konakları yıkmadan Allah yolunu açık etsin, uzun ömürler versin sana.