- 1460 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMLERİNİN BİREYLERE SUNDUĞU FIRSATLAR VE KAZANIMLAR
21.11.2007
Öncelikle şunu belirtmek isterim; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün ders içeriklerinden, konu dağılımından tutun da hayatı algılayış biçimine kadar geniş kapsamlı olması, bölümün sınırlarının kesin çizgilerle belirlenmeyeceğini açıkça ortaya koyar.
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrenciye, sunduğu bilimsel ve edebi bilgilerin ışığında, birtakım hayati deneyimler kazandırır. Bunlardan en önemlisi de şüphesiz; “ Milli Bilinç”in açığa çıkarılması yahut kazandırılmasıdır. Milli Bilinç; Milli kültürü, Milli dili yani “özünü” bilmekle sağlanır. Türk Dili’ni en iyi bilen insan aynı zamanda Türk Kültürünü ve Türk Toplumunu en iyi anlayan insandır. Bölümün isminde de yer alan Türk Dili kısmı dil çerçevesinde öğrenciye herhangi bir kelimeyi öğretirken, kelimeyi öğrencinin zihnine nakış nakış işlemektedir. Dolayısıyla toplumun değer ve yargılarını en iyi bilen insan, aynı zamanda topluma da en yararlı insan konumuna gelir.
“Nedir bu en yararlı insandan kastettiğimiz?” diye kendi kendimize soracak olursak; bugün geldiğimiz noktanın olumsuz şartlarına rağmen kendi dilini, kendi kültürünü kendi özünü, öz dilini ve öz edebiyatını en iyi bilen, en iyi anlayan ve aynı zamanda en iyi yaşatan insandır. Bu bağlamda da Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün önemi gözle görülür bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Hayata farklı pencerelerden bakmayı sağlayan bölüm; kendini kendi isminde de yer alan edebiyatla süsleyerek bir renk cümbüşü yaratır. Edebiyatın bu gizemini yakalayan bir insanın dolayısıyla hayata bakış açısı da değişecektir. Örneğin; çiçeklerin açışında, kuşların ötüşünde, güneşin doğuşunda bir musiki sezecek, bir bebeğin ağlayışındaki trajediyi yaşayacaktır. Yani bu bölümde görülenden ziyade görülmek istenilenler önemlidir. Verdiğimiz bebek ağlaması örneği, ilk bakışta sıradan bir olay gibi görülse de bunu bir dil dersi bağlamında incelersek günlük hayatımıza girmiş olan çocuk dilinden alınan kelimeleri sezebilir, klasik edebiyat bağlamında bir tasavvuf edasıyla olaya yaklaşabilir, halk edebiyatı bağlamında ise bebeğin ağlamasına adet ve gelenekler yükleyebiliriz.
Bir millete yapılabilecek en büyük tehditlerden biri, o milletin diline saldırmak ve dilini yozlaştırmaktır. Dil, bir milletin can damarıdır. Özellikle de günümüzde “Türkçe kirliliği” göz önüne alınırsa bu baskıya karşı tek çözüm dil bilincinin topluma ve bireye kazandırılmasıdır. İşte bu çerçevede Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün sergilediği tutumun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bölümden mezun olan insan diline karşı daha duyarlı olacak ve de dilinin gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılmasını sağlayacaktır.
Örneğin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimini almış bir insan, “kapı” kelimesinin dil-bilimsel olarak “kapıg” kelimesinden geldiğini, ağızlarda “gapı” olarak kullanıldığını bilir fakat konuşma dilinde standartlaşmanın getirdiği kurallara uyar. Bu aynı zamanda kişinin Türkçeyi güzel kullanma bilincine sahip olduğunu gösterir.
Yine Türk toplumu yaradılış itibariyle, edebiyatı doğuştan içinde barındıran bir toplumdur. Mesela benim memleketim olan Kahramanmaraş’ta bir söz vardır: “ Her üç evin ikisinden şair çıkar.” derler. Bizler geçmişten bu yana yazılı edebiyattan ziyade sözlü edebiyata merak sarmışız. Yahut edebiyatı yazıya dökerek ifade etmeye fırsat bulamamışız. Şüphesiz şu da bir gerçektir; “ Söz uçar, yazı kalır.” İşte Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü bireyde var olan yazma ve edebiyat ışığını ortaya çıkartıp, imkânlar dâhilinde bireye fırsatlar sunar. Burada, bu bölümden mezun olan bir Beşir AYVAZOĞLU, bir Ali AKBAŞ, hatta ve hatta bizimle aynı sıraları paylaşmış Bahtiyar ARSLAN’ a şair, yazar, dergici, akademisyen yönleriyle değinecek olursak, mezun oldukları bölümün kendilerine kattığı kazanımların bu çerçevede ne kadar önemli olduğu inkâr edilemez.
Gelgelelim okumanın önemine! Klasik bir söz vardır hani; “Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi?...” Bu konuda bir kıyaslama yapmak mantıklı değildir. Her ikisi de farklı farklı konular olup, her ikisinin de ayrı ayrı önemi vardır. Yunus Emre;
“İlim, ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Ha nice okumaktır!”
diyerek okumanın önemini ne güzel vurgulamıştır. Şunu belirtmek gerekir ki, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü bireye okuma bilincini aşılayan ve okumayı sevdiren nadir bölümlerden biridir. Birçok bölümde okuma son plana itilirken bu bölümde ilk sırada yer almakta ve hatta şart koşulmaktadır.
Edebiyat Topluluğu’nun çıkarmakta olduğu “Günebakan” dergisinin Prof. Dr. Mustafa Uğurlu ile “dil” üzerine yaptığı bir söyleşide Sayın Hocamız, diğer alanların okumakla ilgili durduğu noktayı bakın ne kadar güzel belirtmiş: “Benim bir matematikçi arkadaşım, sohbetlerimiz esnasında benim alanımı – Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dil Alanı – takdir ediyor, sanatla ilgilenmenin gerekli olduğundan söz ediyordu ve benden ısrarla güzel şiir kitapları istiyordu. Ben de ona “şiir okumak zordur, anlamını dökmek için birçok ön bilgi gerekir. Sen en iyisi roman oku.” Gibisinden bir şeyler söyleyince; “ Hocam benim o kadar zamanım yok ki… Ben, ara sıra şöyle, kısa kısa okuyuvereceğim.” dedi. Matematikte uzmandı, ama bunca yıl aldığı eğitim ona “okuma”nın ne olduğunu öğretememişti. Ne yazık!...” Fazla söze ne gerek. İşte Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü diğer birçok bölümden ayıran en büyük kazanım bu değil midir?
* * * * *
Bütün bu anlattıklarımızın yanı sıra; bilginin en değerli olduğu çağı yaşamaktayız. Zâtî gibi devrine hükmetmiş bir çok büyük şairin maddiyat karşılığı şiirler yazması, ne kadar yadırgandıysa da bugün gelinen nokta da bu değil midir? Örneğin bölümde öğrenmemek için elimizden geleni yaptığımız Osmanlı, Azerbaycan, Uygur, Özbek Türkçesi gibi derslerin yeri geldiğinde büyük paralar kazandırabilecek fırsatları ayağımıza kadar getirdiği gayet açıktır. Bu bağlamda bölüm içerisindeki derslerin maddi anlamda iş sahaları sunduğu da görülmektedir. Devlet arşivleri, Tapu-Kadastro, Milli Kütüphaneler… Gibi…
Aslında, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün kişiye daha birçok kazanımları ve de sunduğu fırsatları vardır. Burada önemli olan, bu bölümde okuyan öğrencilerin bunu bilincinde olması ve bu bağlamda bölümü okumalıdır. Gerisi teferruattan ibarettir!...
Mustafa BİLGİÇ