Eyvah yine yaz geldi.
Tüm gece uyur uyanık geçmişti. Amirin huzursuzluğu sabaha kadar sürmüştü. Sabahın ilk ışıklarıyla Amir derin bir uykuya dalmıştı.
Pencereyi açıp dışarı bakmak istemişti İhsan. Her yanın yemyeşil olduğu bu memleketin akciğerinde yaşamak Tanrının bir lütfü olmalı diye iç geçirdi. Açtığı pencereyi istem dışı bir hareketle geri kapattı. Saat sabahın 10.00 olmasına rağmen dışarıda cehennemden kaçıp gelen bir sıcaklık vardı. Akşam haberlerde dinlediği çöl sıcağı bu olmalıydı.
Uzun bir süre küçük oğlu Amiri izledi. Diğer kardeşleri hafta sonunu anneannesinde geçirecekti.
Yatak odasından geri girdiğinde kapıya yaslandı. Mavi şiltenin altında bir melek gibi uyuyan karısı Zeynep’i ne kadar süre seyrettiğini kendiside bilmiyordu. Ona bakınca başka bir âleme yolculuk yapıyordu aşk bu olmalıydı. Birden kendine geldi. Gözleri mavi şilteden dışarı çıkan beyaz saten geceliğin verdiği atmosferle bambaşka duran bacaklar yaşadığını anımsattı. Tanrı kadını ne kadar muhteşem yaratmıştı. Karısının bacakları Amerika’nın ikiz kulelerinden de muhteşemdi. Yatağa yaklaşıp dokunmaya dahi kıyamadığı bacaklara küçük ve masum bir buse kondurdu. İşte bu buse gölde yüzen bir kuğu kadar masumdu.
Evet, bu gün sıra dışı olmalıydı. Bu gün zincirleri kırp hurafeleri yakmalıydı. Kar dolabın önündeki sandalyenin üzerindeki tişört ve pantolonuna yöneldi. Üzerindeki Gafur pijamasını çıkartıp bir hamlede üzerini değiştirdi. Evden dışarı bir hırsız çevikliğiyle bir hovarda sessizliğiyle çıktı.
Marketin kapısından girdiğinde bir kahvaltı için ne gerekiyorsa hepsini aldı. Marketteki ekmek dolabını açtığında içinden çık diye bir ses geldi. Olmazdı böyle bir güne taş fırın ekmeği olmalıydı. Marketten dışarı çıkıp sıcakta biraz ilerdeki kara fırından içeri girdiğinde işte aradığı buradaydı. Fırından çıkan sıcacık ekmek. Gazete kağıdına sarılı ekmek elini yaksa da yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
Eve yine aynı sessizlikte girdi. Mutfağa girdiğinde ocakta kaynamakta olan yeni demlenmiş çay dikkatini çekti. Galiba çıkmadan demledim diye fazla düşünmedi. Kahvaltı tepsisini bir sanatçının eserine verdiği şevk ve özenle hazırladı. Elinde kahvaltı tepsisiyle yatak odasının kapısından içeri girdi.
Şok olmuştu gözlerine inanamadı. Heyecandan neredeyse kalbi duracaktı. O masum buse Zeynep’i uyandırmıştı. Kalkıp çayı demlemiş kendine hafif bir makyaj yapmıştı. Daha birkaç gün önce Ankara’da lüks bir mağazadan aldıkları, İhsanın küçük bir servet ödediği kırmızı beybidolu üzerine giymişti. Bu haliyle erotizmin en doruğuna ulaşmış yatakta İhsana bakıyordu. Kahvaltı tepsisini karısına uzatan İhsan üzerini değiştirip yatağa karısının yanına uzanmıştı. Bunca senelik evlilik hayatlarında ilk defa sabah kahvaltısını yatakta yapıyorlardı ve ömründe ilk defa kahvaltı hazırlamıştı. Dudağını Zeynep’e uzatıp Zeynep’in üst dudağını dudakları arasına alıp hafifçe emdi. Konuşmuyor tatlı tatlı bakışıp tepsideki yiyeceklerden atıştırıyorlardı. Yarım saate yakın bir kahvaltı faslından sonra İhsan kalkıp tepsiyi mutfağa bıraktı.
Yatak odasına döndüğünde Zeynep’in yanına hiç vakit kaybetmeden uzandı. Bir hamlede İhsan Zeynep’i kendine çekti artık elleri Zeynep’in kor gibi yanan tenindeydi. Dudakları Zeynep’in dudaklarıyla birleşmek üzereyken odanın içinde bir ses yankılandı.
—Bismillahirrahmanirrahim
—Evet bak ben unutmuştum her zaman besmele çekmek gerekli.
—Hayır, İhsan kendine gel.
Aslında İhsan kendindeydi. İhsan bu pazarın bambaşka olmasını istiyordu. İhsan şu anda Pazar keyfini yaşayan Türk Milletinden biri olmak istiyordu. Odasında bağıran arsız hocanın sesini dahi duymak istemiyordu. Zeynep yataktan çıkmış üzerine havlusunu almış banyoya gidiyordu. İhsan Zeynep’in sesiyle kendine geldi.
—İhsan hadi kalk abdestini al.
—Gökten indi melekler.
—Haklısın hoca vallahide billahi de indi.
—Ne konuşuyorsun İhsan hadi kalksana günaha giriyoruz.
—Yok, be aşkım kalktım ben hocayla konuşuyordum.
İhsan ve Zeynep abdestlerin alıp salona geçtiler. İkiside kıbleye doğru yönelmiş bir camide oturur gibi yandaki çadıra benzeyen düğün salonunda okunan mevlidi şerifi dinliyordu. Sessizliği İhsan bozdu.
—Yahu Zeynep bu düğün salonunu hangi dangalak açtı.
—İhsan boş ver
—Nasıl boş vereyim burası tarım alanı burada binde beş kullanım hakkı var. Burada imar yok burası hangi kanuna uygun. Buraya kim neden ruhsat verdi. Nerede yetkililer neden bende kafamı evimde dinleyemiyorum. Neden camilerde bile ses dışarı çıkmazken ben burada günaha giriyorum.
—Tamam, İhsan hadi ellerini aç hoca efendi duaya başladı duamızı edelim, arkasından oyun havaları başlayacak göbek atarız seninle.
Orhan YILMAZ.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.