- 533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 75
75] Bu aydınlar, Atatürk’e ve daha henüz embriyo aşamasındaki ve yeni kuruluş devresindeki, sosyal, toplumsal cenini yaşatma çabalarına; çağ dışı diyebilmektedirler! Açıkçası yavuz hırsızın sesi, ev sahibini bastırmaktadır.
Atatürk neden gündemdedir? Bunu biraz daha dolaylı ama ilişkince yanıtlayalım. Bir bilgi sayar yapımcısı; bir kalıtsal gen hastalığını tedavi eden, gen uzmanı; bir elektiriği bulan insan vs. Neden gündem dedir? Hiç kuşkusuz insanlık için, toplumları için şimdiye sağlanışlar içinde olduklarından ötürü gündemde olurlar. Bu güne temel olan, geçmişe değin olan, o muazzam başarıları için, gündem edilirler.
Ama ne var ki, geleceğe göre de bu başarı; ilkel, kusurlu, eksik, ikmal edilirliklere muhtaç olacaktır. Bu günlere temel alan devinmeli, başarıları ile de saygılıca gündem edilirler. Bu bir zamanlar için başarı olan ama gelecek için ön prototip olmaktan kurtulamayacak olanlar, gelişmenin, ileri akar olmanın, natamam olmanın, zorunlu bir kaidesidir. Zamanın önünde kimse, uzun süre, haklı ve doğru kalamazdı. Haklı ve doğru kalmamaya kutsal sayılan her şey de dahildir. Tanrı’nın yasası budur.
Bu gündemli, sağlanıçı konulu ve göreceli geçmişte kalan takdir edilişin ölçeği; bu günle kıyas edilerek mi anlaşılır? Yoksa kendisinden öncekine göre mi, kıyas edilerek anlaşılırdır? Yoksa geleceğe göre bu başarının, göreceli kusurlu ve noksan oluşlarına değin durumuyla mı, takdir edilir? Ya da gelecekteki olası aşamalar karşısında, öncekinin; eski, geri kalmış olacak olan durumu ile kıyaslanıp, küçümsenir; yerin dibine mi girdirilir olacaktır?
Yoksa daha da olmadı mı: Edison’un da geçmişinde her insan gibi, ama her insan gibi olası kişisel kirli çamaşırları mı ortaya dökülerek, başarıları yargılanır olacaktır? Ya da konuyu açarsak, Edison’un başarıları; Edison’un alkol almasıyla, ya da almamasıyla; yine Edison’un kiliseye gidip ya da kiliseye gitmemesi ile mi ilişkilendirilirdir? Oysa nice kiliseye gidenin de, gitmeyenin de; içkisini içenin de, içmeyenin de; bu alanda (Edison’un alanın da, Atatürk’ün alanında) yaya kaldığı, bu alanlara değin esamilerinin okunmayacağı, bu alanlarla ilişkilenemeyeceği de, apaçık değil midir?
Çevre güncelliğine dek bu türden başarıları olgulayabilmek için, seçme eleme kriterinin içinde, o alana dek kişi yeteneği dışındaki olansılar içinde bunlar, bu kişi ahlaklı edimler yoktur. Sadece o buluşa değin olacak iç eğilim yatkınlıklarının olup olmaması, süzgecin seçiciliği olacaktır. Kişilerin alkol almazlığını, kişilerin camiye gider oluşuna dek tercihlerini; halka değin, öznel soyut yargıların, süzgeci, seçecektir.
Toplumsal ve doğal eleğin çalışması ile sosyal öznel eleğin çalışmasını karıştırmanın çocuksu tavrına düşülmemeli idi. İşte kişileri değerli kılacak olan parametre budur. Zevzek ve akılsız bağnazlık, işi kof anlamalara götürür. ’Kişi yaratışçılığnı’ tutup da ’kişi öznel davranışlarına indirgeyen yargılama’, güya olayı yargılar olan bir bilmezliktir. Mankafa (ruam) oluştur. İşte Ataürk’e olan kin ve nefret de, bu kişiye özel tabandan hareketle ortaya konuyordu.
Yok efendim Atatürk ilk meclisi dualar eşliğnde açmıştı; ya da açmamıştı! Yok efendim Hacıbayram Camiin’de mevlüt okutmuştu veya okutmamıştı! Atatürk dindardı ya da değildi! Atatürk Allah’ı ağzına alırdı, ya da almazdı; gibi absürt olan, düm düz işleşen beyinlerin anlayışına değin yaklaşımcı, ilgisizlikler, konu edilmektedir. Atatürk’ü başarı bağıntıları içinde ele alır olmak, bu kafalara, kısa devre yaptıran, beyin işleyişini şase gümlemesine dönüştüren bir düşünme olacağından, çok zordur. Bilmezler ki Atatürk için yaptıydı, yapmadıydı denilen özellikleri, yüzlerce kat yapanlarda da tam bir böylesi yeteneği de hiç bir zaman ortaya çıkaramamıştırlar!
Hal bu ki bu aydınlar; kendi dönemlerine ve kendi dönemlerinde şahit oldukları çağ dışı hukuksuz uygulamalara, karşı çıkmalıydılar. Hem de bu karşı çıkışlarının meşrulaşmasına, günceldeki genel geçerli müesses uygulamaları, referans ve kıyas tutarak, bunu yapmalıydılar. Bu kişilerin, böylesi bir haklılık kazanabilme olanakları var iken, günümüzde olup biten olumsuzluklara hiç sesleri çıkmayan, kimi yavuz hırsız suretli hak tancıdırlar!
Bu yavuzlar, kendi akademik alanları içinde kalışlarla, üniversitelerinde; bir başarı ve beceri ve heyecanı ortaya koyamayanlardır. Kimi böylesi sözde kişiler, bilim yuvası olaraktan çevrenin öncülü ve atılımı olacak akademik proje program yayınlarını ve yaşantılarını, ortaya koyamaz olamanın, lafçı somun pehlivanlarıdırlar! Sözde böylesi bazı birkaç aydın, güya Atatürk eleştirisi ile şan, şöhret ve meta peşinde gidebilmektedirler. Geriye kalan çoğu ulvi şahsiyetler böylelikle susturulmuşturlar.
Bu türden aydınları susturma baskıları hem de darbecidir vehim söylemi ile idi. Bu aydınların sırf taraflı aymaz olmak yerine, öncelikle toplumsal statülerine uygun, hizmetçe ve yükümsel benzerliklerle bir denklik ortaya koymalıdırlar. Bu tür denklik söylem ve haklılık eleştirilerini, herkes gibi kendi koşullarında ve kendi pratiklikleri içinde başarır olmalıdırlar.
Yani yazardan aydınlar, kimi üniversitedeki akademisyenler, yurt çapında ve dünya çapında bir iddia ve uygulama ortaya koyan akademisyen, yükümsel kişiler; ancak Atatürk’le, erdemsel yükümlülük ve toplumsal yükümlükler bağlamında, birey olaraktan; denkleşmeler alanı içinde olmaları gerekirler.
Ondan sonra, onu aşmak için ve onun eylemleri( kurduğu sistem) üzerinde yeni teknikçi, ideolojik bilimsel ayarlamalarla, geleceğe deney olacak kriterler çıkarılmalıdır. Çünkü yeni, ancak eskinin üzerinde varlaşır. Eskisi olmayanlar, yenileşemez. Eş deyişle; yenisi olanın, eskisi vardır.
Birde gaziyi bir siyaset kuramcı gibi görme yanılgısı içinde olanlar vardır. Gazi temelde iyi ve başarılı karizmatik askerdir. Bunları, okumuşlukla edindiği bilinç ve konjonktürsel durumlarla birleştiren Gazi; bağımsızlıkçı felsefe ile bir devlet kurucu olabilmenin adım adım şartlarını yaşayarak oluşturmuştur. Temelde ortaya, böylesi bir başarılı yapı koymuş mu? Koymuş. Bir mucize yaratılmış mı? Yaratılmış.
Bu yapı, aksamaz mı? Aksar. Yapı çok mu mükemmel? Bu soru absürttür! Süreç yaşanmadan ve süreç, kendi iç aksamalarını yapıp da, olgunlaşır olmadan, mükemmel (uyumlaşan) olup olmadığı söylenemez. Esasen yapılar durağan değildir. Yapılar; dengeler, dinamiklikler içerir. Bu yüzden mükemmellik olmaz. Ya da mükemmellik, izafi olmak zorundadır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.