- 398 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 74
74] Bir kere siyaset, bu değerli kişiliklerin asıl statülerinin dışında bir durumdu. İkinci olaraktan da bu kişilerin siyaset ve konjonktürsel alan fizibilite eksiklileri, hemen kendisini ele veriyordu. Buda sevgice övüncümüz olan bu değerlerin, siyaseten tökezlemesini meşrutlaştırıyordu. Siyaseten ayakbağı olmalarını ve siyasetin önünde siyasetin akışını tıkanmalarını şekilleşiyordular. Bu gibiden olan aksatıcı nedenlerini de, gurur yapıyorlardı. Olayları kendi zeminleri içinde, gurur mesabesine getirir olmaları, gurur alanı üzerinde şahsi hesaplaşmalarını sürdürür olmalarıyla da, kendi engellerini ortaya koyuyordular.
İstiklal Savaşının başlangıcında oluşan ’mücadele ruhu’; ne yazık ki savaş sonrasında da, sürdürülür olacak olan, aktüel gelişmelerin; ruhu olamayacaktı. Bu ruh, mücadelenin efsane kahramanlarınca da, isyancılarca da, hiçbir zaman bilinemeyecekti! Sözün gelişi, ismi hiç önemli değil. Bir özgürlük ruhu katılımcılık abidesi olan bir saygı değer kişi; saltanatın kaldırılışını nasılda saptırarak, kişisel hırslarına mağlup olacaktı! Aktüel olanı, güncel dışına referans ederek, kitleleri yanına çekmek isteyecekti!
Bu kişi; ’başlanıştaki mücadele ruhunu’, sonraki zaman dilimlerinde sürdüremez oluşlarıyla, hilafet ve saltanatın kaldırılmasına yönelik güya, şöyle bir yorum getirecektiler: ’Kendisi (Atatürk) padişahlık ya da halife makamına ulaşamadığı için (padişah ve halife olamadığı için), saltanat ve hilafeti kaldırdı!’ Denilmesinin sığlığına düşecektiler. Bu saygı değer olan, kadro hareketli muhteremin,’ İstiklal Savaşı’na değin, Mücadelenin Ruhunu’ ve ’bağımsızlığın felsefesini’ kavradığı söylenebilir mi?
Hatta bir başka şikâyetleşmesinde de, yapılanlara karşı duracaktı. Bu konulardaki bilmezliğini ve hırslarını aklın önüne almasının da, bir başka beliriş şekli de, cumhuriyetin ilanıyla ilgilidir: ’Cumhuriyetin ilan edileceğini bana haber vermedi’ deme kibirci bahtsızlığıdır.
Bu şahıs, bu olayı mecliste bir önergeyle duyar olmasına rağmen, kendisini meclisin üzerinde ve mevcut yeni yapılaşmanın üzerinde sayma şanssızlığıdır. Bu şahsın kendisini bir rota, bir bilen, bir ombudsman gibi saymanın karinesi addetmektir!
Ve sırf bu türden, gaflet ve gaflarıyla, kendi muktedirlikleri dışındaki; meslek dışı bilmezliklerine ve siyaset bilmezliklerine, inançlarını; kendi sahasal alanlarındaki başarılarını da yönetici olabilmelerine, payanda yapmanın, talihsizliği olmaktan öte bir şey değildirler.
Ufuksuz, vizyonsuzdular. Ve gelişmeci izanları, bu iki sıkıntılarından ötürü, kıttı. Gelişme istekleri toplumsal alan kavrayışlı olmayıp, sosyal talep kalkışmalıdır. Bu tür zeminsel eylemler, tarihsel, bilimsel ve nesnel olmamakla, ister istemez geri düzlemli hareketlerdi.
Bu tür aktüel olan sosyal istemler, tarih boyunca hep aynı düzlemle, hep aynı bant ve frekansla yapıla gelmişti. Aynı düzeyle, gelecekte de bu talepleşmeler hep aynı bahanelerle, bir türlü bitmez bir sosyal istek oluşuyla yapılacaktır! Onun için bunun bir ileri yön olması, toplumsal bir haklılık olma gibi misyonu (üslenmesi) yoktur da. Girişme, tamamen bilmez oluşun sosyal gericiliği idi.
Ve bu kişiler toplumsal, aktüel ve karizmatik ruh taşıyamaz olmalarından ötürüdürler ki, toplumcu esas içinde olmayan, tamamen sosyal temellerin istismar ricatları, üzerine kurulu olacaktır. 1925 yılında uzun erimli olamayacak bir parti kurmalarıyla, çok partili dönemi oluşturacaklardı!
Felsefesi ve projesi aktüel olamayan oluşmalar, ne sebeple olursa olsunlardı, uzun erimli olamazdılar. Gelecek vaat edenlerin kendileri, sosyal ayrışmacı idiler. Hal bu ki toplumsal olanla, sosyal olanın bilinciyle; her iki alan, ayrıştırılmamalıydı. Aksine toplumsal olanla sosyal olan ayrı gözetilişlerle, bir biri ile buluşturulmalıydı.
Toplumla halkın buluşturulması, 8000 yıl önceden beri ustalıkla sağlanıyordu. Halk, toplumdaki bir değişmeye karşı denk düşen, değişmeye değin uygulamayı; inanç semboller üzerinde kavrayıp benimsiyorlardı. Yani gelişmeler, halkın diline çevrilip, güncelleniyordu. Bu güncelleştirilme yolu, toplumumuza, mensubiyeti olduğu inanç sistemi kuralları nedeniyle, son din olma hesabıyla, tıkatılmıştır.
İşte bu sosyal, nesnel gelişmeden bilinçsizce ari olan, kişiler; toplum ve halkı gibi iki sistemi buluşturacağim derken, durumu tersine çevirip, sosyal sistemin kurallarını toplumun kuralı gibi yapmaktadırlar. Bilip kavraya madıkları açmazlar bunlardır. Bundandır ki,bu tür çok partili hayata geçiş yönelimleri; hala da topal aksak oluşlarıyla ’bağımsızlığın Felsefesini’ hiç oluşturamadılar. Güncel olamayanın gelecek ufku ve sorumluluğu da olamazdı.
Sizin koşullarınızı (özelde Gazi hazretlerinin davranışlarını da), sizden önce kurulmuş ve sürmekte olan (berdevam) yapılarla, belirlenirler. Yine eski berdevam yapılarlan (tecrübelerlen), günceldeki toplum içi anlaşmaların ittifaklarıylan çıkartacağınız, yönleştirici; uzlaşmalarınızla da, elbette ki girişirsiniz. Toplumsal yapıların, bir oyana, bir buyana yalpalaşıp, tökezleşerek sürdürülür olmasının nedeni; yeni yapının hareketlerinin, devir aldığınız yapıyla ilgili olmasındandır.
O size devreden yapının envanterlerinin kullanımından kaynaklı yönleşmelerdendir. Yolun bu türden oluşan seyri, sizin de o günün koşulları içindeki demokratlık ve özgürlükçülük adına, yeni yapılaşmalarınızın, zorunlu yol ve yöntemlerinizin, bir parametrem, davranışlarını oluşturacaktır. Unutmayın her dönem, kendisinin olanak ve olanaksızlıklarıyla, kısıtlıdır.
Bu günkü koşullarda, beceriksiz siyasetlerin, her türlü yalpalama ve yere düşmelerinde; yandaş gazete ve yayın organlarınca, bu yalpalama ve yere düşmelerine değin güya suçlularını, öncelikle ve özellikle yaratyordular! Sonra bunların, ilanen teşhirini ve karalanması kampanyalarını sürdürüyorlardı. Liberal kimi aydınları, bu tür hukuksuz oluşlarına karşın, toplum içinde verilen demokratik mücadelelere cevaben, ’bunların suçunu sonra düzenlersiniz!’ diyen, ucube kimi liberal sözde külahımın aydınları, hep var olmaktadırlar!
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.