Mor sevdalı gelin uğurlaması
Erguvan; beyazın müdahalesine uğramış kırmızı ailesinden bir mor. Ya da mor ailesinden bir kırmızı. Tek bir mordan söz etmek mümkün değil demek ki. Neticede mor da mor, leylak da mor. En açığı ile en koyusu arasında mor değişken ve ürkütücü. Bir seyyale.
Mor; palet üzerinde bir miktar mavi ile bir miktar kırmızının karışımından ibaret. Mavi; yaratıcı, sükunet. Kırmızı; tansiyonu arttırıcı, şiddet.
İkisi arasında bir med-cezir mor. îkisi arasında hangisine yakınsa ona mukabil bir tesir.
Koyusu, şiddet ve çürüme. Kederin rengi olması bu çürümenin ürpertisinden, ölümün rengi olması bu yüzden.
Açığı, hayat, uçuculuk. Eflatun hayaller bu hafiflikten. Leylak rengi bu ümitten..
En açığıyla en koyusu arasında mor, fazla açık fazla kapalı. Fazla modern fazla muhafazakar. Renkler içinde bağımsız ülke, mor. Renkler içinde tutsak ülke, yine mor.
Üzüm salkımlarının bozulduğu bağlar üzerinde bir uygarlık kuran Antik Yunan’da bilgeliğin simgesi sayılan mor, öğretinin rengi. Öğretmen okullarının şapka şeridindeki mor, şimdilerde Eğitim Fakülteli akademisyenlerin cübbelerinin yakasında.
Anayurt kültürü mora itibar etmiyor. Orhun yazıtlarında morun adı yok. Eski Türkler mavi üzerinde ısrarlı. Mavinin kırmızı ile birleşerek oluşturacağı mükemmel çiçeğin boy vermesi için Anadolu toprağı gerekli. Osmanlı moru tanıyor ve çok seviyor. Bunda estetik ve teknik olgunlaşma kadar hayatın biricik kıymeti olarak yerini alan dinin de etkisi var. Modern psikoloji moru dinin imgesi olarak yorumluyor, cenneti temsil ediyor mor rüya dilinde. İçsel bir yolculuk, gizemleri aralayan bir kendini tanıma. Bütünle irtibatlanma. Mistisizmin morla bağlantısı tesadüf değil. Metafizik. Ürperti. Freud’un hocasının hocası A. F. Mesmer’in, gizemli bir atmosfer yaratarak leylak rengi giysiler içinde hastalarına şifa dağıtmaya kalkışması bu bilincin ifadesi değil mi, meslektaşları tarafından kıymeti bilinmese de!
Mor üzerinde ısrarlı şair, "Zambaklı Padişah"ın sahibi Ece Ayhan,
Şiinmiz mor külhani abiler, derken biraz da bu gizemi işaret ediyor.
Osmanlı sanatında, bilhassa çini ve minyatürde mor gözde. Dinle bağlantı kadar sapsarı ışıklar saçan altın varakların vurgulanması, aynı zamanda dengelenmesi için de böyle bu. Çünkü altının/sarının ışığı çok. Bir sarının ışığım susturmak için kaç mor leke bırakmalı? Mor ışıksız. Onun ışığı kendi karanlığında.
Nakkaş zeminde mora meftun. Fakat en hoşu gerçek hayatta mor olarak karşılaşamayacağımız varlıkların, örneğin atların, minyatüre mor olarak girmesi. Hiç yadırgamayız. Çünkü bir minyatürdür bu, at değil. Bir tecrid iklimi. Mor atlar, cennet atları mıdırlar?
Ebru teknesinin başında ebrüzenin mor ile arası nasıl acaba? Suyun kıyısına mor bir nakış kolay düşmüyor olmalı. Ve bir demet mor menekşeyi ab üzre nakşetmek, beş sap gülü suya düşürmek kadar zor mudur, kim bilir?
Mor hayat. Mor ölüm. Mor hayal. Mor gerçek. Mor masumiyet. Mor cesaret. Mor halk. Mor aristokrat.
Durduğunuz yer kendi morunuz. Ya siz hangi morsunuz? Yaşıyor mu ölüyor musunuz? Şair diyor ya;
Gerçek, yamalı böcek ölüsü
Hayal, alabildiğine uzak
Yaşam, kendini tanıması insanın.
Ölüm mü?
Mor sevdalı gelin uğurlaması.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.