Emirhan: Küçük Kocaman Adam
Yaklaşık beş ay oldu Emirhan’ı tanıyalı. Yetim ailelere yardımcı olan bir bağışçımızla ziyaretlerine gittiğimizde bugünkü gibi gülen yüzü ama hüzünle bakan gözleriyle karşılamıştı bizi.
Emirhan; daha dokuzunda ama o çoktan büyümüş.
Şairin dediği gibi:
…
Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur...
Ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,
İşte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
…
Emirhan için de böyle olmuş, çok erken daha 6 yaşında kaybetmiş babasını. O gün bugündür annesi ve iki ablası “Oğulcan” der olmuş ona.
O ziyaret sonrası birkaç kez daha görüştük bu yağız delikanlıyla. Okulu yürüme mesafesinden uzaktı ama o romatizmal rahatsızlığına rağmen kar kış demeden yürümek zorundaydı bu yolu. Bir sonraki görüşmemizde okul idaresi ve servis şoförü amcasının güzel yürekleri sayesinde çözdük bu sorunu. Sonra 23 Nisan öncesi 1001 Yetim 1001 Dilek Projesi için yazdığı mektubu almaya gittiğimizde görüştük.
Emirhan; ablalarının Oğulcan’ı anasının kuzusu ve yarınlara dair umudu, mektubunda dileğinin Trabzonspor forması olduğunu yazmıştı. Adının yazılı olduğu formayı şort ve bunları da bir spor ayakkabısıyla tamamlayıp 23 Nisan haftası ulaştırmaktı niyetimiz ve bununla ilgili çalışmayı da bizzat yaptım. Ama “Her şeyde vardır bir hayır” sözünün gerçekliğini bir kez daha bana hatırlatırcasına Emirhan’ın forması istediğimiz güne yetişmedi. Malum Trabzonspor, Fenerbahçe şampiyonluk yarışının son haftalara taşınması forma sektörünü de hareketlendirdi. Formayı hazırlayacak arkadaş ezile sıkıla; (bunun bir yetim dileği olduğunu da bildiğinden) verdiği kumaş siparişlerinin yoğunluktan gelmediğini ve elinde de hiç bordo kumaş olmadığını söylemişti. Biz de o günlerde ayakkabısını, formasını da en kısa zamanda getireceğiz sözüyle vermiştik.
Dün akşam saatlerinde gelen bir telefonla formanın hazır olduğunu öğrendiğimde heyecanlandım. Ne de olsa Emirhan’a da Trabzonspor taraftarlığı babadan miras kalmıştı benim gibi. Formayı almaya Emirhan’la yaşıt oğlumla gittik.
Rıfat Tan; Trabzon’a şöyle bir göz kırpmış ama amcaları ve kirvesinin yoğun çabalarıyla sarı lacivertli renklere gönül vermişti. Hep forma ister dururdu ben de erteler: “Seni Fener’li yapanlar alsınlar” diye latife yapardım. Ama atölyeye bir girdik her yer sarı lacivert.
-“Tan, sana forma…” daha leb dememiştim ki “10 numara olsun babacığım” diyerek leblebiyi yemişti bile. Spor kardeşliktir,şampiyon kim olur bilinmez ama esas olan dostluğun berabere kalması ilkesinden hareketle bit TS, bir de FB formasıyla ayrıldık oradan.
Takvimler Mayıs’ın 15’ini gösteriyor ve güneşli bir Pazar sabahı İstanbul’da ve bugün benim “doğum günüm”. İnsanların özel günlerini atlamamaya, onları süprizlerle mutlu etmeye çalışan ben kendi doğum günüm söz konusu olunca ne bileyim biraz bu kuralın dışına çıkmak istiyorum sanki. Yataktan çıkamıyorum bir süre 36 yıllık yorgunluğu çıkarırcasına tembellik yapmak ister gibi. Kahvaltıdan sonra Emirhan’ın hediye paketine ilişiyor gözüm. Ve onun yaşlarında yetim kalan biri olarak o yıllar geliyor aklıma. Sanırım en güzel doğum günü hediyesi “babamın alabildiğine saçlarımı okşayıp sıkı sıkı sarılması olurdu” diye geçirirken içimden bir yandan da hazırlanıyor buluyorum kendimi. Sanırım fiili olarak bunu yapamayacak olan babamın yerine ben yapmak istiyorum. Oğullarıma sarılıyor ve dahası almaktan çok vermekten hoşlanan ben bu özel günümde bir yetimin gülen yüzüyle huzur bulmak, hayatın koşturma ve keşmekeşinde yorulan ruhumu dinlendirmek için sabırsızlanıyorum.
Emirhan; daha dokuzunda küçük ama kocaman bir adam. Babalarını kaybettikleri günden beri Usta Ailesi’nin tek erkeği.
Rıfat Tan; FB formasını giydi ve Emirhan’ın TS formasının içinde bulunduğu hediye paketini aldı. Baba oğul usul usul Emirhan’ın evinin yolunu tuttuk. Mesafe çok da yoktu ama biz sık sık durduğumuzdan yolculuk epeyce sürdü. Sık sık durduk, çünkü Tan:
-Baba kapak! –Orada da var! –Bak bir tane daha…! Diye diye yürüyor dağa doğrusu duruyordu. Okullarında “Engelli Kardeşleri” için tekerlekli sandalye almak amacıyla kapak toplama kampanyası başlatılmış ve o gün bugündür sırt çantamız kapak toplamak için hep yanımızda. Sonunda Emirhan’ın evinin önündeydik. Daha binaya girer girmez duyulmaya başlanan o manevi huzur veren sesin kapıya vardığımızda Emirhanlardan geldiğini anladık. Kapının önü ayakkabı doluydu ve içerde Kur’an-ı Kerim okunuyordu. Bir kargaşa, ağlama vb olmaması bu meclisin hayırlı olduğu izlenimi verdi bana ve rahattım. Kapıyı tıkladığımızda Emirhan’a Oğulcan diyen ablamız Sümeyye açtı, biraz şaşkın ama bir o kadar da sevinçle karşıladı bizi. Daha sormaya fırsat vermeden:
-“Babamın üçüncü ölüm yıldönümü bugün, eş dost toplandık Kur’an okuyor dua ediyoruz “dedi.
-“Mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin ve sizlerden de razı olsun. Ne güzel yapıyorsunuz .” dedim ama nasıl kötü oldum. Belli etmemek için harcadığım çaba ise daha da zorladı beni.
Ya O söylemeden ben; “Bugün doğum günüm vari şeyler söylemiş olsaydım…
-“Emirhan’ın hediyesini getirdik.İki dakika gelebilirse vereyim.”
-Çok sağolun, ne kadar sevinecek. Evde değil kendini dışarı attı. Hem kalabalığı pek sevmez hem de…”
-“Anladım…”
O an o günü Emirhanla geçirmenin hem bana ve oğluma hem de Emirhan ve ailesine iyi geleceğine karar verdim ve:
“Biz de şöyle dolanmaya çıkmıştık izin verirseniz Emirhan’ı da alabilir miyiz?”
Ablayla aşağıya indik, bir ağacın altında oturur bulduk Emirhan’ı. Bizi görünce koşarak geldi. Rıfat Tan ile tanıştılar, hediyesini verdi Tan ve sarıldılar. Birazdan Emirhan’da yeni formasını giymiş halde katıldı bize ve gün boyu oyun parkurlarında (yeşil sahalardaki heyecan hava hokeyi platformuna taşındı), sinemada ve restaurantta bordo mavi ve sarı lacivert renklerin sarmaş dolaş hali binlerce insanın dikkatini çekti. Sporun kavga gürültü değil ancak ve ancak kardeşlikleri pekiştirme aracı olabileceği mesajını yineliyordu adeta bu küçük yürekler. Sabah biraz üzgün aldığımız Emirhan’ı gülen yüzü ve herkes göremese de gözlerindeki hiç kaybolmayacak hüznüyle teslim ettik evine.
Ve ben… Bugün doğum günü olan ben çocuksu sevinçlere ortak olmanın huzur ve mutluluğu attım heybeme.
Ve günün sonunda kendi hesabıma düşen payı kısa bir muhasebe sonrası aldım. Hayat bu, doğmak kadar gerçek ölümleriyle. Biri sevinçle kutlanırken diğerinin başrollerinde hüzün var hep. Ama her ikisinde de ortak payda “Gözyaşı”.
Doğduğunda kendisi ağlarken insanoğlu, ölümünde ise hayata kattığı değere, emeğe göre şekilleniyor olsa gerek diye düşündüğüm aile eşrafı ve dostları. Bugün benim doğum günüm ve varlığınız için sağolun dostlarım.
Ve en büyük teşekkürse “Küçük Kocaman Adam” Emirhan sana.
15 Mayıs 2011
Remzi GÜMÜŞ
Emirhan: Küçük Kocaman Adam Yazısına Yorum Yap
"Emirhan: Küçük Kocaman Adam" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.