- 1120 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANI KASAN SÖZCÜKLER
Yazarken bile insanı kasan sözcüklere birer örnek verin desem acaba aklınıza ilk olarak ne gelirdi. "O kadar çok ki hangisini söylesem" dediğinizi duyar gibiyim. Sizler içinizden geçenleri düşünmeye devam edin ben de kendi aklımdan geçeni sizinle paylaşayım.
Hayatımızın hemen her döneminde bazen bir dağ büyüklüğünde, bazen tepe bazen de tümsek şeklinde önümüze çıkar. Ter veya gözyaşı dökmeden aşabildiklerimiz kolay olanıdır ama bir de çektirinceye kadar acı ve sızı çektiğimiz diş ağrısı benzeri olanlar vardır ki epeyce uğraştırırlar bizi. Ne mi? Evde, okulda, çalışma hayatında, ikili ilişkilerde, öz benliğimizde sürekli önümüze çıkan ve mücadele etmek zorunda kaldığımız engeller diyeceğim size. Neden mi? Çünkü hayatımızın akışını büyük ölçüde değiştirirler. Mutlu olup olmamamızda büyük rol teşkil ederler. Keşke engelli koşulara önceden hazırlanan sporcular kadar antremanlı olsak bu engellere ama nerede? Çünkü ne zaman, nerede ve ne gibi bir engele maruz kalacağımız tüm gizemiyle gelecekte saklıdır.
Engeli, beyninde milim milim geliştirenler, küçücük dilleriyle yakınlarındakine devasa emirler yağdırırlar. Bilinçli veya bilinçsiz yaptıkları bu eylemlerin, kişiler üzerindeki etkilerini hiç ama hiç düşünmezler. Bu tür davranışların sahipleri, çoğu zaman telafisi olmayan hatalara ve mutsuz hayatlara zemin oluştururlar. Karşısındaki kişilerin hayatını tam bir kabusa çevirirler. Oysa büyük olmak, büyüklük taslamak anlamına gelmediği gibi birinin üstü olmak da o kişinin psikolojisini alt üst etmek anlamına gelmez. Ama ne yazık ki aynı kefeye koyanların sayısı da azımsanmayacak derecede çoktur.
Çoğunuz, "ailem engel olmasaydı şimdi okumuş biri olacaktım", "sevdiğimle evlenip mutlu olacaktım", "patronum engel olmasaydı şimdi yurt dışındaydım", "zamanında konuşmama engel olmasalardı bu kadar ezilmeyecektim" gibi geçmişe dönük pişmanlıklarını dile getiren insanlara rastgelmişsinizdir. Bu kişiler daha sonra "keşke kimseyi dinlemeseydim veya iç sesime kulak verseydim" diye de devam ederler. Ama çoktan iş işten geçmiştir. Artık geride sadece içte kalan ukteler vardır.
Modern ve ileri görüşlü, aklı başında insanlarda pek göremediğimiz bu davranış biçimine maaselef kendini yetiştirememiş, sabit fikirli insanlarda daha sıklıkla karşılaşabiliyoruz.
Olumsuz sonuçlara götüren engeller olduğu gibi bir de olumlu sonuçlar doğuran engeller vardır. O yüzden engellerin de şanslı veya şanssızı olabiyor diye de düşünmeden edemiyor insan.
Gönlünde yatan meslek yerine ailesinin psikolojik baskısıyla sevmediği bir mesleği icra etmeye mecbur bırakılanlar olduğu gibi bir de her ne olursa olsun ben gönlümde yatan işi yapacağım diyerek diplomasını duvara asıp tamamen farklı bir alanda hayatını idame ettirenler de mevcut.
Engellere karşı elimizi kolumuzu kıpırdatmadan teslim olup mağlubiyeti daha baştan kabul etmek mi, yoksa engellere karşı göğüs gererek ne pahasına olursa olsun direnip zafer kazanmak mıdır esas olan. Amaç, kapalı kapıların ardındaki mutluluğa ulaşmaksa eğer atılan her adımın hesabını verebilecek kadar güçlü kararlar alabilmeliyiz. Düşünme gücümüzü kullanmayı da unutmamalıyız.
Engellerin; sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe engel olmaması dileğiyle cümlemi Marcus Aurelius’un "Aklın gücüne hiçbir engel karşı duramaz" sözüyle noktalamak istiyorum.
Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
düşüncelerine ve anlatım tarzına katılıyorum canım. keşke dediğimiz çok şeyler içimizde yara olarak kaldı sahiden... ve bunları sarmak yerine hep günümüze getirmekle bir şeyleri çözermiyiz diye düşünmedim değil..fakat geriye bakıp hayıflanmak yerine üstüne daha çok bigi katıp ilerlemek gerektiğini düşünüyorum. dünün dünde kaldığını şıkışmış anneneleri gelecek nesilde uygulamamayı hedef edindim..önemli olan seveceğin işi yapmak sevmek insanları olduğu gibi her insanın hata yapabilme paydasını düşünerek adım atmeyı temkinli acınında olgunlaşmanın parcası olduğunu kabul etmek, kabullenmekle bizi kasan çok şeyleri çözeceğimizi inanıyorum ....sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
İnsan olmak bir hazineye bedavadan konmaktır aslında. Aradığın herşeyi aynı yerde bulabileceğin koca bir hipermarket insanoğlu. Ama sanırım biz aklımızın kullanma klavuzunu dünyaya olan yolculuğumuzun bir yerinde kaybettik sevgili arkadaşım. İçimizde olanı gayrımızda arıyoruz, yoruluyoruz ve hakikaten kasan sözcüklerle bilerek ya da bilmeyerek isyana düşüyoruz.
Çok güzel bir düşünce yazısıydı. Ben bu tip yazılarını seviyorum. Kendini ifade ediş kabiliyetin mükemmel. Sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
Bir kaç hafta önce edirne'ye gezmeye gittik.
Orada 1488’de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı’nda akıl hastaları tedavi edildiği mekanı gezince "Modern" hayatın getirdiği "yalnızlaştırılmış" insanı düşündüm.
Çağımızın en büyük hastalığı olan "ruhsal fakirleştirme" nin boyutlarını adım attığınız her yerde görmek mümkün.
Önce hasta ediyor sonra iyileştirmek için mücadele ediyor insan.
Kişiliksizleştirilen insanın elde edilmesi,kullanılması,reklamlarla istenilen tüketim alışkanlıklarına yönlendirilmesi daha kolay oluyor.
Bozkurt Güvenç'in Kültürle alakalı bir kitabında okumuştım yanılmıyorsam "Moda insanı önce soyar sonra da istediği gibi giydirir.İnsan buna itiraz edeme z.Zira: güyüm insanın toplumdaki saygınlığını,statüsünü,değerini gösteren bir ayıraçtır" gibi bir söz vardı.
Düşünebiliyor musunuz "Giydiğiniz gömlek veya elbise sizden daha değerli.
İçerisindeki insanın kişiliği değil,dışındaki giysi size saygınlık kazandırıyor.
Böyle olunca toplumda değer yargılarındaki erozyon ve hastalık düzeyinde vuku bulan tüketim alışkanlığı akıl dışı bir yarış halini alıyor.
Kabul görme ve beğenilme duygusu haysiyet,izzet ve şahsiyet erdemlerinin önüne geçiyor.
Neden hasta olmasın ki gençler ?
Devamli çılgın bir değişim sürdürüldüğü,beslendiği anlayışın bu toplumda açtığı yaralara isim bile koyamayan anlayışın bu hastalıkları tedavi etmesini beklemek safiyane bir hal olmaz mı?
Onurunu,izzet ve iffetini mal ve hizmetlere kurban eden insandan ne bekleyebiliriz ?
Tüketim çılgınlığının esir aldığı ruhumuzun özgürlüğünü nasıl sağlayabiliriz?
Ayşe Şasa "Bir delinin Hatıra Defteri adlı kitabında "Bir tek ot'a muhtaç olarak yaşayan insanı kim köleleştirebilir?" diye soruyor.
Acımasızlığın boyutlarının her geçen gün arttığı toplumsal delilik sürecinin öne çıkma ,daha çok kazanma,daha çok tüketme,daha çok her şeyden anlayışının insanı mutlu edeeceği söylenebilir mi?
Bu açıdan bakınca yazınızı çok kısa ve öz bulduğumu belirtmeliyim.
Okuduğum yazılardan hep aklımda , hafızamda tortular,akıl birikintileri kalsın isterim.
Bu yazıda hem eski bilgilerimi tazeledim hem de bazı noktalarda sizin görüşlerinizden faydalandım. Araştırma da yaptım bu arada.
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz." (Bakara sûresi, 2/155) âyeti de bu dünyada imtihanın bir realite olduğunu hakikatini anlatır.
Özürlü insanlarla alakalı Allah'ın Maide suresinde(4/95) Mü'minlerden oturanlarla, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz." âyeti vahyedildiğinde İbn Ümmü Mektûm ama olduğundan peygamberimize (S.A.V.) durumunu anlatınca bu ayetin devamı gelmiş ve orada Allah-Celle "özürsüz olarak yerlerinde oturanlar" demiştir.
Aslında "özür" ne demek?
Kimler özürlüdür ? diye sormak gerekir.
Saygı ve selamlarımla.
Aysel AKSÜMER
erolabi
Asıl sizin yazınız beni bu kadar düşünceye sevk etti ,sabah sabah . :)))
Sağolun .Varolun.
aklın gücüne hiçbir engel karşı duramaz.....dedinya...söz bitti be usta ....saygılar
Aysel AKSÜMER
Kişi neyi tercih ediyorsa o galiba
dil ve davranış çok önemlidir bir diğerinin yaşamında.
sevgiler
Aysel AKSÜMER
Birçok insan istemediği işlerde çalışmak zorunda olduğu gibi, bazıları da kendisine biçilen hayatı yaşamak zorunda bırakılıyor.
Çevrelerindeki eşi ve çocuklarına kendi dayattığı hayatı yaşamaya zorlayan zorba kocalar ve babalar geldi gözümün önüne.
Üzerinde düşünülecek bir konu.
Tebrikler canım, değerli paylaşım için, selam ve sevgiler.
Aysel AKSÜMER
Gönlünde yatan meslek yerine ailesinin psikolojik baskısıyla sevmediği bir mesleği icra etmeye mecbur bırakılanlar olduğu gibi bir de her ne olursa olsun ben gönlümde yatan işi yapacağım diyerek diplomasını duvara asıp tamamen farklı bir alanda hayatını idame ettirenler de mevcut.
Bir daha geleceğim okumaya, gece civarı..
Pragmatik yönünü seviyorum ablacım sizin yazılarınızın...
Hürmetle..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Gani gönüllü kardeşim... Gönlünüzün tezahürü bir yazınızı okudum...
Sağ olun var olun...
Aysel AKSÜMER
Bedri Tokul
şimdi bakıyoruzz.. Kağıda gerek kalmadı...
Ama şimdi yazanlar o kadar çoğaldı ki...
Nerdeyse yazmasını bilen yazan da kalmadı...
Sen yaz kardeşim... Sen yazzz...
Diyeceğim çok ama... En iyisi iyi geceler diyeyim....
Selam ve saygıyla...