- 1577 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
"AYAR SALHE"-Giriş bölümü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Merhaba,
Ben Ayar Salhe... Aslında yalnızca Salhe. Adım size değişik gelmiş olabilir. Doğrusunu isterseniz, bu ismi kim koymuş, bende bilmiyorum ve hiç merak da etmedim. Ancak, başına eklenen “ayar” lakabının sinirli, hırçın ve anı anına uymayan anlamına geldiğini, anneannemden öğrenmiştim.
Zaman içinde, mahalle halkı tarafından, böyle çağrılmaya öyle alıştım ki beni hiç rahatsız etmedi. Ta ki bir yetişkin olana kadar. Anneciğim, beni dünyaya getirdikten hemen sonra ölmüş. Babam, bu olaydan beni sorumlu tuttuğu için pek sevememiş. Henüz üç dört yaşlarımda iken, anneanneme bırakıp, kaçak işçi olarak, Almanya’nın yolunu tutmuş.
Daha sonra, daimi oturma müsaadesi almak için bir Alman kadınla, formalite evliliği yaptığı, kulağımıza geldi. Birkaç yıl süreyle, posta zarfı içinde, bize marklar gönderdiğini hatırlıyorum. Formalite evliliği, bir gün gerçek olunca, bize olan ilgisi gibi, markların gelişi de son buldu.
Anneannemin, üzerimdeki hakkını ödeyemem. Anasız, babasız bir çocuk olduğumu hissettirmemek için o yaşlı, o nur yüzlü, pamuk saçlı kadın, çırpınır durur, elinden geleni yapmaya çabalardı. Buna rağmen, yine de benimle başa çıkmakta zorlanırdı. Zira, her Allah’ın günü, kapıya benden şikâyetçi olan birileri gelirdi.
Kimi çocuğunu dövdüğüm için, kimi oyuncağını aldığım veya kırdığım için, kimileri de bahçelerindeki çiçeklerini yolduğum için. Anlayacağınız tam bir baş belası idim. Anneannem, bu şikâyetle çok üzülür, utanır, insanların kalbini almaya çalışırdı, ama bana bir fiske dahi vurmaz, nasihatle, güzellikle, yaptıklarımın yanlış olduğunu öğretmeye, kendi görgüsü dâhilinde, bana terbiye vermeye çalışırdı.
Çünkü; talihsizliğime, yalnızlığıma çok üzülür, içi acırdı. Ne kadar doldurmaya çalışsa da içimdeki boşluğun, ulaşılamayacak kadar derin ve büyük olduğunu bilirdi. Her gece birlikte yatar, onun şefkat dolu kollarına kendimi bırakır ve mutlaka ondan, kıssadan hisseleri olan hikâyelerden, bir tane dinlerdim. O bir yandan hikâyesini anlatır, bir yandan saçlarımı okşar ve uykuya dalmamı beklerdi.
Bazen de uyuduğumu sanarak “Ah benim Ayar Salhem, kadersizim… Şu halinle, tıpkı bir melek gibisin. Ne olur hep böyle kalsan ya” diye iç geçirirdi. Onu üzdüğüm için ben de üzülür, bir daha yapmayacağıma dair, kendime sözler verir, ama hiç birini başaramazdım. Büyüyüp serpilmeye başladığımda, oldukça alımlı ve göze batan bir genç kız olmuştum.
Okumaya, hiç mi hiç hevesim olmadığı için anneannemin zoruyla ortaokulu, zar zor bitirebilmiştim. Daha fazla zorlaya da ihtiyarın ne gücü ne de maddi imkânı yetmiyordu zaten. Eskiye nazaran, davranışlarım daha tutarlı olmaya başladıysa da tepem atımı kimse karşımda duramazdı. Konu komşu, anneanneme devamlı “Bu deli kız, ancak evlenince uslanır Elmas anne... Sen onu bir an önce baş göz et, rahatla” telkinlerinde bulunurlardı.
Bir gün, anneannem de bunun en doğru karar olduğunu düşündüğünden olsa gerek, taliplerim arasından, benden on beş yaş büyük demirci ustasına “evet” dememi istedi. Yaşının benden büyük oluşu, beni dizginlemesinin, daha kolay olacağı anlamına geliyordu onun için. Ayrıca; çevresinde sevilen, sayılan bir kişilik olmasının da büyük etkisi vardı.
O yaşlarda evlenmek demek, benim için bembeyaz gelinliği giyip, çiçeklerle süslenmiş duvağı başıma geçirmek ve kat kat kabarık gelinlik ile ortalarda, bir kuğu gibi salınmak anlamına geldiğinden, beklenen “evet ” kolayca ağzımdan çıkmıştı.
Zamane kızlarının, çok dikkat ettiği hatta; hayati bir mesele olarak gördükleri (yaş farkı, mevki sahibi olup olmadığı, evi, arabası var mı?) gibi ayrıntıların benim için hiç bir önemi yoktu. Anneannem de onu hiçbir şekilde, zorlamadığı ve olmayacak bir talepte bulunmadığı için bu karardan sonra her şey, çok seri bir biçimde, olup bitti.
***
Demirci Osmanın karısıydım artık. Oturduğumuz ev, büyüdüğüm mahalleye iki sokak daha yukarıda, mezarlığın tam karşısında, bulunuyordu. Eşime ailesinden kalmış, asırlık ahşap ve iki katlı bir binaydı. E..Olsun, en azından kirada oturmuyorduk. Ah!.. keşke, bir de mezarlığa bakıyor olmasıydı ne iyi olurdu. Büyüklerimiz, her ne kadar kötülük insana ölülerden değil, dirilerden gelir deseler de ben bu evde yaşamaya alışana kadar, oldukça zorlanmıştım.
Evinde tek başına olduğunu bilmek, beni hep rahatsız ettiği için gün aşırı, anneannemi yoklamaya gidiyor, ihtiyaçlarının alınmasında, evinin temizliği konusunda, ona yardımcı olmaya, devam ediyordum. Bizimle oturmasını ben çok istemiştim, ama o alışık olduğu düzeni bozmaya hiç yanaşmadı. Sanırım, evliliğimin yedi veya sekizinci ayı idi, beni emin ellere teslim etmenin huzuru içinde hayata veda etti.
Anneannemden sonra, en büyük desteğim eşim olmuştu. Çok olgun ve görmüş geçirmiş bir insandı. Babacan tavırları ile beni kendine bağlamayı bilmişti. Fevri davranışlarıma göz yumar, çoğu zaman beni, adeta çocuğuymuşum gibi sevip okşardı. Sert göğsüne yaslanıp, bütün gün demir dövmekten güçlenmiş, pazulu kollarının içine hapis olmak, bana büyük bir güven verirdi.
Kocaman elleri kabaydı, sertti, yer yer çatlaktı. Bazen tenimde gezinirken, canım yanardı, ama onun yumuşacık, sevgi dolu kalbi benim için her şeye bedeldi. O babamın, benden esirgediği sevgiyi, ilgiyi şefkati fazlasıyla veriyordu. Çok istememize rağmen, bir türlü çocuk sahibi olamıyorduk. Eşim ise, çoğu erkek gibi kusurlu çıkanın kendisi olacağı korkusuyla, doktora gitmeye yanaşmıyordu. Henüz genç olduğum için yılların, su gibi akıp gidiyor olmasını, ben dert etmiyordum, ama o ediyordu. Bunu adım gibi biliyordum.
Fakat, yedi yıl kadar sonra, bu durum birden değişti. Hamile olduğum kesinleşip de ona bu haberi verdiğim andaki, yüz ifadesini asla unutamam. Nasıl da mutlu olmuş ve sevinmişti. O koca adam, gözyaşlarını tutamayıp, başını göğsüme yaslayarak, nasıl da hüngür hüngür ağlamıştı. Ne yazık ki bu sevincimiz, hiç uzun sürmedi. Çok istediği halde eşim, bir evlat sahibi olduğunu, asla göremedi, ben de öyle... Sıcak bir yaz günüydü, onun atölyesinde, demir döverken yığılıp kaldığı haberi geldi. Kalp krizi dediler. İnanamadım... Çünkü; daha önce bu konuda, hiç şikâyeti olmamıştı.
Anneannemin ardından, beni koruyan, kollayan ikinci önemli kişi de hayatımdan, böyle kayıp gitmişti. Her gün baktığım, dualar yolladığım, karşıki mezarlığa, anneannemin hemen yakınına, Osmanı da gömdük. “Ah. Osman’ım ah! Zor olacak sensizlik...” Artık hayatta yapa yalnız kalmıştım. Tek teleslim, bir bebeğimin olacağını bilmekti. Ben artık, onun için yaşayacaktım. Bir gece şiddetli bir baş ağrısıyla uyandım. Şakaklarım zonkluyor, gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Birkaç gündür yaşadığım stresin, sıkıntının sonucu olmalıydı.
Bir ağrı kesici almak için mutfağa inmek istediğim esnada, ayağım yerdeki kilime takıldı ve kendimi bir anda basamakların sonunda buluverdim. Şans eseri bir yerimi kırmamıştım, ama ayağa kalkmayı başardığımda, bacaklarımdan ılık ılık süzülen, kanı fark edince, şoke oldum. “Aman yarabbi!! Yıllarca sabırlı beklediğim bebeğim de mi, yoksa beni terk ediyordu?“
Evet, korktuğum olmuş ve bebek düşmüştü. Hem de bana ne acılar çektirerek. Yavrum, sanki kasıklarıma yapışmış ve gitmemek içih direniyor gibiydi. Belden aşağım sancılar içindeyken, O parça parça, içimden çıkıp gitti. İşte şimdi, gerçekten yapayalnız kalmıştım. Toparlanmak zor olacaktı benim için. Çünkü; hayatta tutunacak, tek bir dalım, güvenecek tek bir yakınım kalmamıştı. Oysa ne kadar çok istemiştim bu bebeğin doğmasını. Beni hayata bağlayan tek varlık, yaşam sevincim olacaktı. Ama olmadı işte.
***
Yıllarca yaşadığım olumsuzluklar bir yana “dul bir kadın” olarak toplum içinde var olabilmek, ayakta kalabilmek için çok çabalamam gerekti. ” Dul” olmanın güçlüğünü, meğerse insan başına gelmeden, bilemiyormuş. Bana sanki gözleriyle tecavüz eden, ağlarına ne zaman düşeceğimin hayalini kuran çevre esnafına yem olmamak için mücadele verirken, bir yandan da içimde daima var olan, ancak; bastırmaya çalıştığım kadınlık duygularıma, yenik düşmemek için mücadele ediyordum.
Çok genç yaşta evlendiğim için hala genç, çekici ve alımlı bir kadındım. Bu halimle, kocalarını ayartacağımdan korkan, konu komşu kadınlar ile görünmeyen mücadelem hep sürüp gitti. Ama ne erkeklerine yem ne de kadınlarına dedikodu malzemesi olmaya hiç niyetim yoktu. İşte bu yüzden, zaman zaman, insanın aklının almayacağı davranışlarda bulunup, çok günah işledim. İnsanın düşünmeye bile korkacağı işlere soyundum. Her defasında da sonradan pişman olup, Yüce Allah’a bana doğru yolu buldurması ve bu yaptığımın son yanlışım olması ve affetmesi için yalvarıp, dualar ettim.
Yıllardır, içimde sakladığım, kimselere söylemediğim anılarımı, artık birileriyle paylaşmak, hatta böylece, tıpkı gayrimüslimlerin yaptığı gibi bir nevi günah çıkartmak istiyorum. Eminim, satırlarımı okudukça, yeri gelecek bana hak verecek, yeri gelecek güleceksiniz… Belki de yeri gelecek gerilip, dehşete düşecek ve bana öfke duyacaksınız. Ancak; unutmayın ki sonuçta ben de bir insanım… Benim de herkes gibi zayıf yanlarım, zaaflarım var. Belki diğer insanlara göre, biraz daha yoğun ve biraz daha abartılı hepsi bu.
Devamı için 2.bölümde
YORUMLAR
Öykünün ilk bölümünden önce yazının kalitesine bakmak istedim.
Güçlü bir anlatım var. İfadeler hiç bozulmamış. Yalınlık ön planda.
Olaylar zincirine şöyle bir göz atarsak; "Ayar" sözcüğünün bu anlama gelebildiğini de öğrenmiş oldum. Böylece kazanç haneme hemen bir sözcük ekleniverdi.
Bir kadının en büyük kadersizliği doğum sırasında ya da sonrasında ölümüdür; ki Salhe'nin annesinin başına da bu gelmiş. Babaannenin olağanüstü gayreti ve ölmeden önce evlendirip, kendince, görevini yapmış olması, bir hayat için aile bireylerinin ne büyük önem taşıdığının kanıtı.
Çok erken evlilik... Toplumun yaralarından biri. Bunun nedeenlerinden bir örnek de öyküde başarılı bir şekilde işlenmiş.
Baba olamayan erkeğin, olamayış nedeninde kendine toz kondurmaması ve bu noktada doktora da gitmemesi bir erk kaybı duygusu olarak göze çarpmakta gerek öyküde ve gerekse öykünün çağrıştırdığı normal hayatta...
Kaderin ağlarını örüşüne ise demirci kocanın ölümüyle hız veriyor. Artık ayakları üzerinde durma savaşındadır.
"Dul kadın" imajı ile ilgili bu bölümde sadece başlangıç var. Sanırım ilerde bu imajın etkilerine tanık olacağız.
.....................................
Çok kalite bir eser okuyacağımdan emin oldum. Kutluyorum sizi...
Selamlar...
Billur T. Phelps
Bir vesile ile geldim sayfaya
Değerli hocam, cevapsız bırakmışım sizi bağışlayın.
Güzel yorumlarınız her zaman çok değerli zira.
Saygılar,
Akıcı, çekincesiz ve gerçekçi bir anlatım. Bugüne dek bu sitede okuduğun en güzel öykülerden birisi.
Sizi yürekten kutluyorum.
Billur T. Phelps
İnsanın emeğinin karşılığını bulması sevindirici.. Yorumunuz beni ziyadesiyle memnun etti.
Yine beklerim :)))
Ayarı bozuk düzenin, yanlış yürüyen çarkları malzeme olmuş yazarın kalemine. Annesinin ölümünden sorumlu tutulan bir çocuk, hayata tepkisini taşkınlıkla gösteren bir kızçocuğunu, evlendirerek rayına sokabileceğini düşünen mahalle sakinleri, eşini kaybeden bir kadını av olarak gözüne kestiren çakallar... Ve kendini bulmaya yolcu bir kadın...
Sürükleyici ve merakla ardı beklenecek bir yazı, güne layığı ile gelmiş, gönülden tebrikler.
Billur T. Phelps
Güzel yorumunuza öncelikle teşekkür ederim.
Bir insanın çoşkulu veya bozuk davranışlarının altında mutlaka bir veya bir çok neden bulunabilir. Ama çoğu zaman birileri yargılanırken, bunlar ne yazık ki göz ardı edilir..
Anlayışlı insanların çoğalması dileklerimle,
Sevgiler
Billur T. Phelps
Yazarken, onların gözünden bakmaya çalışıyorum.. Yapabiliyorsum bunu ne mutlu bana. :)
Toplum ve kız çocuğu,
toplum ve erken gelişen kız çocuğu,
toplum ve anası babası ölmüş kız çocuğu,
toplum ve fakir kız çocuğu,
toplum ve çok çocuklu ailenin kız çocuğu,
toplum ve yaşlı adamlara tarla, bağ-bahçe karşılığında verilmiş kız çocuğu,
toplum ve kız çocuk yaşında DUL KALMIŞ, KIZ ÇOCUĞU...
KİMİ;Yârab.....KİME ŞİKÂYET ETSEK DE, AYAR SALHE'LER OLMASA
Billur T. Phelps
Kimseyi, kimseye şikayet etmeye gerek yok dostum... Örümcek tutmuş kafalarda sorun...
Davidoff
SEVGİLERİMLE.
Billur T. Phelps
Billur T. Phelps
Teşekkür ediyorum..
bir parmak bal tadındaydı mis kokulu olanından....sabırsızlıkla bekleyeceğim hikayenizin kavonozundan hergün bir parmak balı........
sevgiler....
Billur T. Phelps
Sevgiler...
Yaşadığım olumsuzluklar bir yana, “ dul bir kadın ” olarak toplum içinde var olabilmek, ayakta kalabilmek için çok çabalamam gerekti. ” Dul” olmanın güçlüğünü meğerse insan başına gelmeden bilemiyormuş. Bana sanki gözleriyle tecavüz eden, ağlarına ne zaman düşeceğimin hayalini kuran çevre esnafına yem olmamak için mücadele verirken, diğer bir yandan içimde daima var olan ancak bastırmaya çalıştığım kadınlık duygularıma yenik düşmemek için mücadele ediyordum...
Devam edecek serinin sihirli yanı...
Yukarıda alıntı ettiğim kısım çok can yakacak, öykü böyle devam ederse ayarsız bir salhe ile karşılaşacağız...
Mücadele edecek...Yılmayacak...Küsecek arada her şeyden..ama yine bildiği yolda ilerleyecek...
Göz yaşları ile...!
Güne gelmesini istediğim kuvvetli bir edebi güce sahip kalem olduğunuz için kutluyorum...
Hürmetle efendim..
Billur T. Phelps
Sırf ülkemizde değil, tüm dünya da, erkeklerin egemen olduğu birtoplamda yaşıyoruz.
Kadın olarak var olmak, ben de varım demek zor oluyor ama başaran hiç de azımsanmayacak miktarda..
Ben de varım diyenlerin çoğalması dileklerimle..
Sevgiler.
Hüzünlü bir hikaye. Anlatım öyle akıcıydıki keyifle okudum tabiki hüzünlenerek sanki ayarın yanında acılarına dert ortaĞı olmak istedim merakla beklicem devamını yüreğinize sağlık saygılar.
Billur T. Phelps
Sonuçtan memnun kalmak garanti.. :)
Sevgiler.
canım..benim..güzel yazını aglıyarak okudum...veYÜCE ALLAH DAİMA SENİNLE OLSUN SENİ allah a emanet ediyorum... SEVGİ VE DUALARIMLA...gül diyarından selam lar
Billur T. Phelps
Bu yeni yayınlaya başlayacağım "Kurgu bir hikaye"nin özsözüdür.. Her zaman yaptığım gibi, her gün bir bölüm eklemeye çalışacağım.. Arkası yarın tadında olsun istiyorum..
ilk sayfadan hisslendirdiğime göre, devamını okumanızı tavsiye ediyorum. İlgi duyacağınızdan eminim.
Sevgiler.