- 744 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZÜRLÜLÜK DÜŞÜNCELERDE…
10–16 Mayıs arası Engelliler Haftasıdır. Dünya nüfusunun yaklaşık %10’un özürlü bireylerden oluşmaktadır. Bu oran oldukça önemli olup, geniş bir kitleyi temsil etmektedir. Türkiye’de görmezden gelinen bu konuya dikkat çekmek ve çözüm yollarını bulmak için her sene etkinlikler yapılır, özürlülerden bahsederken içimizde oluşturduğumuz özürleri göremeyiz…
Hepimiz nesnel dünyamızda duyuyoruz, konuşuyoruz ve görüyoruz. “Bakmak, görmek değildir!” cümlesini hatırlayalım. Acaba, doğru bakmasını biliyor muyuz? Belki de asıl engelliler biziz. Çünkü içinde yaşadığımız olumsuz şartları bizler oluşturduk. İçsel dünyada, düşünce ve davranışlarda, hoşgörüde, sevgi, saygıda ve insanlığımızdaki özürlülük kimlerin eseri… İnsan olarak birbirimize, vatandaşlar olarak çevreye, içinde yaşadığımız topluma ve dünyaya karşı duyarlılıklarımız olmalıdır. Ülkemizde yaşayan 8,5 milyon Özürlü vatandaşın yaşadığı zorluklara senede sadece birkaç gün dikkat çekilmesi ne kadar yeterlidir
Engelli olmak insanın kendi elinde değildir. Unutmamak gerekir ki bir gün biz ve çocuklarımız da engelli olabilir. Fikirlerimizle, varlığımızla, maddi ve manevi desteğimizle özürlüler konusunda attığımız her adım onlara güç verecektir.
Hayattan ve kaderden kaçış yoktur. Ancak bazı tedbirler de özürlülüğü engelleyebilir. Akraba evliliği yapmama, gebelik öncesi tedbirler, aşıların zamanında yapılması ve kazalardan korunma gibi sebepler sayılabilir.
Engellilerin hayatlarını sürdürebilmeleri için, birçok konuda destek görmeleri, çalışmaları ve gelir sağlamaları gerekir. Engellilere acıyarak, ya da onlara bakıp duygulanarak sorunlarını çözemeyiz. Onların da yapabileceği işler vardır. Engellilerin iş sahibi olmalarına yardımcı olmak zorundayız. Özürlülerin eğitim, sağlık, çalışma konusundaki ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Hiç bir sakatlığın isteyerek olmadığı bilinmelidir. Sakat ve özürlülere yolda, geçitlerde, taşıt araçlarında yardımcı olmak insanlık görevimizdir. Onları üzmemeye, kırmamaya özen göstermeliyiz. Özürlülere, sakatlara sevgi ve ilgiyle yaşama sevinci verelim, mutluluğu paylaşalım.
Toplumsal duyarlılık ile ilgili şu hikâye anlatılır: Seattle Özel Olimpiyatlarında tümü fiziksel ve zihinsel engelli olan dokuz yarışmacı 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince hepsi birlikte başladılar. Bir hamlede başlamadılar belki ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler.
Yarışa başlar başlamaz içlerinden bir genç tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi gencin ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler gencin yanına geldiler. İçlerinden Down Sendromlu bir genç eğilip düşen genci öptü ve: ‘‘Bu onun daha iyi olmasını sağlar’’ dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hâlâ bu öyküyü anlatırlar. Neden? Çünkü şu gerçeği derinden bilmekteyiz: Bu hayatta önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan, kendimizi düşünmekten çok daha ötede olan, diğerlerini de düşünmek, onların da kazanması için yardım etmektir. Toplumsal duyarlılık ve bilinç bu şekilde gelişir!
Şu hayatta imtihan içinde imtihan vardır. Her birimizin kendine has kusurları, özürleri vardır. Hepimiz sahip olduğumuz bu kusurlar yüzünden birer çatlak testiyiz… Hayatlarımızı ilginç yapan, mükâfatlandıran, renklendiren, etrafınızdaki her kişiyi oldukları gibi kabullenmektir... İnsanların dışlarındaki kusurları, özürleri değil, içlerindeki güzellikleri görmek daha hoş olur…
Hayat sunulmuş en güzel armağandır. Hayat mücadeledir. Hayat bizim bakışlarımızda gizlidir. Yüklenmiş olduğumuz sorumluluk, bedenimizdeki bir arıza, bize acı gelebilir. Asıl güzellik ve âlem dışta değil içtedir. Asıl özürlülük dıştan ziyade içte olanıdır. Yeter ki, ruhlarda gönüllerde kalplerde, arıza olmasın…
Herkese kazasız, sağlıklı günler, ruh güzelliği ve mutlu bir ömür diliyorum.
YORUMLAR
doğruluk payı yüksek bir yazı.. ne oldum dememeli ne olacağımız belli değil çünkü. fakat nedense hep karşımızdaki insanı bırakın elinden tutmayı bir çelme de biz atmak için cabalar hatalarını kusurlarını yüze çıkararak bile bile onun yarasına basarız hatamızı bilsek bile özür dilemez haklı çıkarmaya çalışırız kendimizi. nerde insanlık hoşgörü sabır değer vermek hepsini bir çırpıda sileriz...özürlülerin kalbi yüreklerini anlayabiliyorum çünkü onların gözlerinde insanlık ve dik duruş akıyor..Allah hiç bir kulun cezasını öbür dünyaya bırakmadığını gördüğümüz halde anlamazdan gelen insanlara üzülüyorum.. bir damlanın oluşumu nasılsa bir insanı anlamak ona eline uzatıp yardım etmek yürekleri sevindirir. diyorum...kaleminiz daim olsun akıcı bir yazıydı tşk ederim saygılarımla..