- 670 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİZLERİ “AYILIĞA” DAVET EDİYORUM
SİZLERİ “AYILIĞA” DAVET EDİYORUM!
Yaşamak insanların, diğer yaşayanlardan farklı olarak algıladıkları bir kavram haline “insanoğlunun yaşama serüvenine başladığı anla birlikte” girdi. İnsan harici canlılarda doğum ile başlayan bu süreç ölümle noktalanır aslında. İnsanlarda da bu böyledir nitekim. Ancak insanlarda farklı bir durum daha vardır. Günümüz Türkiye’sinde yaşamak denen şey paranın olduğu, arabanın olduğu, evinin olduğu ve mutlak surette kaliteli bir cep telefonunun olduğu şartların bütünüdür, diğer şekilde yaşamıyor sadece yaşlanıyorsundur.
Yaşamak pek tabi ki insanlar için diğer canlıların yaşamlarından farklıdır, farklı olmalıdır. Bu farklılık insana verilen düşünce gücünün insana yüklediği bir görev ve sorumluluktur. Ancak bu farklılığın bizi diğer insanlardan ayırması para ile olacak iş değildir, hayvandan da ayırmaz. Kaliteli yemi olan besi hayvanı ile sadece saman yiyen hayvan arasında hiçbir fark yoktur, ikisi de hayvandır. Tek fark biri yem yiyiyor diğeri saman. İnsanlarda da paranın ayırdığı nokta ancak bu kadardır biri bulgur pilavı yerken diğeri ıstakoz, yani hala ikisi de düşünmesi gereken ama düşünmeyen hayvandır.
İnsanca yaşamak elbette kitapla, ilimle, topluma ve kendine fayda ile eşgüdümlüdür. Ülkemizde son zamanlarda parası olan parası olmayana “Ayı” diyor. “Ayı”lığı hak edemeyen, parayı onu bunu soyarak elde eden bu zıpırlar, “Ayı”ların yemek bulmak için ne çok arbede yaşadıklarının elbette farkında değiller. Aslında bu insanlar o yakıştırmayı kendilerinin hak etmediklerinin farkında oldukları için, birileri bu tabiri onlara kullanmadan, bu tabiri kaldıramayacaklarını düşündüklerinden olsa gerek çabuk davranıp diğerlerine bu sıfatı yapıştırıyorlar. Buradan bu zırzoplara sesleniyorum sizleri “AYILIĞA” davet ediyorum. Yaşamak Hali
Ufku geniş düşüncelerin ağında kaybolmuşluğum,
Güne sığdırdığım gerçekler, gecede yalnızlığım
Daraltılmış kavramlar misali ucuzlamışlığım
Hayata katma değer bir de sen
Yani sensizliğimde var olan senliliğim…
Acınası veryansın sür hayatlar, ütopyalar
Hastane koridorlarının sessiz sakinleri
Yani sahipsiz ölülerin daimi ikametgâhı morglar
Ve sonra isimsiz bir mezarlığın belirsiz kabiri,
Hepten yok olmuşluğun var oluşa yenilgisi, yani ben…
Geçmişin yasakları ve geleceğin limitsiz acımasızlığı,
Kaybolmuş aydınların aydınlanma serüvenleri,
Kopup giden halatlardan sarkan ölü dağcılar
Bilmem kaç metre yükseklikte yüzen akrobatlar
Adrenalinin reel hali, hayatın en gerçeği, yani son…
Basmakalıp kotaların anlık şehvetlerle yüzleşmesi
Yürümeye çalışan zombilerden korkan aktörler
Çalışırken oturmayı ve oturtmayı becerenler
Çift yönlü bir aynanın arka yüzündeki görüntü,
Şimdi ne yapacak diye beklenen sihirbaz, yani merak…
Akıp giden suyun önüne konulan parmaklıklar
Onlara takılan hayatın parçaları, yeninin eskileri
Yani boş hayatlardan kurtulan işlek değerler,
Çöplüğe gidecekler, kullanıldıktan sonra atılanlar
Bunları bulamayanlar ve fazlası olanlar, yani insanlar…
Doymaya çalışmaktan ziyade onu katmerleyen,
Daralmış blue jeane sığmaya çalışan geniş popolar misali
Yani büyüklerin küçükleri ezme isteği, tam timsali
Kefene cep diktirme olanağı aramak çabası, yavan hali
Evrene hüküm olmaz kuralının hepten ihlali, yani burjuvazi…
Ciğeri beş para etmezlerin ciğerlerine servet verenler,
Gülben kaç kişiyle evlenmiştir sorulu bilgi yarışmaları
Küçültülmüş beyinlere kiralanan devasa beyinler,
Cam ekranlara kilitlenmiş köylüler, orta direkler
Barış’ı görünce bayılanlar, ölünce ağlayanlar, genç kızlar
Yani televole hayatlar…
Benim gördüklerim yaşamdaki gerçekler,
Kimini hoşnut eder, kimini kötekler
Maalesef böyle geldi yine böyle gider..
Yücedağ’ın sözü de elbet para eder,
Umarım görür bir gün, ölmezse eğer…
Mehmet Yücedağ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.