Ayna
Soluk ruhuma yılışmış, unutulmaya mahkum bir mısranın, son dizesinde adına dem vurduğum şairin soyadı kadar varlık sahibi değilim. Küçük küçük umutların birikmesinden oluşan benliğim, büyüttüğüm bencil çıkarımlarımın arasından insan oluşuma dair kanıtlar toplamakla meşgul. Kızgın mıyım? Belki. Ama üzgünüm de galiba. Yolun başı bu kadar engebe ile dolu iken ilerisini betimlemek için zeka dolu benzetmeler bulmam neye yarar. Üzmeliyim kendimi, daha da.. Daha da alıştığımda bu ruha bedenim sığmayacak boşluğa. Ve boşluğu delen aynadan ardı giz dolu bir dünya kuruyorum nevrotik şaşkınlığıma. Ağılanmışım. Kandırmışım kendimi dediğim her defasında gözüm ilişiyor duvardaki o aynaya. Yüzümü seçemiyorum tuz buz olmuş suretimden. Ve üzgünlüğüm beliriveriyor yavaş yavaş, ardına saklandığım zekamın en uç noktasından. Titrek yelkovan bir kez daha ayak basarken o kahrolası eşiğine…
…………….
Hayır dur, yine ayna…
Yine bana bakıyor.. .
Kes şunu…
Çömeliyorum. Sırtım duvarda. Başımı, ellerimi üzerinde kenetleyerek kollarımın arasına alıyorum. Rahatımı bozan bir şeyler var bu aynada. Kırık ayrıntılarından varsayım dolu hayatlar akıyor asılı durduğu duvardan tabana. Islaklığı bana kadar ulaşıyor. El verip çekesim geliyor o hayatlardan birini kendi gerçekliğime. Ama dur, kimi çeksem gerçeğime, kendine yalan bir dünya yarattı. Bırakmalı. Fakat böyle yalnız ne zamana kadar, ve nereye, ve nasıl? Git demeye dilimin varmadığı ortada. Kal da diyemiyorum. Uyuştuğumuz kadar açık mı olmalıyız o zaman; o, zaman ve ben. İşte bu, bencilliğini kışkırtıcılığı ile örten bir dizi fantezi olmalı. Aldananlara özgü aldanmışlıkla, kazanmış görünmeyi kabullenen aldanmışlarla işliyorum bu oyunu. Aldanıyor muyum? Belki de. Kime ne..!
Oğuzhan YILDIRIM
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.