- 883 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
İstanbul Ağlıyordu...
-Bu dünyayı daha fazla kirletmeden, bir sabinin gözyaşını daha dökmeden, aristokrat yemini eden kapital bahtsızlığımızın üzerine bir Allah nidası çöküversin şimdi.-
Yurdumun her bir yanında çiçekler açarken ayet ayet, tek sanatkâr Rabbim yine dokunuverdi nurları ile çocukların gözlerine.
Faizsiz lokmaların alın terleri ile yüreğin en berrak aynasına yüz sürmeye bir dervişin ahıyla çıkmış iken yola, hu hu deyiverip nice hayvanat gördüm de utanmaya başladım yeniden.
Bir göz vuruşunda tadları zakkum olan mini eteklerin kabre kadar bacaklarını, kendisinin yakılmasını sağlayacak odun yapmasına izin veren ruhların zehir gözlerinden uzaklarda, sade bir hayatın en güzel yanını duyumsayıverdim yaslandığım doğalgaz vericisinin yanında.
Simgeleri unutup, hepimizin tek kaynağı olan Sultanın hunilerimize boşalttığı harflerden şiir yazmak için bir insan aradım yine sokaklarda. Kimsenin elinde kağıt kalem yoktu. O kadar uzun yazmıştı ki eskiler, demek ki kimseye artık ihtiyaç yoktu. Ama işin şu ilginçliği vardı. Daha bir büyük olmuştu dünyamız ve daha büyük işler ile uğraşmaya başlamıştık. Saçmaladığımın farkına vardım ve sustum. Tekrardan doğalgaz vericisine yaslandım.
Şenliklerde pür neşe birbirlerinin üzerine çıkan bir gençliğin çığlığı olduğu günahlarım. Öyle bir ağlamak istiyordu ki gözlerim, ayetlerinden Cennet yudumladığımız Furkan’a ne kadar da uzak olduğumun farkına vardım. Zihnim körpe ve cehalete dizgin vuran anarşist bilgilerin eşliğinde Bismillah deyip yeni bir günaha el sürmeye, yeni bir günah denizinde gözlerini kanatmaya devam ediyordu. Darağacına asılmak üzere giden bir yitikten başka bir şey değildim. Öyle güzel bir bayan geldi ki tahayyülüm de yanıma, bal uzattı parmaklarıma. Ballarını yalatıp zevke dalmamı istedi.
Oysa ne iyi günler vardı gerilerde. Evlerimin emek çevrelerinde ne iyi günlerimiz varmış dedi nurlarım. Öyle ki lebaleb sancıların doluştuğu gözlerimin kuru deryalarında nurlarım buhran devrine gam içinde beni gark eyliyordu. Nankör nefsimin atide arayacağı mutluluğun var olduğunu hala biliyordum. Ama öyle değildi. Sıkıntılarla, nefsin başını defalarca kopartarak candan cana ermeye seyahatin sergüzeştliğinde ne güzeldi. Kimse yoktu yine, şimdi olmadıkları gibi. Ama başka bir mülahazaya girmeden sadece pazarında tablalarda nur satılan günlerin aşkıyla tekrardan düşünüyordum.
Müslümanların, Müslümanlığımızın sefaleti içinde ne kadar da biçare ve şikâyetsiz halde nefsimizle her daim sevişmeyi becerebiliyorduk. Ceddimden yadigâr camilerin yanında ne kadar da çok turist vardı. Oysa onlar turist değil; bizzat bizden, bizim kadınlarımızdı. Osmangazi ağlıyordu Gümüşlükumbette. Yan tarafında dudaklarının tadında yalancı zehirleri yudumlayan gençlerin yüreklerine şeytan zevk veriyordu. Öyle zannediliyordu. Orhangazi atasının kolundan tutup kaldırdı o an. Torunları geldi dizinin yanına. Bursa ağlamaya başladı. Bursa’dan bir yangın çıktı Anadolu’ya, İstanbul’a. İstanbul ağladı bu defa. Ama İstanbul ağlarken, sevgililerin en güzeli için ağlıyordu. Sema Allah diyordu, seccadesini ıslatan yiğit mümin ve mümineler ile beraber İstanbul ağlıyordu. Anadolu kurumuş otlarına düşen damlaları yutuyordu. Çünkü Allah korkusu yüzünden ağlayan insanlara Allah’ın sözü vardı. Ağlayanları, onun için ağlayanları Rabbim Cennette ağlatmayacak ve güldürecekti.
İstanbul, Allah’ın çehresini görmüşçesine ağlıyordu. Yurdumun her bir yanında ayet ayet güller açarken. Eğer aşk ve iştiyak ile görebilseydim diye düşündüm gerçek leyliyi.Mecnun olup yolu şaşırdım ki, Rabbin huzuruna gitmek nerde yalancı sevdalara göçüp gitmek neredeydi? Ya Leylalar. Yusuf’ların ak yüzleri esas Rab ile iken, nedendi yalancı sevişler ve nedametler?
Doğalgaz vericisi dayanıyordu ayaklarıma. Günahlar ayaklarıma tutunmuş prangalar olmuş iken, içtiğim son sigaranın külleri üzerime dökülüyordu. Her günah da kirlenen ve siyah siyah damlalara bulanan yüreğim, kararan ciğerim gibi sıkışıveriyordum. Tüm uzuvlarım abdestine hasret bir yangınla sessiz bir rüzgarın imamesi olan kıvırcık bir bulutun esareti ardınca olmamaların yolunda artık iyi bir şeye dahi göz kırpamıyordum.
...
YORUMLAR
İstanbul ağlıyor.İstanbulda bir kadın ağlıyor
Ağlamakla hiç bir şeyin düzeleceğini bilmeden ağlıyor.
Fayda vermez diye düşünüyor..
Oysa ki ;oysa ki tüm baldırı çıplaklar gibi yanılıyor.
Tüm öpüşler gerçek aşkla yaşanmış gibi geliyor.
Can havliyleolan sevişmeler,sahte iniltilerle çoğalıyor.Tıpkısı fırtına öncesi gök gürültüsünde esir düşmüş şimşekler gibi.Sonra yağmur düşüyor önce hafif ılık hallerde.Ve sonrası sağnak haline dönüşüp önüne geçeni temizliyor.Tıpkısı için kötü düşüncelerden arındırması gibi...
Velhasıl :Ağlasın istanbul,ağlasın insanlar ki; temizlensin ruhlar
HakkınSesi
teşekkürler..hürmetler...
"-Bu dünyayı daha fazla kirletmeden, bir sabinin gözyaşını daha dökmeden, aristokrat yemini eden kapital bahtsızlığımızın üzerine bir Allah nidası çöküversin şimdi.-"
Giriş cümlelerin hep böyle çok ama çok manalı. Yazınların da öyle. İnsanı dinlendiren bir yapısı var çalışmalarının. Tebrik ediyorum seni.