- 1514 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sıhhiye ve Yaşamın Güzelliği
Ankara’nın Sıhhiye semtindeyim.Burası Ulus ile Kızılay’ı birbirinden ayıran bir sınırdır.Ankaralılar bilirler,her kimlikten insanın bir geçiş noktasıdır burası.Yanı başında Adalet Sarayı vardır,karşısında Dil-Tarih.Sıhhiye diye boşuna dememişler,sağlık semtidir ayrıca burası;İbn-i Sina,Numune,İhtisas,Hacettepe Hastahaneleri ile Sağlık Bakanlığı hep buradadır.Biraz yukarısında Abdi İpekçi parkı vardır.Nümayişlerin mekanıdır burası.Kızılay’da, Tandoğan’ da yapılamayan gösteriler,Abdi İpekçi parkında yapılır.Parkın yukarı bitiminde Sıhhiye Ordu Evi vardır.Parkın içinde İşçi Bulma Kurumu ve Pazar yeri.Dil-Tarih’in aşağısında Zübeyde Hanım Kız Lisesi bulunur.Olgunlaşma Enstitüsü ,TRT Ankara Radyosu Etnografya Müzesi , ve Türk Ocağının eski binası; DTCF İle birlikte Sıhhiye’nin en eski binalarıdır.
Sıhhiye’ye Ulus’tan,Kızılay’a,Kızılay’dan Ulus’a;Kurtuluşa Tandoğan’a akan binlerce insanın kalabalıklığına şahit olur.Sıhhiye köprüsü Ankara’ da yaşayan farklı kimlikteki insanları birbirinden ayıran,ayırırken kaynaştıran bir yerdir.Öğrencisinden,hastasına,askerinden polisine,göstericisine kadar herkesin semtidir burası.Kaldırımlar insanı kaynaştırmak istercesine burada daralır.Geçmek neredeyse imkansızdır.Bir de bunlar üstüne üstlük işportacılar,simitçiler işgal etmiştir kaldırımı.Dil-Tarihli için bir bakıma azap yoludur burası.Gerçi okula varma heyecanı galip gelir çoğu kez bu azaba.Tadamazsın bu sıkıntıyı.Bazı zamanlar,simitçinin simitleri yeni gelmiştir;kokusundan analarsın.Gevrek sıcak simit kokusu hakimdir kaldırıma.Simitçiye göre simitler her zaman yeni gelmiştir,el yakar ama sen anlarsın kokusundan simitlerin sıcak olup olmadığını.Karnın tokta olsa bir tane alamadan geçmezsin.Hele bir de sabahları sıcaksa simitler ,kantincinin hamur poğaçalarından kurtulmuşsun demektir.Fazla fazla alırsın simitleri,her zaman sıcak gevrek, simidin taliplisi çoktur.
Sıhhiye;muhitiyle insanıyla ayrı bir dünyadır.Ankara’nın merkezidir desek yalan söylemiş olmayız.Yenişehir diye geçer buralar,ama ne kadar eskilik de varsa ona da rastlanır burada.Merkez olması da bundandır zaten;insanıyla eşyasıyla tüm karşılıkları bünyesinde taşıması,taşıyabilmesidir.
Köprünün altı hem duraktır hem kaldırım,hem işporta tezgahı;hem de sohbet yeri.Köprünün altındaki çeşme yaz kış bozuktur,suyu hep kaldırıma akar.Anlayacağınız çamurdur kaldırımlar,kirli paspas gibi.Ütülü pantolonlar,deterjanı üzerinde elbiseler,yeni boyanmış ayakkabılar burada çamura boyanır.Çamurdan kaçmak için kimi paçasını sıvar;kimi ise insan ördek arası garip bir yürüyüş tarzı geliştirmiştir.Uzaktan izlenince insanı güldüren…
Köprüye çıkan merdivenler,insanı cambaz yapar.Dilenciler ve onların çocukları,serseri mayınlar gibi ayak altlarında dolaşırlar.Bu da yetmiyormuş gibi bir de halk ekmek sırası vardır merdivende.Orada bekleyenleri gördükçe vicdanın sızlar.Üç beş kuruş artırabilmek için soğukta-sıcakta ,yağmurda bekleşir dururlar.Yorulanlar oturmuştur,yerleri belli.Engeldir çıkarken inerken.Sinirlenmezsin,sinirlenemezsin;sinirlenirsen kendinden utanırsın sonra.
İşportacıların belli bir düzeni yoktur.Yelpazecisinden,pilcisine,mendilcisinden ,yarabandı satanına kadar değişik değişiktir,hareketlidir belli yerde durmaz.Kalabalıkla birlikte azalıp çoğalırlar.Yalnız simitçiler okulun kapısındaki mendilci çocuk hep aynıdır.İyi de para kazanır çocuk.Ne zaman görsem okulun kızlarına mendil satmakla meşguldür.
Okulun kapısının önünde tezgahı olan simitçi,oğluyla beraber vardiyalı olarak çalışır.Sabahtan öğlene kadar babası;öğleden akşama kadar da oğlu durur tezgahta.Dekan gittikten sonra tezgah arabasını okula kor.Dekan gelmeden de okuldan çıkarır.Okulun bekçileri,dekanın kesin emrine rağmen göz yumarlar simitçiye.Metro çıkışında Hacettepeye çıkan yola kadar yüzeli adımlık mesafede beş simitçi tezgahı vardır. Her biri dekan maaşı kadar para kazanır.
Köprünün üstü,altından biraz daha tenha,biraz daha sıradandır.Bahçeli,Demet,Siteler,Balgat vs…Neredeyse Ankara’nın yarısından biraz azına vasıta buradan kalkar.Bu duraklarda iki tane dünyanın merkezinin kendiler olduğuna inanan değnekçi çalışı.Ne zaman buradan minibüse binecek olsam,yüzlerindeki seslerindeki o umursamaz tavrı görmek için ”Balgat’a minibüs buradan mı kalkar? Beş dakika sonra,” “Ne zaman gelecek? Diye sorarım.Sinirli,umursamaz tavrı yansıtırlar her soruda .Onlara böyle soru sormam,bu şehirden olduğumu kabullenemememdendir.Yabancısı olmasam da olduğumu başkalarına hissettirmek hoşuma gider çoğu kereler.Nedenini bilmem ama şoförler,simitçi değnekçi,trafik polisi hep sinirlidir.Bir kez olsun,yüzlerinin gözlerinin güldüğüne şahit olmadım.
Cebeci de oturduğum zamanlarda banliyö trenine binerdim.Yenişehir’den sonra Kurtuluş gelirdi.Tek duraktı gideceğim yer.Bunun için trene pek bilet alarak binmedim.Yolcuların çoğu da biletsizdir,bilet almadan binerler vagonlara.Kondüktör sonradan keser biletlerini,o da yolcu varacağı durağa gelmeden kondüktöre yakalanırsa.Çocuklar iyi takip eder kondüktörü,her durakta biletçinin bindiği vagondan atlayarak;biletçinin olmadığı vagona binerler.Gideceği yere kadar bedavadan,büyük bir eğlence içerisinde atlaya,zıplaya gitmiş olurlar.Ankara’ya geldiğim ilk zamanlarda hep bilet aldım;fakat biletim hiç kontrol edilmedi.Tek duraktı çünkü.Bazı zamanlar kondüktörün olduğu vagonu tercih ederdim,her ne hikmetse de bana sıra gelmeden Kutuluş’a gelmiş olurduk,biletim de imzalanmamış olurdu.Bunun için kondüktörün yanına gidip biletimi imzalattığım çok olmuştur.,İş çıkışlarında ana baba günü gibidir Yenişehir İstasyonu.Kayaş ve Sincan taraflarında oturanlar büyük bir sabırsızlıkla trenin gelmesini beklerler.Tren durmadan kapılara atlanır,durduktan sonra da kapılar açılır açılmaz,inenlerin de inmelerini engelleyerek oturacak yer kapmak için birbirleriyle savaşırlar.Bazıları savaşı savaşmadan kazanmıştır.Oturaklarını yanlarında getirirler.Koltuk kapanların yüzleri gidecekleri yere kadar camdan taraftır.Hiç başlarını kaldırıp etraflarına bakmazlar.Nedeniyse ya bir yaşlı görür göz göze gelirim korkusudur.Vicdanlarının baskısı altında kalmakla koltuklarını kaybettikten sonra ayakta kalmanın sıkıntısı arasında kalmak istememelerindendir kafalarını kaldırmamaları.Ayakta kalmışsanız en rahat yerler,sırtınızı dayayabileceğiniz,kapının iki yan tarafı ile vagonun başı ve sonudur.Yazın rüzgar kapıdan içeri girdikçe,ara sırada açık kapıdan kafanı çıkarırsan,kendini lunaparkta eğleniyormuş gibi hissedebilirsin.Eğer bunların haricinde sıradan bir yerde ayaktaysan.gideceğin yere kadar bel ağrısı ve sıkıntı çekmen ,ter içinde kalman kaçınılmazdır.Trenlerde yolculuk yapan bu insanların fakirlikleri,ruh halleri giysilerine,yüz hallerine yansımıştır.Renkli kıyafeti olana pek az rastlanır.Herkesin kıyafeti siyah yada gri tonlardadır.Yüzleriyse her an kavga edecekmiş izlenimi yaratır sizde..İşte Sıhhiye…. Anlatmakla bitmez…Onu daha iyi tanımak için ondan olmak, yaşamına dair ayrıntıları da bilmek lazım gelir.
Her zaman Sıhhiyeden binerim otobüse trene metroya. Trenin,otobüsün gecikmeleri hoşuma gitmiştir hep.Pek aldırmam geçen zamana,kendi kendime ,gelmeseler de olur ben burada kalırım,oyalanacak bir şeyler bulurum elbette derim.Bu yazdıklarımda böyle anlarda resimleşmiştir.Hep içimden bir ses sabırsızlık etse,”gelse şu otobüs, tren ”diye dirense,yine içimden başka bir ses karşılık olarak ”ne çıkar,burada kalabalıkla,ağaçlarla,kuşlarla,havayla başka otobüslerle rüzgarla kalırım”.”Hepsinin ayrı söyleyecek sözü,ayrı tadı vardır.”derim.
Otobüs beklerken,ne kadar sıcak,ne kadar yağmurlu olursa olsun,kapalı durakta hiçbirşey yapmadan zamanının öldürenlere şaşarım.Gün dediğimiz şey aslında ne kadar kısa.On dakika,onbeş dakika gibi bir zamanı sadece beklemeye ayıran;on onbeş dakikasının bomboş geçmesine aldırmayan,zamanın ölüp gitmesine nasıl katlanır? Oysa ki insan hemen her an bulabildiği kadarıyla yaşamalı.Gelen geçen insanlara bakmalı.Başını omuzları arasına kısarak bir şeyi görmeden bir şeye bakmadan,dolaşmamalı.Gidip Ulus’u Kızılay’ı dolaşmalı.Ağaç,rüzgar,soğuk ,sıcak bizi tadın diye bağırıyorsa,durakta veya başka bir yerde saplanıp kalmayı anlamam.
Sonra niçin insanları seyrederek mesut olmayı beceremeyiz.? Kulak misafirliğinden tarifsiz bir tat alırız da ,insanlara hikayeler yazmayı beceremediğimiz için onları görmekten,sadece seyretmekten pek zevk almayız..Ama niçin çalışalım bir kere.Belki olur belki olmaz,o başka iş.Kim bilir belki de işe kulak karışmadan-deyim yerindeyse-göz misafirliğinin de ayrı bir tadı vardır.Sonra bunun tiryakisi olur insan.Sonra otobüs duraklarının haricinde sırf bu iş için mekanlar aramaya başlarsın.
Sigarayı bırakmadan önceki gözlem mekanım ,Sıhhiye köprüsünün Strazburg caddesi girişindeki Nail Emminin çay ocağıydı.İyi demlenmiş,bir bardak çayla içtiğim sigaranın eşliğinde yaptığım misafirliklerden tarifsiz zevk alırdım.Şu an sigara içmiyorum.Allah onunla beni bir daha dost kılmasın.nail Emminin oraya pek gitmiyorum.Nedenine gelince orası sigarasız çekilmez de ondan.Mekan bol Ankara’da Yüksel caddesindeki banklar,Metin Abi ile oturduğumuz Yenişehir İş Bankası Şubesinin kenarındaki oturaksı çıkıntılar… Ve sıcak simitle içilen ayran…
Yaşamın güzelliğidir aslında etrafı tanımak,neler olup bittiğine anlamak.İstediği yaşam güzelliğini her an duyabilir insan.Hatta geciken treni,otobüsü beklerken,onlarla yolculuk ederken bile ,yeter ki, her şeyi,insanları duygularımızı,tabiatı sevelim.Bir çocuğun dış dünya karşısında duyduğu hayranlık olsun içimizde.En küçük bir yağmur damlasına bile ilgi duyalım.Böyle yaşarsanız otobüs durağında ,istasyonda,kuyrukta on dakika içinde dilerseniz hatıralarınızın dünyasına kayıp gider;yıllar önce yaşanmış bir anıyı yeni baştan yaşarsınız.Dilerseniz,kaldırımdan geçen insanları seyreder,kafanızda hikayelerini kurar;kurar da sonra yine kendiniz okursunuz.
Nebi Akgüngör
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.