- 792 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kırılan Kalemimden T/üreyen Yağmurlu Bir Çığlık
-O mana yalnızlığın babında çürümüş gibi gözükebilir. Ama hiç bir beraberlik, yalnızlığın düşürdüğü yaşların esrarında ki kadar asil olmaz.-
Çatlak gövdesinde çıt etti kalemim. Gün batımında anlatmak isterken ölüm ibretini haraçlarım ile beraber, sarhoşların narasında idamlara gidiyorum yeniden. Çığlığım usumda çaresini yitirdiği anda yumruklarından düşüveriyor heceleri. Belayı saran secdelerimde iken bestem, çıtırında kırılıyor şatafatlı destem.
Gırgır şamata şenliğinde tahayyül azapları cılız bitki örtülerine sererken, hasta bir adamın damarlarını patlatıyorum sözcüklerin bakir topraklarında. Gözlerimden akmayan yaşların ateşli sancılarında gam bahçeme yok olmalar adına doluşuyor şeytanlar. Garibim, en has sanatını dırdırlar arasında kaybediyor yine. Dermanlarımda melekler karabasanlarım adına talan oluyor. Viran memleket, savurganlığında tabutların intihar kokan ninnilerinde şah damarıma en yakın kılı çekiveriyorum. Bir kelime daha doğuyor.
Bakir adam gecelerde secdeye varıyor. Elleri bembeyaz, ellerini beyaz yapan da beyazlara dokunan yaşlar. Susmanın en manidar yanında yaşlar boşalmak istiyor gözlerden. Gözler bir acem türküsünün esrarında hasret babının lemalarında sulanıyor. Ama akacak yaşları kurutumuş zaman. Dönüveriyor ahların sahibi ile beraber geriye. Çığlığım usumda çaresiz bir yitiklik sergüzeştliğinde. Kaldırımların yıkandığı şehir de, gözlerin yıkamayadığı yanaklarım var. Küs olmak manasız şimdi. Sevgililer bahtiyar !
Çıt eden kalemin sesinde nice isyanlar saklamıştım eskiden. Fakat nafile ki, zaman da zamanına küs oluyormuş. Anlamam ile beraber secdeden kalkan adam tecavüz ediyor aşifte ruhlu imgelere. Söz geçirmek zor. Engellerinde nedensizlik mevcut ve çıkmaz sokağında baygın düşüyor.
Keman taksimi eski mecazlarda bir nihavent makamı. Gönül sofrasında sımsıcak taşraların yayla kokan bacalarından düşsel avuntularımı sahte gülücükler ardısıra saklıyorum. Aman Allahım! Kırılan kalem, edilen söz benim değil. Ağlıyorum, gözyaşlarım yok.Gözlerim sefasında yağmuru bekliyor. Deste deste anneciğim bana gülümsüyor. Bu ne büyük bir lütuf Allahım, Cennet ayaklarının ardısıra annemin gözleriyle bana bakıyor.
Başımın en arabesk damarında bir tütün yanığının esrarı kollarımı sarıyor. Annem tahayyül kokularıyla boynumdan öpüyor. Kundağında saklanıyorum. Küçülüyorum gitgide. Sevinç ve üzüntü şairilerin dilinde yaşamanın absürt bir pelensenk fikriyatı.
Seslenmek çöpçül bir ciğersizin kalemine düşmüş iken bu saatte, bekaretini kaybetmiş topraklar ten rengi çoraplarında uygarlığın manifestosunu ayet ayet sessiz kalışımıza indiriyor. Tövbeleri hasarlı bir kelam daha düşüyor. Denenecek tüm denemelerin ellerinde bitap hilkat emareleri ve çimenlerde bahar şarkılarının son notası:-Artık gitmek gerek vaktinde dönüşler için!-
Cebimde hak adına tanınmamış dalların serseri baskınlığı. İskeleden düşüverinceye kadar bekleyeceğim. Nasıl olsa tüm sessiz harfler, sesli harfler ile sevişmek için hala can atıyor.
...
Gracias Amigo..!