- 902 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞTEKİ KAYIP HAYATLAR
Elime kâğıt kalemi her alışımda sözcükler beni cesaretlendiriyor. Yığınla fikir geliyor akılma. Öyle bir gündü yine. Birileri ile dertleşmek ihtiyacı duyduğumda ise aklıma köy damlarında ,çeşme başında yapılan kısa kısa muhabbetler gelir.
Gerçeğin altına imza atmak her yazarın en mutlu anıdır. Hele ki benim gibi kalemi ile deneme turlarına çıkan biri için bulunmaz nimettir bu. Gerçeğin gün yüzüne çıkartılması. Yani hafızamı yoklayıp o günlere gidiyorum. Masrafsız bir yolculuk. Görünen her şeyin sahibi duygularımdır. Yüreğimde zaten hissi doygunluk var. Her şeyden ziyade hürüm. Kanaatkârım kendi düşüncelerime. Yazıya dökmek çok kolay gelir bu vesile ile. Düşündüğüm hikâyenin tam özetini.
Sözün balla kesildiği yerdeyim şimdi. Küçük bir köydü burası. Gün ışımış, bir yanda ise beşeriyetin telaşı. Kan ter içindeyim,Kâbuslar toparlanıyor bazen . Aralarında uzak bir mesafe varmış gibi. Kimsenin gözü kimseye ilişmiyor. Dama taşları gibi kim kime şah mat diyecekmiş gibi beklentide herkes sanki. O gün kurşuni bir hava vardı. Güneş ise üstünden atmış kisvesini unutmuş doğanının üstünde ateşli ateşli öpüşmeye bir istekli hiç sormayın. Yakıyordu güneşin önünde olup ta dokunduğum her şeyi.
Ya! Rüzgâra demeli bulutları sanki kamçılıyordu, yağmur damlaları birazdan sırılsıklam düşecek. Kâinatın küllü zerresine. Bu seyir anında, İçimde bir heyecan demlendi bile masamı sandalyemi bir bardak suyum olarak çıktım balkona. Başladım çevremde mütevazı olayları, seyretmeye. Evim tam köyün karışı tarafına düşüyordu. Yani manzaram inanılmaz güzeldi.insanların yürek telaşını ben çok net göre biliyordum oturduğum yerde. Bu arada dalmışım ne kadar düşüncelerin içinde cebeleştiğimi bilmiyorum. Köyün içinde yavaş yavaş bir hareketlenme fark etim. O noktaya pür dikkat kesildim.
“acaba ne oldu?” diyerek.
Kalabalık çoğalması kesildi koşuşmalar birden durdu. kimseleri göremiyordum. Sanırım kötü şeylerin belirtileri ağırlığını koydu ortaya. Bende fazla dayanamadım. Gitmek için yerimde doğrulmaya çalıştım. Merakım arttırmıştı tozunu.
Benim olay yerine adım adım her yaklaşmamda,çığlık sesleri sanki göğün en yüce noktasına yükseliyordu. Yüreğim köşeye sıkışmış, nefes almakta güçlük çekiyordum. En nihayetinde Güllü teyzelerin kapsına vardım. Kalabalık orda istiflenmişti. Beni görenler yolu açmak için çabaladılar.Öğretmen olmak, devletin bir memuru olmak, çok önemsenir çünkü toplumuzda. Önemsenmeli de. Aydınlık yarınları minik beyinlere çizen öğretmendir. Çok meşekatilı bir meslektir. Onu da demeden geçmeyeyim.
Evin kapısında içeriye girdim,Önce gözlerim aydınlıktan geldiğim için karanlığa alışmakta zorluk çekti. İçerde kim var kim yok pek seçemedim ilk iki üç dakika.
Hanımın bir tanesi:
“Ooo öğretmenim buraya gelin,buyurun buyurun dedi.”
-Teşekkür ederim aaaa! Melek hanım siz misiniz?
-Evet, benim
-Öğretmen hanım hoş geldiniz.
-Hoş gördük sağ olun.
Ben fazla zaman kayıp etmeden ulu orta sordum.
-Hayırdır ne bu ses? Ne feryat? Az bir sessiz olsak. Bende olanı anlasam olur mu? dedim.
Birden sesler kesildi. Gözümde bu arada alıştı karanlığa.Çünkü köy evleri küçük pencereli, yüksek tavanlı ,boydan boya tahta sedirlerle yapılmıştı. İnsana önce derin bir çukura düştüğü hissi veriyordu. Herkes burada ve Güllü teyze saçını başını yolmuş. Gözleri ağlamaklı bana bakışı o kadar çaresizlik anlatıyordu ki... Dayanamadım sarıldım sırtına. Ellerimi sürdüm. Bu ona bir nevi desteğimi göstermekti niyettim. Samimi hislerle ancak bunu yapabiliyordum o an.
-Şimdi biri bana olanları anlatsın. Türkçesi iyi olan birisi olsun. Elimdne gelen bir şey olursa doğrusunu yapabileyim dedim.
Melek hanım:
-Ben anlatayım izin verirseniz öğretmen hanım.
- Tabi buyurun anlatın. Bu arada ben çok meraklandım. Bu güzel teyzemin acısı dilinden anlamasam da yüreğime ateş düşürdü. Sizi dinliyorum dedim.
Siz yaklaşık iki yıldır köyümüzdesiniz öğretmen hanım. Hemen hemen herkesi tanırsınız
- Evet tanıyorum
Güllü teyzenin biliyorsunuz yetişkin bir kızı vardı. Zeynep’ti adı.Dün geceden beri kayıp ne göreni var, ne de nerde olduğunu bileni...Yani nerede olduğu belirsiz.
Yani kaçmış!
-Ooo yazık !Çok üzüldüm dilerim yanlış bir şey yapmamıştır.
-Bizde öyle umut ediyoruz. Köyden kimseyle kaçmamış herkes tamam. Başka köylerden de görmemiş hiç kimse. Yani bu kız bir sır gibi ortalıkta yok.
- Pekiyi her yeri aradınız mı? Yukarı mezrayı falan.
-Gittiler birkaç kişi ,orda halası var. Şimdi haber gelir öğretmen hanım.
-O zaman hemen telaş yapmayın. Dağılın herkes. Bunu başka yolu yok.
Ben Güllü teyzeye bir daha sarıldım ve evden çıktım. Millette benim peşimden. Yol boyunca düşündüm bu kız nerde olabilir?. Çok güzel bir kızdı. Bazen bana yoğurt, süt, yumurta, ekmek getirirdi. Ama hiç konuşmazdı. Dillisiz olduğunu düşünmüştüm. Meğerse burada çoğu kadın gibi Türkçe bilmiyormuş o da. Oysa yıllar önce ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk kadına seçme seçimle hakkını vermişti. Bu ne gericilik. Allah’ım ne diyeyim? Kime ne diyeyim ?
Bu çağda okumamak, hiçe sayılmak. Bildiğim tek şey geleceğe hep geç hazırlamamışız Adına da cehalet demişiz. Toplum olarak hiç kimse rahat değil . Hiç kimse yerinden kalkıp bu köyleri görmemiştir. Yani buraya da devlet eli uzanmamıştır, asıl üzerinde durulması gereken bu.
O gece bir haber gelir beklentisi içinde kıvranıp durdum. Gözlerimi hiç uyku tutmadı. Ölçtüm biçtim bazen çıplak bir varsayıma giydirdim düşüncemi. Bazen de ısısız bir yerde, bırakıp arkama bakmadan kaçtım. Korkular sardı beni. Bedenim uykuya daha fazla karşı koyamadı. Uyuya kalmışım. Nerde bu kız? Nerde?
Saatin zilli kulağımın dibinden çılgınca çalıyor
“Sabah oluvermiş “dedim.Pperdeyi açmak üzereyken kapıda çalındı.
Tak! Tak!
-Kim o?
- Öğretmen hanım, benim Melek. Açın kapıyı
Kapıyı açtım.Güneşin güzelliğnin gözlerimi öptüğünü hissettim. Işıl ışıldı. Güzel bir bahar sabahı kapımda bir misafir vardı. İçeri buyur ettim.
-Eeeee Melek hanım bizim kayıptan bir haber var mı? Onu de hele bana.
- Var hem de ne haber çok şaşıracaksınız duyunca.
-Ya lafı uzun boylu dokumada kısa yoldan deyiver bana. Meraklandım ya!
-Tamam
Bizim kız birine sevdalanmış uzun bir süredir konuşurlarmış bu gençler.Yazıören köyünden iki amcaoğlu imiş. Bizim kız ile mezradaki halasının kızı bu gençlerle kaçmaya karar vermişler. O gece söğütlü yaylısında buluşup kaçacaklarmış.Fakat bir olay olmuş.Halasının kızını almaya sevdalısı gelmiş bizim kızınki gelmemiş beklemiş beklemiş. Halasının kızı sevdalısı ile gitmiş .Zeynep kız da korkusundan köye varamamış .Nere gittiği bilinmiyor.
Öğretmen hanım tek bildiğimiz bu.
-Anladım ,bende üzüldüm bu kızcağıza. Cahillik işte
Melek hanım:
-İşin kötüsü Türkçe bilmiyor bu kız okuması yok, yazması yok. Dilerim iyi birilerine rastlarda meramın anlatır onlara.
Suskunluk hep işe yaramıştır kötü olayları düşünürken. Keşkeler içinde, ezilir büzülür sözcükler. Suyunu çekmiş kanal gibi. Sağından solundan topak topak toprak dökülür. Yani dil damak kurur. Bir kıskacın içinde debelenir bilinmez.
Nerde bu kız?
Bir kara mizah öyküsü gibidir bizim oralarda yaşanamamışlıklar. Perdesini araladıkça bir yerli dramaya dönüştüğünü görürsünüz.Bir ah derseniz bilesiniz ki sizin bu duygunuza iç çekişinize yarenlik edenlerin hiçte azımsanmayacak kadar çok olduğunu göreceksiniz.
Devamı var.....
ŞADİYE GÜRBÜZ( ZARALICAN)