- 997 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HURDACI
Ali iki gündür eve gitmiyordu. Gitse ne olacak? Her gün aynı hengame... Yıllarca evlenememiş, belli bir yaştan sonra da ala ala mahallenin dulu Nevriye’yi almıştı. ’ Dul kadın sana uymaz, çoluk çocuk sahibi ’ dedilerse de boynunu büküp kaderine razı oldu. Hem hurdacıyla kim evlenir?
Akşam üstü bir çöp konteynırının kenarında, duvarın dibinde bitkin oturuyordu.Ne bir selam veren, ne de halini merak eden olurdu . O ise yine her zamanki gibi dalgın ve düşünceli ezgin adam... Kirli elini homurdanarak cebine soktu. Arkadaşları o kadar sarılık olursun diye uyardıkları halde bir türlü çöp karıştırmak için ucu kıvrık demir bir çöp karıştırıcı almamıştı. Pakette kalan son sigarasıda cebinde epeyce hırpalanmıştı. Çıkartıp ihtimamla yaktı. Biliyorduki bir kaç çöp bidonu daha dolanmazsa, ne para vardı ne de sigara... Derin derin dumanı içine çekti. Mırıldandı : ’ Ah kahpe dünya ah...’ Nevriye’nin iki küçük çocuğuna babalık edip büyütmüş, oğlan askere, kızda kocaya varınca, kadın evde şenlik olsun diye Ali’ye de bir çocuk vermek istemişti. Ne çare Ali’nin ilk ve tek çocuğu sakat, alıngan, herşeye bağıran bu avare kız olmuştu. Bu da yetmezmiş gibi, doğduğundan beri annesiyle yatıyordu. Ali arada karısının yanına yaklaşsa, ama kız yaklaştırmıyordu ki... On iki yaşında, koskoca kız olmuştu artık . Eli ayağı tuttuğu için okula da gidiyordu. Ama o kör aksi inatçılığı...Her şeyi yanlış anlıyor, darılıyor, ağlıyor hiç susmuyordu. Bir kaç gün önce, kız iyice zıvanadan çıkınca terbiye edeyim diye ağzına bir tokat atacak olmuştu ama karısı üstüne öyle bir yürüdü ki, Ali darıldı, küstü incindi. Anlayan kim?
Garipti, hem yetim, hem de öksüz büyümüştü. Çocukluğu amcasının evinde horlanarak geçti. Onu kim okutacak? Kim cebine harçlık koyacaktı ki? İşte o da çöpçülük, hurdacılık yapıyordu. Her kimsesiz çaresiz gibi, ne aç kalıyorlar, ne de gerçek anlamda doyuyorlardı. Bir kaç gündür evden kızın bağırtıları, karısının tavırları yüzünden iyice soğumuştu.Aklınca oda küsmüş evi terketmiş, İki gündür kendisi gibi hurdacı arkadaşının evinde kalıyordu. ’ Yakında buranın da suyu çıkar ’ diye düşündü. Zaten evin içi pislik içindeydi. ’ Bekar evi ama bu kadar da pis olunmaz ki be birader ’ diye mırıldandı. Karar verdi evine geri gidecekti.’ Hem ben gitmezsem, ne yer ne içerler? ’ diye düşündü. Yüreğinin bir yerleri sızladı. Biraz işe çıkayım da beş on kuruş parayı cebime koyar, öyle eve giderim diye düşündü. Sonuçta ağlayan bağıran, türlü zırvalıklar yapan kendi çocuğuydu. Ne atılır ne satılır...
Akşama doğru topladığı hurdaları satmış, yorgun bitkin, evlerinin bulunduğu sokağa girdi. Amma velakin, kızın yine deliliği tutmuş, evden taşan çığlık sesleri mahalleyi dolduruyordu. Geri dönmek, kaçmak gitmek istedi gidebildiğince . Zavallı Ali’nin, yüreği daraldı, boğazı acıdı yutkunamadı bir an.. Olduğu yerde kalakaldı. Göz evleri yaşlarla doldu. Nereye kime gidebilirdi ki? Hiç kimsesi yoktu ki onlardan başka.. Sokaktaki insanlar, hurdacı diye daha bir hor bakardı hep. Fakirlik aaahhh fakirlik.... Neredeyse küfüre varacak olan ve hiç yakasını bırakmamış olan o arsız fakirlik... Yakasına yapıştığını örseleyen,helak eden. Ahh keşke bol parası olsa, kızını iyice bir tedavi ettirir, iyi kötü bir ev alır, Nevriye’yle belki de mutlu yaşarlardı. Ama nerdee?
Kızının durmayan çığlıklarına aldırmamaya çalışarak arkalarına bastığı eski ayakkabılarından görünen, yırtık çoraplı ayaklarını sürükleyerek, evlerine doğru isteksizce yürüdü...
RabiaBelgin
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
YORUMLAR
Çok kısa olsa da koca bir roman özeti gibi yaşamdan kesitler olmuş. Tanıyıverdik hem Ali'yi hem de ailesini, kızını. Hüznü hissettik hep birlikte.