- 1027 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
O ZARF -I.bölüm
Öğle tatilinden dönüp odama geldiğimde, masanın üzerine bırakılmış yığınla dosya ve posta zarfını görünce, canım sıkıldı. Bunun sebebi yeni yılın yaklaşıyor olmasıydı ve son haftaya girmiş olmamız posta trafiğini iyice arttırmıştı. Yerime oturup, önce telefonun ahizesini kaldırdım ve kendime talebe işi bir kahve söyledim. Sonra posta yığınını önüme doğru çekip, evrak zarflarıyla, tebrik zarflarını birbirinden ayırmaya başladım.
Ağzı açık büyükçe bir zarfın içindekileri alırken, masama başka bir zarf daha düştü. Minik bir tebrik zarfıydı bu. Üzerindeki adresi okuyunca ise, şaşıp kaldım.” Bu zarf buraya nasıl girmiş olabilirdi ki? “O sırada çay ocağından, Rıza, elindeki kahve tepsini sallayarak içeri girdi ve yüz ifademe bakarak, -Hayırdır ablam? Donmuş kalmışsın öyle? Dedi
-O kahvemi masanın üzerine bırakırken,
Evet, haklısın Rıza… Dedim.. çok şaşkınım şu anda…. Bu zarf bize gelmemiş…. Ama kime gönderilmiş biliyor musun? -Yok ablam.. Nerden bileyim? Yanlış gelmiş madem, ver sen bana yarın postacıya iade ederim ben.
-Tamam da Rıza… dedim. Benim şaşırdığım nokta, zarfın bize yanlışlıkla gelmesi değil.. Gitmesi gereken adres…
Rıza bir elinde kulplu tepsisi bir eli belinde karşıma dikilmiş, bakıyor. -Ee..Nereye gidecekmiş peki ?
-Derin bir iç çekip adresi okudum. " Sn. Sabahat Gerede / Seyran bağları Huzur Evi / ANKARA”
Gönderildiği yer ise, Anadolu’da başka bir huzu evinin adresiydi. Ankara’ya kadar gelen zarf, postanedeki karışıklık nedeniyle, yönünü şaşırıp İstanbul’a ta benim masamın üzerine kadar gelmişti. Huzur evinde yaşayan ve birbirlerine kutlama mesajı gönderen insanlar içimi sızlatmıştı.
Bu zarfın gerektiği yere varamamış olmasına gerçekten çok üzülmüştüm. Onu Rızaya geri verirken, ertesi gün unutmadan postacıya teslim etmesini sıkı, sıkı tembihleyip işime döndüm. Ancak bir türlü kendimi işe veremiyordum. Nedense aklım o minik zarfta ve üzerindeki adrese takılı kalmıştı. “ Ya Rıza postacıya vermeyi unutursa!... Ya postacı alırda, postaneye geri götürmek yerine, bir kenara koyarsa! "...
Yok, yok bu ihtimallerle beynimi daha fazla meşgul edemeyecektim. Sonunda dayanamayarak, ahizeyi kaldırdım ve çay ocağının numarasını çevirdim. -Buyur ablam!
-Rıza... Zarfı ne yaptın ?
-Hiç ablam!... Burada masamın üzerinde duruyor... Deadiğin gibi yarın postacıya teslim edeceğim.
-Yok.. Ben vazgeçim... Bana geri getir sen onu...
***
Devamı : II. bölümde
2.Bölümü ziyaret etmeyi unutmayın :))
YORUMLAR
Öykünün ilk bölümü güzel başlamış; hazin bir öykü olacağa benziyor.
Bu kalem güzel yazıyor kutluyorum.
sevgimle...
Billur T. Phelps
Güzel sözlerin ve zaman ayırıp okuduğun için teşekkür ediyorum..
Sevgiler..
Değerli Billur hanım,
Bir film seyretmiştim.
Babası ölen bir kız çocuğu ruhsal çöküntü yaşıyor.
Bir adam karşısına çıkıp babasına mektup yazıp cennete göndermesini söylüyor.Yazıyorlar beraber ve bir uçan balona bağlayıp gökyüzüne salıyorlar.
balon bir ormana düşüyor ve bir işadamı tarafından bulunuyor.
Kıza mektı-up yazıyor adamın kızları,ve giderek artıyor yazanlar.
Çok duygusaldı o film.
ben üyesi olduğum vakfın sinema salonunda o filmi seyrettireceğim insanlar.
ağlamaktan ölmüştüm.,
bu öylü de beni ağlatacak
kısa olmuş ama
sıkılmayız ,siz yazın .
selam ve saygı ile.
Billur T. Phelps
Daha önce gözümden nasılsa kaçmış güzel yorumunuz.
Küçücük bir ayrıntı bazen bir insana çok büyük mutluluk verebiliyor.
Keşke bu ayrıntıları hep yakalayabilsek.
Geçikmiş bir teşekkür oldu üzgünüm.
Saygılar
Güzel bir öykünün ilk bölümü gibi geldi bana. Galiba devamını bekleyeceğim.
Billur T. Phelps
Sayfaya son eleştiri bırakıldığında nazik ziyaretiniz için teşekkür etmeyi unuttuğumu farkettim..
Bu arada hikayenin devamını okudunuz mu bilmiyorum ama uğradığınız için teşekkürler..