Yaşamın Kıyısında.. ( II )
O ruh haliyle yığılıp kaldı uzun süre. Ne okuduğunu anlayabiliyordu ne de izlediklerini. Dışarıda hafif yağmur çiseliyordu ve martılarda hüzne eşlik edercesine çığlık çığlığaydılar. Aradan ne kadar süre geçtiğinin farkında değildi. Telefonun sesiyle irkildi,
- Gülerek, uyandın mı uykucu?
- Evet, neredesin?
- Sana söylemeyi unuttum, Sezin’le gelmiştik o’nunla buluştuk arkadaşlara uğradık
- Kargalar kahvaltısını yapmadan aceleniz neydi ki?
- Az zamana sığdırmak zorundayız, huysuzlanma yine
- Peki selam söyle lütfen. Ne zaman geleceksin bir programınız var mı?
- Akşama gelirim, kurtulacağını mı sanmıştın ’pis adam’
- Evet hayal kırıklığına uğradım ne güzel gitmiştin işte. O sırada gözlerinden süzülen yaşları görmüyordu nasılsa..
Birçok kez, ’beni anlayamıyorsun’ demişti, oysa O da beni anlayamıyor diye düşünüyordu. Hayat bu, herkes kendi penceresinden bakıyor ve gördüklerini yorumluyor, ya görünmeyenler, ya söylenemeyenler... yadırgamamak lazımdı.
Akşam nereye gitmeli diye düşünürken, aklına birçok hanedana ev sahipliği yapmış, ancak günümüz politikacılarının para eden herşeyi peşkeş çekercesine sattıklarından olan, otel ve restauranta çevrilmiş saray geldi. 3 kişilik rezervasyon yaptırdı, sonra da Yunanlı yazar dostu Dina’ nın ’ şu kitabı oku oradaki steppen wolf’ü (Bozkır kurdu) sana benzetiyorum dediği kitabı alıp okumaya başladı ama sadece kitaba baktığını farketti bir şey anlamıyordu okuduklarından.
Balkona çıkıp biraz hava aldı, Ankara da tesadüfen tanıştıkları günü anımsadı. Bir yavru ceylan kadar çekimser, kaçamak bakışlarla üstüne yönelttiği mahzun gözler ve dayanamayıp, ’ daha önce de görmüştüm sizi ve ben size aşığım’ dediğini kendisinin nasıl afalladığını hatırlayıp gülümsedi. Sonrası kendiliğinden gelmişti.
Zorlu bir döneme giriyorlardı çünkü, hiç umulmadık bir gün de, yaz tatilinde gittiği Alaçatı da baygınlık geçirmişti ve anne baba gelip, alıp hastaneye götürmüşlerdi, o gün telefonla yazdığı mesajda, ’korkma yüreğimde sen varken bana bir şey olmaz’ dediğini hatırladı..Bunu birkez daha söyleyecekti Amerika’ya tedaviye giderken...
Gardrobu açtı, füme rengi takım elbiseyi aldı, içine uygun gömlek, kravat, kemer, ayakkabı, ve çorap bir an, şimdi giyeceksin karbeyazı çorabı rezil edeceksin kadı kızını diye muzipçe güldü. Zaman geçmek bilmiyordu birtürlü, sahile indi simit alıp martılara atacaktı ancak çiseleyen hava da ne martı vardı ne de simitçi..
Akşam, yüzünde gülücüklerle girdi içeriye, belli ki günü iyi geçmişti. Uzatıp yanağını üüp bakalım abe yanacığımdan dedi. Annen böyle argo kelimeler kullandığını duysa neron olur izmiri yakar, kahkahalar birbirine karışıp duvarlarda yankılandı.
- Ben hanım hanımcık bir kızdım sen alıştırdın argoya pis adam
- Ruhunda varmış da, ben sadece ortaya çıkardım çingene ruhlu asilzadem
- Yemegi evde yiyelim dedi bir de kırmızı şarap bak sana söylemiştim Sezin’in aldığı o güzel mumu da getirdim yakar otururuz ne dersin.
- Olmaz, rezervasyon yaptırdım hem sahi Sezin niye gelmedi ki?
- İşi varmış belki konuşacaklarımız vardır diye işi bahane etti bence.
- İkimizin biraraya geldiği anlar da konuşma dialogdan çıkıp monologa dönüşüyor sanki beni konuşturuyorsun da, bir de annen seni vermiyor bu geveze kızdan onları kurtardığım için gitsin nezirler adayıp sadakalar versin.
- Hadi ordan serseri, kim seni ben gibi sevebilir ki... Bir suskunluk çöktü odaya.. Neden sonra;
- Hazırlan gidiyoruz ben de giyineyim hadi!..
Beşiktaş bulvarından ortaköye doğru dönerken; Birgün gelecek herkes, BJK lı olacak
- En büyük cim bom bom booom diye neşeyle bağırdı öylesine güzel, öylesine içtendi ki..
Masa, cam kenarındaydı bir yanda boğaziçi köprüsü diğer tarafta sarayburnu. sanki istanbul da ışık cümbüşü vardı ya da onlara öyle geliyordu. En zor seçim şarap olmalıydı, sonunda, 2004 kaliforniya chateau Leoville Las Cases şarabını seçtiler masa da iki tane de kırmızı mum vardı. Evden çıkarken epey öncelerde aldığı, tuğralı gerdanlık setini çantasına koymuştu uzandı aldı,
- Lutfedip kabul buyurursan bunu senin için almıştım. Hiçbir şey söylemeden uzandı aldı, açtı gözlerindeki yaşlara hakim olamıyordu.
- Seninle geçireceğim bir gün için, hayatımın geri kalanını feda edebileceğimi biliyor musun dedi..
- Biliyorum, kendimden biliyorum...
Zaman hızla geçti, artık eve dönme saati gelmişti..
27/04/2011