- 705 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Tutam Hayal
En çok Suzan’ı beğenirdim. Edebiyat sınıfında okurdu. Teneffüslerde bir yolunu bulur karşısına çıkardım. Zoraki selamlaşır, şanslıysam bir iki cümleliğine de olsa konuşurduk. Utangaç biri değildim ama Suzan’la sohbet ederken zorlanıyordum. Yine de Tarık’la Cahit’in imrenek baktıkları bir kişiydim. Onlar sevdikleriyle hiç konuşmamışlardı.
Tarık Hülya’dan hoşlanırdı. Hülya ortaokuldan sonrasını okumamış, ama bir işe de girip çalışmamıştı. Mahallenin en güzel kızı olduğunda çoğunluk hemfikirdi. Epeyce hayranı vardı. Evlerine düzenli olarak görücüler gelir fakat bilinmeyen bir sebepten ötürü babası İsmail Amca onu kimseye vermezdi. Hülya’ya resmen talip olamayacağını bilen Tarık bu durumdan gayet memnundu. Belki bu, günün birinde yolunun Hülya’nınkiyle kesişmesi için kaderin bir numarasıydı.
Cahit ise söylemezdi kimi sevdiğini. Birisi vardı, bundan emindik. Bir iki kere onu şiir yazarken yakalamıştık. Elinden şiirini kapıp kaçtığımızda yüzü kıpkırmızı olmuş, sonra hiçbir şey söylemeden ikimizin üstüne atılmıştı. Haksız olduğumuzu bildiğimizden Cahit’e karşı koymamıştık. O da haydutların elinden sevgilisini kurtarır gibi şiirini geri almış, bizimle de epey süre konuşmamıştı.
Şimdi, şu karşıdaki tepelere baktıkça o günleri ne kadar özlediğimi farkediyorum. Eskiden Suzan’ı, onu seyretmeyi, onunla göz göze gelmeyi özlediğimi düşünürdüm. Ama öyle değilmiş. Hasretini duyduğum şeyin, hayattaki en büyük derdimin Suzan’ın karşısına çıkmak olduğu günler olduğunu farkettim. Suzan’a dokunmamıştım. Aklımdan bile geçmemişti. Ama biliyordum ki onun olduğu yerde kum torbaları, siperler ve tüfekler yoktu. Sabah üç-beş nöbeti de yoktu. Onun hayaliyle tüm gece uyanık kaldığım lise gecelerinde bile bu denli uykusuzluk çekmiyordum.
Kolumu sıvadım. Sanki elbisenin kamuflajı derime işlemişti. Yalnızca Suzan’ın değil, herkesin dünyasında görünmez hala gelmiştim. Bu iyi bir şeydi. Görünmezsen vurulmazsın. Görünmezsen vurulmazsın. Bunu daha kaç kere tekrar edebilirdim, bilmiyorum.
Başımı yasladığım kum torbasında bir sarsıntı hissettim. Sonra bir el ateş sesi geldi. Yine başlıyordu.
YORUMLAR
Takip edebildiğim kadarı yazılarınızda iki ayrı üslup kullanıyorsunuz. Yoo yo, bu "iki ayrı üslup kullanıyorsunuz" teşhisinde bulunmamın, yazılarınızdaki “şahıs ve mekan” isimlerinin yerli veya yabancı olması ile alakası yok inanın.
Nasıl diyeyim... Sanki “fenafil” in kalemi daha Aristokrat bir kalem. Buna mukabil İlhan Kemal de o derece Avam Kamarasından. Bilhassa ilk yazıları. Son yazılarında ise aslına büründü, tabiri caizse fenafilleşti :-)
Açık söyleyeyim “fenafil’in” daha çok hayranı olmasına rağmen ben İlhan Kemal’i daha çok tutuyorum,
İşte bu; “İlhan Kemal” işi bir yazı olmuş
Tebrikler, saygılar, selamlar
İlhan Kemal
Şimdi de, o kadar sık olmasa da Fenafil'in tercih etmeyeceği türden öyküler yazabiliyorum. Güzel bir esneklik getiriyor İlhan Kemal'in varlığı.
Teşekkür ederim, son derece keskin gözlem için. Saygılarımla.
"Bir Tutam Hayal" öykünüze güzel bir lezzet vermiş. Bir tutamdan fazla okudum. Çok güzeldi. Kutlarım. Saygılarımla...
İlhan Kemal
Duygulu bir öykü okudum gecenin ilerlemiş saatlerinde..
Hangi tarzda yazarsanız yazın , hepsini çok iyi yazabiliyorsunuz, keyifle okudum
Tebrik ediyorum, sevgilerimle...
İlhan Kemal
Teşekkür ediyorum. Sevgilerimle.
İlhan Kemal
Aman Allah'ım Türkler! diyesim geldi ilk satırlarda...
Duygu yok demiştim yazılarınızda değil mi? Bu çalışmada var, belki var olduğu için kısa tutulmuş. Belki biraz daha uzatsaymış ağlayacakmış asker...Gizli bir duygu bu, kahramanın dudaklarından ya da hareketlerinden dökülmeyen ama yoğun olarak hissedilebilen.
Şimdi bir düşüneyim, acaba hangi tarzınız daha size yaraşır...
İlhan Kemal
Ic sesli oykuleri pek tercih etmiyorum. Belki daha "duygulu" oluyorlar ama benzer hissi ucuncu tekil ve olay orgusuyle de verebiliriz diye dusunuyorum. Saygilarimla.
Aynur Engindeniz
Sonuçta hangi halukarda olursa olsun iyi yazıyorsunuz vesselam...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Teşekkür ederim.