- 2609 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NAZIM' IN SON YILLARI
Nazım Hikmet’in son yılları hasret ve hüzünle doludur.
Artık ölümün soğuk nefesini ensesinde hissetmeğe başlamıştır şair.
Bu yüzden, bir veda havasını hissettiren şiirlerinde hüzün ve hasret iç içedir.
İşte geldik gidiyoruz
Hoşçakal kardeşim deniz
Biraz çakılından aldık
Biraz masmavi tuzundan
Sonsuzluğundan da biraz
Işığından da birazcık
Birazcık da kaderinden
Biraz daha umutluyuz
Biraz daha adam olduk
İşte geldik gidiyoruz
Hoşçakal kardeşim deniz
Deniz, insanı ve yaşamı, yaşamın karmaşasını ve bütünlüğünü, aynı zamanda
insanın büyüklüğünü simgeler. Şairin veda havası taşıyan şiirlerinden
estetik ve etik bir ilkenin ışığı parıldar.
Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda bir çıplak adam
Durmuş düşünür...
Bulut mu olsam,
Gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
Yosun mu yoksa,
Ne o , ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla
Nazım Hikmet, in şiirinde doğanın önemli bir yeri vardır. Onun şiiri insanı toplumsallığı
ve tarihselliği kadar içinde yaşadığı doğa bakımından ele alır. Bu nokta da özellikle
ağaç, hem birey olarak insanı simgeler hem de insanın ilişkisini ifade eder. Öyle ki,
öldükten sonra da ağaçlar, örneğin bir çınar ağacı insanın yanında durabilir. 8 Eylül 1958 tarihli
şiir güz başlarında güneyde yazılmıştır. Denize, kuma, güneşe, ağaca bulanan şair ölümüde
doğaya karışıp gitmek olarak görür:
Bu güz başlarında, güneyde denize, kuma, güneşe bulanıyorum
Ağaca bulanıyorum
Bala bulanır gibi elmalara
Geceleri gökyüzü kokuyor ekin gibi
Geceleri iniyor tozlu
Sıcak yola gökyüzü yıldızlara bulanıyorum
Denize, kuma, güneşe elmaya
Yıldızlara alışıyorum
Gülüm iyiyce alışıyorum.
Denize, kuma, güneşe elmaya
Yıldızlara karışıp gitmenin zamanı geldi.
Nazım Hikmet’in şiirinde, dünyanı ve insanlığın durumu kadar, evrende olası dünyalara
ve insanlara yönelik igisi de dile gelir. Bu konudaki en güzel şiiri ’ Kozmosun Kardeşliği
Adına’ adlı şiiridir:
Kozmosda bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tavariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tvariş diyecek
ne üst kurmaya geldim yıldızınıza
ne petrol, ne yemiz imtiyazı istemeğe
koko _ kola satacak da değilim selamlamaya geldim
seni yeryüzü umutları adına
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
’ Yarın yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber’
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kozmosun kardeşliği adına.
’ Yolculuk’ ve ’ Vera’ya’ adlı şiirlerinde şairin dünya ötesi insan ve kültürlere
yönelik düşüncesini ve yaklaşımını buluruz.
İşte ’Vera’ya ’ adlı şiiri:
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm
’ Davet ’ şiirinde dile gelmiş olan hasretin gerçekleşmesine ilişkin bir umut ve inanç söz konusudur.Kulluktan özgürlüğe geçilmesi, el kapılarının kapanması, yani büyük insanlığın insanca yaşamaya başlamasından bahsedilir.Bu bağlamda Nazım Hikmet’in siyasal tasarımını yalnızca yeryüzü bağlamında değil, evrensel bir bağlamda işlediğini görürüz. Onun şiiri büyük insanlığın umudunu ve hasretini dile getirir.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Evet, Nazım ölümünden sonra da büyük insanlığa seslenmeye devam ediyor.
YORUMLAR
tesekkürederim nazim i yasatmaya calismaniza...
Nazım ve Peri Kız’ına...
kimse anlamıyor
rüzgarlarla neden yarıştığımı
ve neden kadınlarımın maviş koktuğunu
oysa izindeyim şiirlerinin
ceviz ağaçı ile topal yunusun
hikayesinde
çerkeş de...
kurşuna dizilen bir sevdaydım...
yorulunca oturdum ve
verdim sırtımı Çankırı mapushanesine
lakin
geçmeyince parmaklarıma sözüm
saramadım sarma sigarama özgürlüğü
biz
uzaklara söylenen bir türküydük...
sonra Pirayen gibiydi peri kızım
çoşkulu yunuslardık engin mavilikte
yıkarak gittik dört duvarları
uçuşuverdi umutlar
görsen
çocuk yüzlü uçurtmalardık
gökyüzünde
çerkeş de
topal yunus ile yavuklusunuda alarak
terk ettik şiirini şiirimi
Nazım okunsakta anlaşılmıyor ki dilimiz...
boşver koşalım
güneşe hürriyete egeme
ne çok benziyorduk umut yüklü
çocuklara.....
çocuklar gibi sevdalıydık
oyunlar oynamaya.....
2005 çankırı
halil miğfersiz şiirler...