- 879 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
Adem'in Yağmur'a Sevdası...
-Aşk bu, ne zaman gelir belli olmaz-
Bir bakışta çarpıldığı kadın Beatrice restaurant yazan yerden usulce içeri girmişti. Kadının çarpıcı ve insanı delirten bir güzelliği vardı. Adem ’Yoksa çok mu büyütüyorum’diye içindeki söylemlerle uğraşırken, restaurant kapısından içeri doğru girdiğini anlamamıştı bile. İçeride duran masalar ve girişin az ilerisinde, sol tarafta bulunan bar bölümü de olmak üzere, içerisi son derece lüks döşenmişti. İleride Boğaz’a nazır bir balkon kapısı bulunuyordu ve de dışarıda gördüğü bayan, o balkona doğru yönelmişti. Yağmur’dan dolayı ıslanmış saçlarını topuz yapmış ve üzerine de beyaz bir gömlek ile beraber altında diz hizasına kadar gelen etek giyinmişti. Dışarıda gördüğü kahverengi paltolu kadın buydu, evet yanıltmamıştı bu kez astigmat gözleri onu. Bar kısmına geçip oturmaya başladı ve hala gözleri o gizemli kadındaydı. Günün İkindi vaktinde böyle habersiz bir müşteri geleceğini kimse düşünemezdi zaten. Hep rezervasyonla saat 6’dan sonra müşteriler gelmeye başlardı. Bar kısmının arka tarafından bir kadın belirdi. Heyecanlı bir şekilde, üstünde incik takmalı kapıdan çıkıp ademin yanına geldi.
’Özür dileriz efendim,geldiğinizi göremediğimizden kusura bakmayın. Ne arzu ederdiniz?’
Adem için raflarda duran tüm şişelerin bir hükmü yoktu. Ne sigara içmişti hayatında ne de bir yudum içki. Aileden ziyade kendini hapsettiği yalnızlığından dolayı kötü diye ayıracak adam akıllı arkadaşı dahi olamamıştı. Ondandır en çok sevdiği ve kendisini rahatlattığına inanıp bolca tükettiği sade bir bardak soda istedi. Kadın elinde ki bezle bar masasının üzerini siliyordu. ’Tabi efendim, hemen getireyim.’
Arada geçen zaman diliminde ademin gözleri hala o gizemli kadının üzerindeydi. Kadın balkon olarak adlandırılan üstü kapalı bölümden içeri girerken, bar kısmında oturan bir adam olduğunu fark etti .Bu saatte böyle birisinin gelmesi gerçekten ilginçti. Ama işin en ilginç yanı da, paçaları çamur olmuş adamın gözleri de kadının gözlerine bakıyordu. Kadın kendisine yöneltilen bakışları fark edince, başını hemen öne eğip, ’Only Personal’ yazan bir odanın içine girdi. Adem kadınla konuşmak konusunda kararlıydı. Ama kadın için böyle bir şey söz konusu bile değildi. Esasen müşteriler ile bağlantıları ’Tamam efendim,Tabi,Başka ne arzu edersiniz?’ gibi rica ve tekmil sözleri olurdu. Adem soda dolu bardağını bitirdiğinde, yanına gelip ’ Başka bir şey arzu eder misiniz?’ diye soracak olan kadının, gizemli kadın olması dileğindeydi. Ancak istediği gibi olmadı. Kendisine soda veren kadın yine yanına gelip, gizemli kadından beklediği soruyu sordu.
’Başka bir şey arzu eder misiniz?’
Adem’in kalbinde değişik bir his trafiği vardı. Aklı yerinde değildi sanki. Başının her iki yanında olmak üzere, özellikle başının tepe kısmında tarifi mümkün olmayan ağrılar hissetmeye başlamıştı. Elleri de titriyordu. Ter basıyordu ki; titreyen elleriyle gömleğinin düğmelerini göğüs boşluğuna kadar açmıştı. Ne diyeceğini bilemeyecek bir haldeydi. Çok fazla hararet basmıştı ve de bu hararet her geçen saniye başının ağrısını arttırıyordu. Hiçbir şey düşünemiyordu. Yalnız diline gelen ve kaç saniyedir tekrarladığını bilmediği kelimeleri sayıklıyordu: ’Bal saçlı kadın,bal saçlı kadın,bal saç…’
Kendisine hizmet etmek için gelen kadın, Adem’in geçirdiği evrime bir anlam veremiyordu; ancak bal saçlı kadın tarifi duyunca içeri girip, gizemli kadının yanına varmaya karar vermişti. Çünkü çalıştıkları bu mekanda beş kızdan tek bal renkli saçı olan kadın; gizemli kadındı.
Yağmur çalışanların elbise değiştirdikleri odada, yağmurda ıslanan saçlarını havluyla kurularken, içeri Nisa girdi.
’Kız,Yağmur, bu bar’da oturan adam seni sayıklayıp duruyor.’
’Ne adamı ya Allah aşkına nisa? Saçmalama lütfen!’
’Ciddiyim ya,Bal saçlı kadın deyip duruyor!’
’Deli midir sence?Beni neden sayıklasın.’
Yağmur havluyla saçlarını bir güzel kuruttuktan sonra, çalışan bayan garsonlar için verilen toka ile bir güzel saçını topuz yapıp, yağmurda dağılan makyajını yeniliyordu. Nisa Yağmur’un aldırış etmeyişine kızıyordu.
’Kız, git bir bak. İşten mi kovulmak istiyorsun? Müdür ne demişti? Eğer müşteriler sizle konuşmak istiyorsa, yanlarına gidin maruzatını kesinlikle dinleyin. Bir müşterinin kaybı demek, tüm mekana yansıyacak olan imaj zedelenmesi ve değer kaybıdır. Gitmezsen, alimallah müdüre filan söylerse; hem kendini hem de beni yakarsın. Allah aşkına git,bir bak ne istiyor senden?’
Yağmur’un epey canı sıkılmıştı bu hadiseye. Az önce Bar’dan kendisine bakanın, fütursuzca adını sayıklaması olağandışı bir olaydı. İki haftadır bu restaurant adına hizmet etmesine rağmen, böyle bir dengesizlikle karşılaşmamıştı. Gözlerine hafifçe rimel çekip, allık ile de yanaklarını süsledikten sonra aynaya bakıp, yeşil gözleri arasında kendini görebildiğini fark edince rahatladı. Çünkü tek görmek istediği gerçek, şuan için kendi benliğiydi. Nisa’nın da zorlamalarına daha fazla da dayanamazdı. Nisa iki buçuk yıldır burada çalışıyor ve de ekmeğinin saçma sapan biri yüzünden kesilmesini ve kriz ortamında kapı dışarı edilmeyi istemiyordu. Yağmur gömleğinin düğmelerini de kapayıp, yakasına papyon takıp Adem’in bulunduğu bar kısmına doğru yöneldi.
Adem kendisine gelmiş gibiydi. Gömleğini çıkartmak istercesine, düğmelerle uğraşıyordu. Deli gibi gözükse de beş dakika önce, aslında istediğini farklı yollardan yerine getirmeyi başarmıştı. Nisa’dan direk Yağmur’u çağırmasını istese, belki hayır cevabını alıp, güvenliği çağırıp kendisini buradan çıkartacaklardı. Ama birazcık deli rolüne bürünüp, gizemli kadını çağırması kendine daha iyi bir fikir olarak geldi. Fikrinde başarılı olup olmadığını bilmiyordu. Biraz sonra bunu öğrenecekti.Ama Adem bu birkaç saniyeye dayanamayacak gibiydi.
Adem gizemli kadını incik takılı kapıdan çıkarken gördü.Kadın Adem’in bulunduğu kısma kadar geldi.Adem gözlerini yeşil gözlerden ayıramıyordu.
’Beni çağırmışsınız galiba efendim?’
Adem’in gizemli kadın karşısında efendi olacak hali kalmamıştı. Kadının ayaklarına kapanıp, bir daha bırakmayacak kadar çok çarpılmıştı. Ne diyeceğini bilemez haldeydi Adem.
’Kim…,be..be..ben mi?’
’Evet efendim,bir arzunu varsa getireyim?’
Yağmur’un son sözü biraz hırıltılı gibi çıkmıştı. Adem’e bakarken aslında içinde bir acıma duygusu hissetti ilkin. Ama bu acıma normal bir acımaktan öte şaşkınlık taşıyordu. Yalnız Adem’in şaşkın bakışları ve aptalsı konuşması işi çıkmaza götürüyordu.
’Bana on dakikanızı ayırır mısınız güzel kadın?’
’Nasıl efendim?’
’Sizinle baş başa konuşabilir miyiz?’
’Neden?’
’Ne olur?’
’Ama…’
’Yalnızca on dakika,size bir şey anlatmalıyım!’
Adem en sonda kendisine gelmiş ve cesur bir biçimde istediği, arzu ettiği konuşma faslını başlatmıştı. Yüzleri duvara bakacak şekilde, özel masalardan birine doğru hareket ettiler. Adem’in paçasından ve ayakkabısından düşen çamur parçaları tertemiz mekanı fazlasıyla kirletmişti. Ama bunu düşünecek bir hal kalmamıştı Adem’de. Yağmur’da aynı şaşkınlıkla masaya doğru, Adem’in yanına yürüyordu. İkisi de oturup, birbirlerine bakmaya başladılar. Adem daha fazla suskun kalamayacağını biliyordu. Konuşmalıydı.
’Peki?’diyerek başlamıştı Adem,sessizliği bıçak gibi yırtan tonla.
’Neden burada çalışıyorsun?’
Yağmur garipser bir edayla omzunu dikleştirdi ve sanki daha farklı bir şey duymak istiyormuşçasına Adem’e hiddetli bir ses tonuyla:
’Bu muydu beni buraya çağırıp,konuşmak istemenizin sebebi?’
Adem usulcana ellerini masanın uçlarının birinde birleştirdi ve Yağmur hala şaşkın ve kızgındı.
’Ben buraya içki içmeye ya da yemek yemeye gelmedim.’
’Ne..ne’diyebilmişti Yağmur sadece. Yağmur’un dudaklarında söyleyebileceği cümlelerin ses olmadan önceki halinin ürküntüsü vardı. Gizemli kadın ağlamaklı bir edaya bürünmüştü. ’Neydi o zaman’ dedi hırçın; fakat narin ve sessiz sedasız. Gözlerinden iki damla yaş aktı. Yanaklarından süzülüyordu. Hiçbir tanışıkları olmayan bu iki insan arasında bir anda farklı bir hava oluşmuştu. Adem dayanamayıp yeniden soruyordu. ’Neden,neden burada çalışıyorsun?’ diye. Gizemli kadın şimşek gibi öksürükler ile gözyaşlarına gelmişti. Adem ellerini uzatıp, gizemli kadına ’Dur…!’ diyebildi. O anda eli, kadının ayalarına, rüzgarın bilinçsizce sürüklediği poşetler gibi takılı kaldı. Uzunca bir yol alınmıştı 3 dakika içerisinde. Adem gizemli kadının avuçlarında bulunan kesikleri görünce daha fazla hüzne boğuldu. Elinde takılı kalan ve de yüreğindeki çizikler gibi avuçlarında kesikleri saklayan gizemli kadın çaresizdi. Ademin gözleri, yemyeşil ormanlarda ki ürkek kalmış yavru bir ceylanı izler gibiydi.
Adem ’Gitmeliyim’ kelimesini ilk başta duymamıştı. Gizemli kadın ellerini kiralamıştı bir anlığına ve tekrar geri istiyordu. Adem ’Ne?,Nereye?,Neden?’ demeden gizemli kadının ellerini sıkıca tuttu. Yağmur rahatsız olmuştu; ama ellerini kiralamaktan öte, kalbine aşk döken bu adamın ısrarı yüzünden.
Yağmur ellerini alabilmişti kendi sahiline; ama bu seferde gözler vardı. Gözleri çarpışıp duruyordu tekrar tenha bir alemde; kırmızılar ülkesi, maviler esiri, pembeler düşü ve yeşilin dansında. Ve Yağmur gözlerine bakmaktan bir türlü dur gelmeyen adama karşı gelmenin bir çare olmadığını farkına vardı. Ve sonra sol ve sağ yanağının ortasında bir birleşme. Burnunun sol ve sağ yanından, ağzının sol ve sağ altına kadar giden milyonlarca çizginin sahibi iki büyük çizgi. Gülüyordu Yağmur. Aynen yağmur sonrası bulutlar ardınca beliren, yedi renkli cümbüş gibiydi. Gülüyordu bu sefer. Hırçınca koluyla gözlerinden yaşları fırlatıp, Adem’ e bakıp doyasıya gülümsüyordu. Beyaz teninde,güneşten emanet aldığı canlılık restaurant içerisinde ölümle çarpışırken, andan ana, yeşil gözler ardınca, bitimi olmayan engin hülyalara girmişti Adem. Yorulmuştu.
Adem Yağmur’un elinden tutup, ayağa kaldırdı.
’Benim ile gel güzel kadın.’
’Nasıl?’
’Paltonu giy ve gel!’
’Neden?’
’Sevmek için birbirimizi.Sevmek için her şeyi,beraber.’
’Ama sen kimsin,ben kimim?Nerden bilelim doğrunun bu olduğunu?’
’Yeter ki dene!Kim olduğumuz çok mu önemli?Ben benim,sen sensin!’
’Ya geride bıraktıklarımız?Her ne varsa bırakmak zorunda kalacaklarımız?’
’Benlerimiz biz oldukça ne önemi var geride kalan mazi parçacıklarının?’
’Ya yalansa,ya aldatmaksa tüm bu şaştıklarım?’
’Kimi,neden aldatmak için uğraşayım ki?’
’Bir kadın olduğum için,bir anlık zevk adına hata yapacağın biri olabileceğin için?’
’Öyle biri olsam,neden bu kadar uğraşayım?’
’Neden o zaman?’
’Bir bilsem,bir anlayabilsem,bir farkına varabilsem şu an.Fakat tek gerçek,sana çarpıldığım şu an.’
’Ellerimi sana versem,sonsuza dek güvenmek istesem,sen peki beni kabul eder misin?’
’Sonsuza kadar,hiç usanmadan,bıkmadan.’
’Gerçekten mi?’
’Evet,sana çarpıldığım ana yemin olsun ki; ilelebet!’
Nisa bar masasının üzerine yaslanmış, gözlerinden yaşları dökerken, çılgınca Adem ile Yağmur’u alkışlıyordu. Adem ellerini Yağmur’un ellerine takılı bırakmıştı. Ama bu eller yangını bitiren eller değildi. Yangın daha fazla alevlendi. Yağmur kollarını açarak Adem’in terden ve yağmurdan ıslanmış sırtını kucaklıyordu. İnanılması güç bir andı. Yağmur da dayanamamıştı bu ilk görüşte kendisine aşık olan adama. Adem’in kahverengi gözlerinde hayranlık vardı. O’da kollarıyla sarmalamıştı Yağmur’u. Yağmur,Adem’in erkeksi kokusunu alabildiğinden, tüm gücüyle Adem’in terle daha fazla belirginleşmiş kokusunu içine çekiyordu. Yağmur artık geri dönülmesi güç bir yola girdiğinin farkındaydı. Adem’de Yağmur’un kadınsı kokusu karşısında çılgına dönmüştü.Yağmur’un beyaz gömleğinin, boynunu dolayan yakası etrafından kokusunu içine çekiyordu. Kadınsı kokuda;berraklık vardı. Adem resmetmeye çalıştığında, Yağmur’un kokusu bembeyaz düşler ardınca, yemyeşil ağaçlar gibi,toprak gibi ve belki kokusu hiç alınmayan çiçekler gibiydi. Adem’de hayran kalmıştı bu kokuya. İlk defa bir kadını böyle kucaklıyordu. Hayatında çektiği büyük acının sebebi belki de buydu. Bir kadındı.Bir kadın kokusuydu eksik yatağında, odalarında. Elbisesine sinmiş hasreti yırtıp geçecek kadar keskin bir kadın kokusu.
Yağmur Nisa’yı sımsıcak kucaklayıp,Nisa’nın kendisine uzattığı ıslak paltosunu giyiyordu.
‘Elveda Nisa’cığım.Kendine iyi bak canım!’
’Ah canım,emin misin?Gelmeyecek misin bir daha?’
’Bilmiyorum,ellerimin sahibine sor.’
’Tamam aşkım,sende kendine iyi bak.Ben müdüre söylerim.Önemli bir sebep atarım.Sen mutlu ol güzelim.’
’…Sağ….Sağol canım…’
İkindi vakti artık akşama kendisini bırakmak üzereydi. Haliç köprüsünden geçip, Fatih’te Yağmur’un kalmakta olduğu eve gelmişlerdi. Adem sımsıkı tuttuğu elleri artık bırakmak zorundaydı. Yağmur’u kaldığı evine getirmişti. Sırılsıklam olmuşlardı. Ama buna değer bir aşk doğmuştu. Yağmur’un sımsıcak bir gülüşü , yemyeşil gözlerindeki çekicilik Adem’i her an Yağmur’a tutsak ettiriyordu.
’Seni çok seviyorum,Yağmur seni çok seviyorum!’
’Baksana,o da seni seviyor,hala yağıyor.’
Adem Yağmur’un gülüşünde eriyordu yine. Sabah sıcak diye gömlek katı çıkmıştı dışarıya. Ama aylardan Mart idi. Kar dahi yağabilirdi mazinin ısıttığı İstanbul sokaklarına. Üşüyordu;ama hava soğuk diye değil. Yağmur ile sarılmak istedi. Yağmur şiddetini daha da arttırmıştı. İki taze aşık, sokak lambasının altında,birbirlerine ölümsüz olacakmış gibi sarılıyorlardı. Bu sarılış onların ilk günleri için bir anahtardı. Bir Perşembe akşamı, iki aşık sırılsıklam olmuşlardı. Bir daha ayrılmamak üzere ayrılışlarında sonu vardı. Elleri tutsak kalsa da son anda, ayrılık elzemdi. Yağmur’un ıslanan paltosu ile beraber tüm kadınsı hatları belirginleşmişti. Adem gözünü yalnızca gözlerden alamıyordu .Gözlerde tıkanmıştı çünkü. Gözlerden başka görüp, düşündüğü bir yangın yoktu. Apartman kapısından girip, son kez bakıştıklarında, doğan aşklarını büyütmek üzere söz veriyorlardı.
Böylesi bir şey ancak masallarda, filmlerde olur diye şaşkındı Adem. Nice zamandır aşık olmak istiyordu. Ancak böylesini hiç düşünememişti. Yağmur’a ilk görüşte çarpılıp, sonrada çalıştığı restaurantta yaşadığı inanılmaz o dakikaları bir kez daha düşündüğünde inanılmaz derece mutlu oluyordu. Artık yalnız değildi. Yarın iş çıkışı ilk iş olarak Yağmur ile buluşacaktı. Aşık olduğu kadına daha fazla önem vermeliydi. Sözünü tutmalıydı. Ne de olsa gözleri sözleşmişti bu iki karasevdalının. Gözler ne de olsa yalan söylemezdi.
YORUMLAR
Menekşe gözler hülyalı /bakışları çok manalı..
Sevmek hele ki tutkuyla aşık olmak diler her göyn.
Bilmeden görmeden dokunmadan sevmek
Er kokusunu yanındaymış gibi çekmek taa içe .En derinden haz alarak bitirecekmiş gibi...
İlla ki gözler illa ki eller illa ki kokudur aşk
Ben aşk oldummu konu sus kalmam lazım geldiğini unuturum..sus kalmalıyım sus..
Tebrikler bir sıfırlık yazınıza..ve aşkın ıslak yağmurda kalmış kokusuna.
:'(..BU İLK CÜMLEYİ GEÇEMİYORUM BEN..İÇİMİN AĞLAMASI GÖZÜMDEN AKIYOR..
HakkınSesi
Hakikatten böylesi masallarda olur ancak.Öykücülerin bu tür bir aşk hikayesine cesaret edemeyeceğini zannederdim.
Yine de insan bu kadar cesur ve bu kadar kararlı olabilir mi?
Ve bu kadar inanabilir mi ???
Sevda gözle görünür derdi dedem..
Bakınca yüzüne görürsün sevda mı değil mi?
Görmek için de göz gerek demek ki ??
Selam ve Saygı ile.
HakkınSesi
erolabi
:)))))
HakkınSesi
Hak rahmetiyle ömrüne vursun abicim...