Adı Süreyya
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mekân; genişliği, ferahlığı bilhassa zengin dekoru ile daha ilk girişte müşteri üzerinde farklı bir etki bırakıyordu. Zemin döşemesinde kullanılan zümrüt yeşili geniş granit karolar, yürüyüş koridoru boyunca serilmiş kaşmir yolluklarla sade ama iddialı bir kombinasyon oluşturuyordu. Duvarlar; şampanya üzerine, leylak renkli kabartma çiçek motifleri ile bezenmiş kâğıtlarla kaplanmış, maliyet hesabından ziyade estetik kaygılar ön planda tutulmuştu. Zaten geniş olan mekânda, ekstra derinlik istenmediği için ayna kullanılmaktan özellikle kaçınılmış, bunun yerine duvarlara ünlü ressamların imitasyon tabloları asılarak yarı egzotik bir ortam oluşturulmuştu. Salonun geniş hacmine oranla nispeten basık duran tavanının oluşturduğu boğuk hava, asma avizeler yerine gömme spot armatürler kullanılarak bertaraf edilmişti. Ayriyeten masa başlarında bulunan aplik ve spotlardaki loş ışık volümü, tercih edilen renkler, saten masa örtüleri ve sandalye kumaşları ile tam bir uyum içerisinde idi. Dekorasyondaki şatafatı nötrlemek adına masa aralarına serpiştirilen kauçuk, devetabanı, difenbahya gibi büyük yapraklı saksı bitkileri aynı zamanda masalar arasında yarı mahrem bir izolasyon sağlıyordu. Bütün bu lüksün içinde kolon ve kirişlerdeki abartılı varak süslemeler bir nevi sonradan görmelik çağrıştırsa da; dekorasyonda kullanılan her türlü eşya, alet, aksesuar ve malzeme seçiminde gösterilen hassasiyet kurulum aşamasında profesyonel bir destek alındığını hemen belli ediyordu. Evet, evet burası başlı başına bir “marka” restorandı, gözünü sevdiğim. (ne demekse).
Şef garson Süreyya; bütün salona hâkim olan, mutfak ile salonu birbirine bağlayan koridorun başındaki çift kanatlı kapının önünde, olanca dikkati ile dik ve hareketsiz bir şekilde duruyor, aynı zamanda emre amade bir vaziyette, göz ucu ile tüm masalardaki müşterileri kolluyor, gerektiğinde irtical-i el hareketleri, kaş göz işaretleri ile restorandaki komi ve diğer garsonları yönlendiriyordu.
Alabros kesilmiş saçları ve sinekkaydı tıraşı “balık baştan kokar” atasözüne nazire yaparcasına işine verdiği önemin en belirgin özelliği olarak kendini gösteriyordu. Karşıdan bakıldığında, beyaz eldivenleri, kolları bol kesim, dik yaka beyaz gömleği ile bordo papyonu ve kumaşı; bordo üzeri simli pötikare desenli klasik kesim yeleğinin oluşturduğu kontrast aynı zamanda elegant bir görüntü oluşturuyordu. Yeleğin yaka kısmındaki v şeklinde siyah şerit, cep ağızlarındaki ince siyah çizgiler, arka kısımdaki siyah renkli astar, öndeki siyah düğmeler, ütülü siyah pantolon ve siyah rugan ayakkabıların meydana getirdiği koyu ağırlıklı ambiyans ciddiyet ve güven adına referans oluşturan aksesuarlar olarak aynı zamanda göz zevkine de hitap ediyordu.
Restorantın girişinde beliren çifti, diğer garsonlarda fark etmesine rağmen Süreyya, pozisyonunu bozarak hızla kapıya yöneldi, diğer garsonlara “tamam asayiş berkemal” anlamında elleriyle bir takım işaretler yaparak müşteri çifti girişte karşıladı.
— Ooo Şerafettin Bey, buyurun efendim hoş geldiniz, buyurun.
Şerafettin Bey, daha evvelden tanıdığı, mekânın müdavimlerinden hatırı sayılır bir iş adamıydı. Yanında da, ilk defa gördüğü şuh aynı zamanda şık denilebilecek bir bayan misafiri vardı. Süreyya; “vay köftehor vay, demek ki bunu da yeni ayarladı ” diye geçirdi içinden. Şerafettin Bey, biraz da çekinerek;
— Hoşbulduk şefim, rezervasyon da yaptırmamıştık ama yerimiz var değil mi?
— Ne demek efendim. Sizi hiç geri çevirir miyiz, hem de sizi.
Restoranda her zaman böyle hatırlı müşteriler için, ne olur ne olmaz diye rezerve masalar ayrılırdı. Süreyya; müşteri çifti rezerve masalardan birine yerleştirirken aynı zamanda göz ucuyla ilk defa gördüğü bayanı kesiyordu. “Taş gibi hatun” diye geçirdi içinden.
—Eee Süreyyacığım daha ne var ne yok.
Süreyya; Şerafettin Bey’in bu samimi, sonu “cığım” la biten hitabı yüzünden az önce bayan hakkında düşündüklerinden mahcup olduğunu hissetti bir an.
—Teşekkürler efendim sizleri sormalı.
—Vallahi toplantıdan çık, ihaleye gir, tekrar toplantıydı derken sabahtan beri koşuşturuyoruz, daha ne olsun Süreyyacığım. Allah seni inandırsın sabahtan beri koşturmaktan tuvalete bile gitmeye vakit bulamadık.
“Oha; görgüsüz, lafı nereden nereye bağladın, ne alaka şimdi” diye içinden geçirdi Süreyya. Şerafettin Bey devamla;
— Acıkınca da, aklıma sizin burası geldi. Rezervasyonumuz da yoktu ama olsun bir şansımızı deneyelim dedim. Yeliz Hanım’a da methettim, bakın bu gece size öyle şeyler tattıracağım ki, hımm… Hem ağzınız hem de mideniz bayram edecek diye. Yeliz Hanım iş yaptığımız karşı firmada alım-satım sorumlusudur, aman bir kusurumuz olmasın.
Sonra, kadının da görebileceği bir şekilde Süreyya’ya göz kırparak;
—Bak aklında olsun bu gece Yeliz Hanımı kandırmalıyız ona göre, tamam mı? Hah ha ha!
—Hiç şüpheniz olmasın efendim, tam yerine geldiniz.
Misafir kadın da kısa ama şuh bir kahkaha patlattı.
— Hah ha ha! Bu ne demek şimdi! Tam yerine geldiniz, ha! Doymak için mi, kandırılmak için mi? Desenize bu gece çok dikkatli olmalıyım.
Süreyya kadının kendisine mi yoksa adama mı taş attığını anlayamadı. Bir an için üzerine alındı, gayri ihtiyari boğazındaki gıcığı temizler gibi öksürdü. Hiç merak etmeyiniz anlamında tebessüm ederken gözlerini kısıp başını hafifçe eğdi.
Kadın;
— Ha! Bu arada unutmadan söyleyeyim, "bir garson için bayağı ilginç bir isminiz var" Süreyya Bey, dedi.
—Çok teşekkür ederim hanımefendi, müsaadenizle bu sözlerinizi iltifat olarak kabul ediyorum.
Şerafettin; bu kısa sohbeti kıskandığını belli edercesine kaş altından Süreyya’ya bir bakış attı. Bakışlardaki gizli tehdidi sezen Süreyya; bir an evvel siparişleri almak için elindeki menü kitapçığını adama uzattı. Adam elinin tersi ile kalsın şeklinde bir hareket yaptı ve kadına dönerek;
— Yo yoo! Bu akşam menü kitapçığına bakmayacağım. Menüyü şefime bıraktım. Süreyya şefimin damak zevkine ve tavsiyelerine itimadım sonsuz. Şekerim istersen send…
Diyordu ki birden sesi soluğu kesildi.
—Iıııghh!
Kadının, masa altından diz kapağına indirdiği sert tekme darbesi ile lafı ağzında yarım kaldı. Süreyya gülmemek için kendini zor tuttu. Adam kırdığı potun farkına vardı. Kendini toparlayarak kaldığı yerden devam etti.
—Şeke… Öhhö öhö pardon! Yeliz Hanımcığım, dediğim gibi ben menüyü Süreyya’ya bıraktım ama yinede sizi zorlamayacağım.
Belli ki adamın dediği gibi bayağı acıkmışlardı. Kadın da fazla uzatmadı; imalı, imalı:
—Peki, öyle olsun, bu akşam ben de şefimize teslim oluyorum, bakalım bizi nasıl memnun edeceksiniz Süreyya Bey dedi.
******************************
— iki kuru fasulye çiyyeeek…
Süreyya, aşçıbaşı Muhsin ustanın keskin sesi ile beraber, daldığı hayal âleminden uyandı.
Burası neresi mi? Tahtakale’den Mercan yokuşuna doğru çıkarken ara sokaklardaki bir hanın pasajının girişinde bulunan bir esnaf lokantası…
—Lan oğlum, Süreyya, gece beşik mi salladın, ayakta uyuyorsun yahu!
—Ne beşiği be Muhsin usta, dalmışım işte.
—Oğlum bu yaşta bu kadar dalmak hayra alamet değildir, daha dur bakalım.
—Daldım dediysem, hayal kuruyordum be usta.
Muhsin usta alaycı bir merakla sordu;
—Vay, vay, vay! Ne hayaliymiş bu böyle.
—Garsonluk...
—Ne ne! Lan eşşolu burada yaptığın iş ne ki zaten, bari adam gibi bir hayal kursana be aptal oğlum.
—Bak Muhsin usta, ortaokuldayken bir öğretmenimiz vardı, derdi ki; “oğlum ne olursanız olun, çöpçü bile olsanız, en iyisini olun.”
—Halt etmiş o senin öğretmenin, bence en önemlisi “ne olursan ol da önce adam ol”. Yalan mı?
Süreyya güldü;
—O da doğru ya… Bizim hayalde o hesap işte, olur ya günün birinde, belli mi olur, lüks bir restoranda şef garsonluk. Ne yapalım yani, bu saatten sonra doktor, mühendis olacak halimiz yok ya.
—Lan oğlum otur oturduğun yerde. Başka işin yok mu senin. Bir kere senin ismin sakat ismin.
—Niye ki, ne varmış ki ismimde.
—Bir kere bir garson için çok cins bir ismin var…
—Vallahi gücendim şimdi. Bak usta, bu sözlerini hakaret olarak kabul ediyorum ona göre…
—Hadi, hadi bırak şimdi gevezeliği, dışarıya telefon siparişi var. Kaşıkçı Han 5.kat 115 numaraya, yeni birileri taşınmış, beş tane yarım ekmek arası döner, beş tane kutu ayran ha bir paket de malboro sigarası istediler, giderken almayı unutma. Bana bak biraz da yıkama yağlama çek de ayakları alışsın. Hadi göreyim seni.
Süreyya paket siparişleri sağ avucuna bir tepsi gibi yerleştirip sol eline de poşet içerisine koyduğu ayranları alıp yola koyuldu. Soğumasınlar diye acele ederken, yolunun üzerindeki bir büfeden tembihlenen malboro sigarasını da almayı ihmal etmedi… Hanın eski kapısından girdi, hızlı hızlı karanlık merdivenleri çıkmaya başladı. İkinci katın merdivenlerini çıkıyordu ki aşağıya inen bir adam önünü kesti.
—Hey sen! 115 numaranın siparişleri bunlar mı?
Süreyya adama baktı, üstü başı temiz, eli ayağı düzgün, babacan bir adama benziyordu.
—Evet, dedi.
Adam telaş içinde;
—Sen şimdi bunları bana ver. Yeni misafirlerimiz geldi. Ben telefonla aynılarından beşer tane daha sipariş verdim. Acele tarafından onları kap gel, fişini de getirmeyi unutma ha! Hadi koçum benim, dedi
Süreyya sevinmişti; “Ooo iyi yere dükkân açtık, bayağı yağlı müşteri çıktı bunlar, Muhsin ustanın dediği gibi benim ekstradan yağlamama lüzum kalmayacak anlaşılan” diye geçirdi içinden.
Adam yukarı o aşağı hızla merdivenleri inerken, aklına cebinde unuttuğu sigara paketi geldi, merdiven boşluğundan adama bağırdı;
—Hoop hoop, baksana bi beyabi?
Adam panikledi, kaçmakla durmak arasında kararsız kaldı. Düşündü; hem nereye kaçacaktı ki zaten, kendini toparlayarak;
—Hayırdır, ne oldu dedi.
—Sigara, sigara paketini vermeyi unuttum.
Adam derin bir oh çekti içinden. Süreyya bir koşuda merdivenleri çıkarak yanına geldi,
—Kusura bakmayın istediğiniz sigarayı vermeyi unutmuşum
Adam elleri dolu olduğu için gözleriyle gömleğinin üst cebini işaret ederek;
—Eyvallah koçum, şuraya bırakıver sana zahmet. Biliyor musun, sevdim seni ha, adın ne bakayım senin.
—Süreyya...
—Süreyya mı? Allah var, bir garson için bayağı seksi bir isim vallahi.
—Eyvallah ağabey, sağolasın.
Süreyya sevinç içinde merdivenleri inerken, adam arkasından kendi kendine usulca fısıldandı “Allahın kerizi”
******************************
Muhsin usta; Süreyya’ya teselli verirken bir yandan da takılıyordu.
—Ohh beleş yemeği yediler, sigarayı da içtiler, bir de ocaktan kahve söyleseydin be oğlum, ayıp değil mi?
—Usta dalga geçme Allah aşkına, ulan herifçioğluna bak nasıl kekledi bizi, hele sigara aklıma geldikçe...hay kafama!..
—Cana geleceğine mala gelsin oğlum, ittiret. Ne demişler ‘İstanbul’un ne denizi ne kerizi biter’ , hah hah ha
—Ustaaa!
—Boş ver onu şimdi, giden gitti. Yeni sipariş var. Üçüncü kattaki muhasebecinin sekreteri de yarım ekmek döner istedi, bak da olduysa bir koşu götür kızın siparişini…
Süreyya; siparişlerle çıkarken, Muhsin usta yine takılmadan edemedi;
—Dikkatli ol ha, yine çarpılma!
******************************
Süreyya muhasebecinin kapısını tıklatıp içeri girdi
—Pardon siparişleri getirdim.
Sekreter; kızdığını belli eden bir ses tonuyla
—Tamam; kapıyı tıklattın da, ben gir dedim mi? Ya uygunsuz bir vaziyette olsaydım. Dingo’nun ahırı mı burası, ayıp yaa!
Süreyya hem şaşırmış hem bozulmuştu, ‘zillideki havalara bak, vallahi hiç çekemem bu saatten sonra ya, hadi hayırlısı” diye geçirdi içinden.
—Haklısınız, affedersiniz.
—Affedersem bir daha yaparsın.
Süreyya ağır ağır kızmaya başlamıştı, içinden bir sabır daha çekti, siparişleri usulca masaya bıraktı. Kızgınlığı yumuşayan sekreter Süreyya’nın yüzüne dikkatlice baktı.
—Sen yenisin galiba.
—Yoo, buraya çok sipariş getirdim
—Allah, Allah adın ne senin bakayım
—Süreyya
Sekreter Süreyya’nın adını duyunca, aniden bir gülme krizine girdi. Kendini tutmaya çalıştı, başaramadı, gülme şiddeti daha da arttı. Süreyya gülme krizine girmiş sekretere bakıyor, olanlara bir anlam vermeye çalışıyordu. Sekreter gülme krizinin yavaşladığı bir sırada, eliyle paketi göstererek hesabı sordu;
—Ne kadar?
—Yedi buçuk lira
—On lira üzeri var mı?
Süreyya on lirayı aldı ceplerinde para üstü aramaya başladı. Bu arada, sekreter kesik kesik gülmeye devam ediyordu; Süreyya ya döndü,
—Yahu Süreyya kız ismi değil mi?
Dedi ve tekrar gülme krizine girdi.
Bu arada Süreyya cebinde bir demir beş lira buldu, parayı; yazı tura atar gibi işaret parmağı ile başparmağı arasına sıkıştırıp sekretere “yakala” dedi.
Sekreterin gülmesi kesildi, Süreyya son kez konuştu
—Üstü kalsın!
******************************
Yağmurlu bir akşamüzeri; kelli felli bir adam, şuh aynı zamanda şık sayılabilecek bir kadın ,lüks bir restorantın kapısından içeri girdi. Restorantın şef garsonu kendilerini büyük bir hürmetle karşıladı…
— Ooo Süreyya Bey buyurun efendim hoşgeldiniz, buyurun.
Süreyya Bey aynı samimiyetle karşılık verdi
— Hoş bulduk Füruzancığım, rezervasyon da yaptırmamıştık ama yerimiz var değil mi?
—Ne demek efendim…
Çift yerlerine otururken kadın adama döndü;
—Şekerim dikkat ettin mi garsona? Bir garson için ne garip bir ismi var değil mi?
İsmet BABAOĞLU
YORUMLAR
sizi ilk defa okuyorum.
bu nasıl oldu bilemedim ama ne çok şey kaçırmışım...
kurgu tek kelimeyle mükemmel..
giriş gelişme sonuç tek kelimeyle mükemmel.
ehh artık bundan böyle isminizi gördüğüm her yazınızın izinde olacağım..
sevgiler ismet bey..
galiba birazda hemşehrim oluyorsunuz.
vallahi kıyak geçemem.
Tasvirleriniz sayesinde mekanı gezmiş kadar okudum. Kusursuz bir yazı okuttunuz. Herkes diyeceğini dediği için banada herkesin dediği gibi...
geriye bana güzel kaleminizi kutlamak kalıyor....
saygılarımla....
Ağyar
Selamlar, saygılar
DİLEK YILDIZI
selamlar saygılar...
DİLEK YILDIZI
yemekte okumakta bahşişte bende kalsın edeplice...aziz dostum bol bahşişler dilerim sana...
Ağyar
Çıkarken fark ettim, ortada büyük bir yanlış anlama var. Bahşiş vermek veya almak niye ayıp veya "edepsizce" bir hareket olsun. Bahşiş verdiniz derken mecazi manada beni onore ettiğinizi vurgulamak istemiştim.
İnternete okuduğum bir hikayeyi sizede anlatayım, ondan sonra nasıl düşünürseniz düşün, karar sizin...
"Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:
'Çikolatalı pasta kaç para ?'
'50 Cent.'
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
'Peki, Dondurma Ne Kadar ?'
'35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit
geçirebilirdi ki... Çocuk parasını bir daha saydı ve 'Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi.
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı
temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden.. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu.."
Bahşiş vermek küçük ama asil bir harekettir.
Ben genede yanlış anlaşılmaya sebep olduğum için özür dilerim. Benden bu kadar :-(
DİLEK YILDIZI
çok hassas adam değilim ama hem öykünü hem yorumunu iyi değerlendirirsen o zaman daha iyi anlarsın...yorumumda saygısız nirşey yaptıysam bana bahşiş bırak yazına göre bende sana bahşişi iade edeyim...ki ben rast gele okuyan biriyim yerine göre cebimdeki paraya göre okurum...ben bu çorbayıda içmemiş olayım parada vermemiş olayım üstünü altıda burda kalsın kardeş....
affet yanlış lokanta yanlış yazarı okudum galiba....
İstanbul'da malzeme bol.
Yaşamak hem zor, hem de çok kolay.
Çağa ayak uyduramayanlar hiç mi hiç gitmesin.
Hele hele dürüstlük taslayanlar.
Mükemmeldi yine.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Ağyar
Arayı nasıl açmışsam artık "25 Kasım 2011". Yuff bana . Özür diliyorum.
Değerli yorumunuz için çok teşekkürler,
Selamlar, saygılar
Sevgili Hemşerim nice sonra tekrar aynı yazını okudum ,oysa ki isminizi çevrimiçi görünce dedim üstad yeni bişeyler paylaşatı ama nerdeeee yanılmışım :(
yeni paylaşımlar bekliyorum aynı hikayeyi dinlemekten bıktı çevremdeki arkadaşlar hangi hikaye diye düşünüyorsun şimdi :)))
Tabikii Altarnatif tıp :)) O kadar cok anlattım ki onu dinleyenlerr soruyor gerçekmi diye . Her yazınız MUHTEŞEM ! ama benim gözdem Altarnatif tıp .Yazılarınızın arasındaki tek taş pırlanta ,anladınız siz onu :)))
ÖZLEDİM SİZİN KALEMİNİZİ OKUMAYI !
SEVGİ VE SELAM İLE...
Ağyar
Özlenmek gurur verici bir duygu, bir kez daha teşekkürler, eksik olmayın. Yeni paylaşımlar için "kısmet" diyorum
Selamlar, saygılar.
Bu arada terliklerde çok şirin :-)
Sevgili İsmet:
Yazığın yazı kadar övgü yazmıştım.
Hemşehri olduğumuzdan değil hak ettiğin için.
Fakat yanlış tuşa basınca uçti. Bidaha yazamam kusura kalma. Nette bir yerde karşına çıkarsa şaşurmayasun.
Herkes okusun.
Başka bir şey demiyorum.
Selam ve sevgiler.
Engin Tatlıtürk tarafından 6/30/2011 8:49:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
Senin canın sağolsun değerli hemşerim. Kendine iyi bak
Selamlar
Tebrikler güne gelen öykünüze, selam ve saygılar.
Bunu saymayız, yeni yazılarınızı tez zamanda bekleriz!
Ağyar
Tekrardan teşekkürler, değerli Paşa'lı hemşerim.
Saygılar, selamlar
Ağyar
Şeref verdin ya o yeter, müsterih olabilirsin :- )
Eyvallah dostum, çok sağolasın
Saygılar, selamlar
kutlarım çok güzeldi....sonunu merakla bir solukta okudum...okumaya tutkun biri olarak.. çok güzel bir hikayeydi...diyorum
beğeniler bırakıyorum sayfanıza...
saygıyla kalın
Ağyar
Beğenileriniz için çok, çok teşekkür ediyorum. Okuma tutkunuz daim olsun, bitmesin
Saygı bizden, selamlar
Muhsin (Muhlis), Yeliz ve Şerafettin. Bu isimler de beni Sürayya gibi daldırdı; ama bir farkla. O geleceğie, bense geçmişe dalıp gittim. Bir yerlerden Mithat ve Rıdvan çıkacak diye bekledim ama olmadı.
Şerafettin Beyin gelişiyle hikaye çok güzel bir istim yakalıyor. Sonrası akmış, gitmiş. Tebrikler.
Ağyar
Değerli kalem “İlhanfena Filkemal”, pardon çok özür dilerim, sayın “İlhan Kemal” diyecektim dilim sürçtü :-)
Evet kast ettiğiniz gibi, Pazartesi Fırt, Çarşamba Çarşaf, Cuma ise Gırgır”.Hanı nerdeyse “Otuz iki kısım tekmili birden” misali. Sonra birer birer devalüe edildiler tabiri caizse.
Hoşgörün lütfen, sanırım bu sulusepken tavrım o günlerden yadigâr.
İlginiz ve beğenileriniz için çok teşekkürler.
Saygılar, selamlar
Ben daha çok Zekeriya'ya acıdım...Çok yolu var daha Süreyya'ya ulaşmaya...Tebrikler akıcı ve güzel bir anlatım...Selam ve muhabbetle kalınız...
Ağyar
İlginiz ve beğenileriniz için çok teşekkürler.
Bilmukabele,
Saygılar, selamlar
adam arkasından kendi kendine usulca fısıldandı “Allahın kerizi”
Iste bunlar gibilerin bogazindan gecen her lokma haram olsun.
Allahin kerizleri iste bu uyanikim sananlar aslinda ama yavas yavas anlarlar.
Birden yutarlar ama yavas yavas hesabini öderler.
Süreyya evet bir Süreyya da burada var Allah biliyor ya ben de gülüyordum onu görünce.
Anneme derdim ya anne Süreyya kiz ismi degil mi ?
Annem de; aaa sus ayip derdi ailesi bizim orali...
Cok güzeldi cok acidan bakilacak bir yaziydi
Yüreginize saglik ve tebrikler
Sonsuz saygimla
Ağyar
Aslında “isim” sembol olsa da, fark ettiğiniz gibi başka kapılarda aralık bırakmıştım. Gözünüzden kaçmamış, tebrikler ;- )
İlginiz ve beğenileriniz için çok teşekkürler
Saygılar, selamlar
Ağyar
Çok teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
( Zaten başarılısın, hani nazar almayasın babından)
Eksik olma kardeşim.
Saygılar, selamlar
sevgili ismet bir gelir pir gelir...özletmeyide çok sever...bu sayfaya giren bu kalemin tiryakisi olur...her yazıya yorum yazmaz yazınca yazıyı gölgede bırakır........eee bu kardar yağcılıkta yeter gardaşım....uzak kalma....güne düşmek bu kalemin hakkı seçki kuruluda işin güzelliğini her daim gösterir saygılar
Ağyar
Mazeretim var asabiyim :- )
Gel sen gene “özletmeyi de çok sever” deme ağabey, gözünü seveyim.
Eyvallah ağabey çok çok teşekkürler
Saygılar, selamlar
Hayranlıkla okudum.Çevre ve mekân tasvirlerinizdeki detayın yanı sıra kişilerin davranış ve konuşmalarından kimliklerinin deşifresini okura öyle güzel açtırıyorsunuz ki.Süreyya' yı tanımak büyük keyifti.
Gönül emeğinizi tüm içtenliğimle kutlarım.
Selam ve hürmetlerimle.
Ağyar
Alakanız ve beğenileriniz için ayrı ayrı teşekkür ediyorum, eksik olmayın efendim
Saygılar, selamlar
İsmet Bey güne gelen güzel yazınızı tebrik ederim. Saygı ve selamlarımla...
Ağyar
Selamlar
Bir geldiniz pir geldiniz İsmet Bey bir daha bu kadar ara vermeyiniz. Bizi bu güzel yazılarınızdan mahrumetmeye hakkınız yok. Günün yazarını ve güzel yazısını kutluyorum.
saygımla.
Ağyar
Saygılar, selamlar
Ooooo İsmet Bey hoşgeldiniz. Özlettişniz yazılarıınızı. Yine muhteşem bir hikayeydi. Saygılar...
Ağyar
Saygılar, selamlar
Süreyyanın hayal dünyasına eşlik ettim/k...
uzun aralar veriyorsunuz daha sık gelin lütfen...
saygılar...
Ağyar
Saygılar, selamlar
Ağyar
Çok teşekkürler sayın "incidal" sağolun.
Saygılar, selamlar
Ağyar
Çok zor ama nasihatini dikkate almaya çalışacağım :-)
Saygılar, selamlar
Çok ara verdiniz, yazılarınızı özlemiştik İsmet bey, güzel bir öykü okudum kaleminizden.
İnsanlar hayal ettiği sürece mutludurlar, bazen de hayaller fazlasıyla gerçekleşir.
Öykünüzde olduğu gibi, Paşa'dan selam ve saygılar.
Ağyar
Saygılar
Vallahi erolabinin dediklerine aynen katılmakla beraber ayrıca bir kaç imla hatasını da görmezden gelerekten, hayran hayran okuduğumu da ilave etmeden geçemeyeceğim. Artık altı ay bununla idare ederiz....
Günümün favorilerinden biri her zamanki gibi...
Saygılar değerli abime...
Aynur Engindeniz tarafından 4/20/2011 9:20:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
Saygılar, selamlar
asran
:)))
Bir hafta boyunca her güne bir yazı "yazamazkiii yazamaz kiiii :) " diyerek gaza getirsek işe yarar mı acep :))))
Aynur Engindeniz
Birgün elbet sana da beğendireceğim yazdıklarımı. Nutkun tututalacağı günler de gelecek aha da buraya yazıyorum:))
Aynur Engindeniz
Ağyar
Sakın o teduğun karizma değil de "KERİZMA" olmasın :-)
Niye tersan; her ne kadar 125 kilo ile payaği payaği "ağır abi" sayılsam da o karizma teduğun pize 2 peden peyuk gelur, haberun olsun.
Değerli "asran"
Sizlerede selam olsun
Her iki dosta da saygılar :-)
Aynur Engindeniz
Kerizma ha...Ya sen yaşlanmazsın...
Çok yaşa inşallah.
Ağyar
Ee yaşın itibari ile hatırlamaman normal.
O değil de; (Esma Kahraman'ın kulaklarını çınlatmış olalım)
Sen şimdi "demir ikibuçuk lirayı" da hatırlamazsın.
Aynur Engindeniz
2,5 hatırlamadım ama:))
Ağyar
Yazı yüzünde sol tarafında bereketi simgeleyen buğday başağı sağ tarafında barışı simgeleyen zeytin dalı kabartması üstünte Türkiye Cumhuriyeti bayrağını simgeleyen ay yıldız bunların ortasında paranın değeri para birimi ve hangi yılda basıldığı rakamı bulunmakta.
Tura yüzünde şahlanan at üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk'ün askeri ünüformalı elinde mızrak olan kabarması ve etrafında Türkiye Cumhuriyeti yazısı bulunmakta.Büyük boy kenarı tırtıklı."
Kaynak: merkez bankası :-)
Yetmişli yıllarda bir çay bardağı ağzı kadar boyutları vardı. Seksenlerde çıkartılanların ebatları bir aspirin boyuna düşürüldü. Doksanlara varmadan mziye karıştı sanırım
Aynur Engindeniz
Ağyar
İlginiz için çok teşekkürler sayın "N.B.Ç." eksik olmayın
Saygılar, selamlar
Eveeettt...
Böylece bizim de söyleyecek ve söylenecek zamanımız ,tepsimiz geldiii..
Gel bakalım Ağyar efendiii...
Üst kısma baktın mı?
Bak ne yazıyor "Sizin Eleştiriniz" diyor.
E eleştirelim o zaman...
Fakat "Sizin Yalakalığınız "deseydi hakkıyla onu da yapardık.
Fakat "Eleştiriniz" demiş ya....
Oh Ya Rabbi Şükür...
Bir kere bu kadar kısa bir hikayeyi şekli olarak neden uzun göstermişsiniz.
Bir dakikada okudum desem yalan olmaz.
Ve okuduktan sonra da "ha bu neydi..aha o neydi" diyerek geri dönüp bakmadan eleştiri yapabiliyorum.
Bazı yerlerde kugusal hatalar yapılmış ( Oh beee!!)
Mesela Süreyya hayal alemindeyken çalışmaktan işemeye zaman bulamadığını söylüyor.Fakat tuvalet nerde diye de sormuyor.
Oysa ya tuvaleti sorması ya da altına yapması gerekmez mi?
Hele dalmış bir vaziyette ise..,Çalılıklara işemesi gerekmez mi ?
Bir de "vay köftehor" diyor.
Burada "köfte" ve "hor"'un ayrı yazılması gerekir.
Çünkü köfte etten yani kıymadan yapılırken "hor" nefeslen yapılan bir icraattır...
Balık baştan kokar kısmına gelince ...Ya balığın başı yoksa ???
( Ohhh buraya kadar iiyi gittik...)
Bir de "asayiş berkemal" derken ...ber ve kemal yan yana kullanılmış..
Üstüste olması gerekmez miydi..
Bir de garson binaya girince elinden yiyecekleri alan uyanık...
Baban Çay Kur'da çalışırken bir akrabası da babamla aynı fabrikada çalışırdı..
Bir akşam babamın akrabası kapıdan çıkınca bir adam önüne çıkmış..
Babama benzediğinden "Sen felanca mısın ?" demiş...
Babamın adını duyunca akrabası nutku iflas etmiş "Hıııı" diyebilmiş..
Adam benlen gel demiş..Yürümüşler yürümüşler...
Deniz kıyısına gelmişler...
Adam bizim akrabayı bir kayığa almış ..Denizde açılmışlaarrr..
Uzakta bekleyen balıkçı motoruna gelmişler...
Motora çıkmışlar..
Ha bu arada hiç konuşmamışlar...
Adam motora çıkınca "Sami dayiiii Geldi deduğun adam ne yapayiiiimm" demiş..
Sami dayı kaptan köşkünden kafasını uzatıp..."en iyilerinden bi tane yapun bakayiiim" demiş..
Biraz sonra büyük bir kasa balıkla motora binip kıyıya dönmüşler.
Akrabamız gece kapımızı çaldığında elinde bir kasa balıkla bize bakıyordu.
Rengi solmuş..
Öyle işte...
Çok hoş bir öykü okudum...
Elimden geldiğince de "Eleştirdim"
Muhsin Ustaya selamlarımı söylersin artık...
Kalmadı öyle ustalar..
Selam ve sevgilerimle değerli Ağyar..
erolabi tarafından 4/20/2011 3:51:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ağyar
Kısalta kısalta anca bu kadar oldu. Lüks restoranta bir gireyim dedim tam altı ayda çıktım. Bu yüzden esnaf lokantasından hiç bahsetmedim dikkat ettiyseniz. Oysa esnaf lokantasından, lüks restorantın en az iki misli yazı malzemesi çıkardı inan olsun.
Çişi gelen Süreyya değil Şerafettin Bey’di. O da ayak yapıyor zaten, sahiden değil, senin anlayacağın.
"Tiyer tedukleruni telafi ederuk Allahun izniylan, merak eylema, :-)".
Eyvallah değerli hemşerim, çok teşekkürler
Selamlar
erolabi
Ama çiş gelmişse bi kere..
Sal en yakın tekere .... Demiştir İsmat Paşamız..
Milli şefimiz...
Saygılarımı sundum.
Para olduğu zaman ismin bir hükmü kalmıyor anlaşılan..
Ye kürküm ye politikası..
Süreyyanın hayal dünyası..
Tebrikler..Birsıfırlık anlatım..
Ağyar
Eyvallah Sayın “SULTAN HÜRREM” ilginiz için çok teşekkürler
Saygılar, selamlar