- 1247 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İslam dünyası nereye gidiyor ?
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler, aslında birbirlerinin dostu, müttefikidirler, birbirlerinin haklarını menfaatlerini korurlar. Eğer siz de, öyle ittifaklar yapmaz, haklarınızı ve menfaatlerinizi koruyacak teşkilât ve otoriteye sahip olmaz, kamu görevlerini icrada müslümanlara yetki vermezseniz, ülkede, yeryüzünde temel hak ve özgürlükler tecavüze mâruz kalır, baskı, zulüm ve işkence doğar, büyük bir kargaşa ve dengesizlik baş gösterir.(ENFÂL SURESİ - 73.AYET)
Cahiliye toplumunun üyeleri bireysel davranmazlar. Aksine organik bir yapı gibi hareket ederler. Varlığının ve oluşumunun tabiatı gereği cahiliye toplumunun üyeleri onun varlığını ve rejimini korumak için harekete geçerler. Çünkü onlar, doğal olarak ve hükmen birbirlerinin koruyucuları, dostlarıdırlar. Bu yüzden islâm, kendine özgü özelliklere sahip başka bir toplum olarak belirmenin dışında cahiliye toplumuna karşı koyamaz. Ancak bu yeni toplum daha köklü, daha sağlam ve daha güçlü olmalıdır. İslâm, birbirlerine dost olan fertlerden oluşan bir toplumla cahiliyeye karşı koymadığı zaman, cahiliye toplumu müslüman fertlere baskı yapmaya, onları dinlerinden döndürmeye çalışacaktır. Çünkü müslüman fertler dayanışmalı cahiliye toplumuna karşı koyamayacaklardır. İslâm var olduktan sonra cahiliyenin ona üstünlük sağlaması sonucu tüm yeryüzünü fitne ve kargaşa kaplayacaktır: Cahiliyenin islâma üstünlük sağlaması, kulların ilahlığının Allah’ın ilahlığını ortadan kaldırması ve insanların tekrar kulların kulu olmasıyla yeryüzünde bozgunculuk meydana getirecektir. Kuşkusuz bu, en büyük bozgunculuktur.
"Eğer aranızda bu sıkı dayanışmayı gerçekleştirmezseniz, yeryüzünde fitne ve büyük kargaşa çıkar."
Bundan büyük korkutma ve bundan etkin sakındırma olmaz. Varlıklarını tek bir dostluğa, biricik bir önderliğe sahip hareketli ve organik bir toplum esasına dayandırmayan müslümanlar, kişisel hayatlarında sorumlu olduklarının dışında, Allah’ın katında, yeryüzünde çıkan fitneden ve kopan büyük bozgunculuktan da sorumludurlar.
Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. İlâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasûlüne, onun sünnetine, sizden olan ülülemre, İslâmî düzeni yürüten yetkililere, uzmanlara itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman ediyorsanız eğer, Allah’a, kitabına ve Rasûlüne, sünnetine başvurun. Bu daha hayırlı ve doğuracağı sonuçlar bakımından daha güzeldir.(NİSÂ SURESİ - 59 .AYET)
Bu kısa ayette yüce Allah, bir yandan imanın şartını ve İslâm’ın tanımını açıklarken aynı zamanda müslüman toplumun temel düzenini, egemenliğin dayanağını ve siyasî otoritenin kaynağını belirliyor. Bu saydıklarımızın tümünün başlangıç ve bitiş noktası şudur: Hükümler sırf yüce Allah’tan alınacaktır. Kuşaktan kuşağa ve toplumdan topluma değişen sosyal hayatın dalgalanmaları sırasında ortaya çıkacak olan ve haklarında Kur’an’da ve sünnette kesin kanıt bulunmayan; kendileri ile ilgili değişik yargılar, değişik görüşler ve farklı yorumlar ileri sürülen ayrıntılı meselelerin çözümü yüce Allah’a havale edilecek; böylece farklı akılların, farklı görüşlerin ve farklı yorumların hakemliğine başvuracakları değişmez bir ölçü, oynamaz bir kriter elde edilecektir.
İnsan hayatına ilişkin büyük-küçük, önemli-önemsiz her konuda, her meselede "egemenlik", hüküm verme yetkisi sırf yüce Allah’a aittir. Yüce Allah bu amaçla bir şeriat belliyerek onu Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine dökmüştür. Sonra bu Kur’an’ı insanlara anlatacak bir peygamber göndermiştir. Bu peygamber "havadan konuşmuyor". O halde O’nun sünneti (sözleri ve uygulamaları) yüce Allah’ın şeriatının bir parçasıdır.
Yüce Allah’a itaat etmek zorunludur. Şeriat ortaya koymak O’nun ilâhlığının en belirgin özelliklerinden biridir. O halde O’nun koyduğu şeriatın uygulanması, yürürlüğe konması zorunludur. Mü’minler öncelikle yüce Allah’a itaat etmekle yükümlüdürler. Arkasından Peygambere itaat etme yükümlülüğü gelir. Çünkü Allah’ın elçiliği, Allah’tan aldığı mesajı kullara iletme sıfatını taşıyor. Bu sıfatı yüzünden O’na itaat etmek, O’nun aracılığı ile bu şeriatı göndermiş olan Allah’a itaat etmenin vazgeçilmez gereği, bir uzantısıdır. Ayrıca Peygamber, sünneti aracılığı ile bu şeriatı açıklıyor. Buna göre O’nun sünneti, O’nun hükümleri ve direktifleri uygulanması zorunlu olan şeriatın ayrılmaz bir parçasıdır. İmanın varlığı ve yokluğu bu itaatin ve bu uygulamanın varlığına ya da yokluğuna bağlıdır. Bunun böyle olduğunu yukarda okuduğumuz ayetin şu şart cümlesi söylüyor:
"Eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız..."
Üçüncü derecedeki zorunlu itaat merci olan devlet yetkililerine (Ululemr’e) gelince okuduğumuz ayet bunların kimliğini açıkça belirliyor. Okuyalım:
"... Ve sizden olan devlet yetkililerine itaat ediniz."
Yani bu devlet yetkilileri bu ayette açıklanan iman şartını ve İslâm tanımını kişiliklerinde gerçekleştirmiş müminlerden olacaklar. Bu ayette açıklanan iman şartı ve İslâm tanımı -bildiğimiz gibi- şu ilkeleri içerir: Yüce Allah’a itaat etmek, Peygambere itaat etmek, ilke olarak egemenliği ve insanlar için yasa koyma yetkisini sırf yüce Allah’a tanımak, çözümlerini kesin kanıtlara bağladığı meselelerde O’nu tek hüküm kaynağı bilmek; bunların yanısıra haklarında kesin kanıt bulunmayan ve insanlar arasında farklı görüşlere ve yorumlara yol açan meseleleri de O’na havale etmek, bu meseleleri nassların genel ilkeleri ışığında çözmeyi benimsemek.
Okuduğumuz ayet, yüce Allah’a ve Allah’ın elçisi olması gerekçesi ile Peygamber’e itaat etmeyi temel ve asıl görev sayarken devlet yetkililerine itaat etmeyi Allah’a ve Peygamber’e itaat etmeye bağlı bir görev kabul ediyor. Nitekim cümlenin söz edilişinde yüce Allah’tan ve Peygamberden önce "İtaat ediniz" emrine yer verildiği halde devlet büyüklerinden önce bu emir anlamlı kelimeye yer verilmiyor, buradaki emredicilik anlamı "ve" bağlacı eki ile ifade ediliyor. Böylece devlet yetkililerinin "sizden" olmaları, iman şartının ve İslâm tanımının kapsamı içinde bulunmaları belirtildikten sonra bu sözdizimi yolu ile onlara yöneltilecek itaatin Allah’a ve Peygamber’e itaat etmeye dayalı olduğu bir daha vurgulanmaktadır.
Bütün bu kayıtlamalardan ve belirlemelerden sonra şu sonuç ortaya çıkıyor. "sizden" olan devlet yetkililerine yönelik itaat, yüce Allah’ın şeriatı ile, haram olduğu nassla kanıtlanmayan ve tartışma konusu olup da şeriatın ilkelerine vurulduğu takdirde haram olmadığı sonucuna varılan direktifler ile sınırlıdır. Öte yandan sünnet. bu itaati kesin ve net bir şekilde belirliyor.
Nitekim sahabilerden Ameşin bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"İtaat, İslâm’a uygun emirler içindir." (Buhari, Müslim)
Sahabilerden Yahya el-Kattan’ın bildirdiğine göre de Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Müslüman, günah işlemekle emr olunmadıkça aldığı emre -hoşuna gitse de gitmese de- uymakla, amirlerine itaat etmekle yükümlüdür. Fakat eğer günah işlemekle emr olunursa bu emre uyması, itaat etmesi söz konusu değildir." (Buhari, Müslim)
Bu arada sahabilerden Ümm-ü Husayn’ın bildirdiğine göre Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
"Başınıza bir köle bile geçirilse, sizleri Allah’ın kitabı uyarınca yönettiği sürece, sözünü dinleyiniz, kendisine itaat ediniz." (Müslim) Böylece İslâm, her müslümanı gözetleyici, denetleyici bir koruyucu konumuna getiriyor. Müslüman Allah’ın şeriatının ve Peygamberinin sünnetinin koruyucusu, nefsinin ve aklının denetleyicisi, dünyaya ve ahirete ilişkin geleceğinin denetleyicisidir. İslâm, müslümanı çobanı tarafından ne tarafa sürülürse o tarafa giden, çobanının keyfine uyan, boyun eğen bir hayvan sürüsünün üyesi durumuna düşürmüyor. Çünkü sistem bellidir, itaatin sınırları bellidir. İtaat edilecek olan şeriat, uyulacak olan sünnet birdir; birden çok olması, farklılıklar arz etmesi ve uygulayıcı olan ferdi tereddütler içinde bocalatması söz konusu değildir.
Adem Armağan
Kaynak: www.sevde.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.