Eskiden biz...
Bir sayfayı açıyorum...
Karşımda kıpır kıpır gözlerle bana bakan küçük yaramaz çocuklar diziliyor.
Ellerindeki sapanlar ateşe hazır bekliyor.
Suratlarının bir kısmı kir,ağız ve burun çevrelerinde yapışıp kurumuş ve yer yer kirlenmiş sümüklerden seçebildiğim kadarıyla en soldaki bekçi ’nin oğlu Niyazi,yanındaki Timur.
Niyazi her deliğe girip çıkar, bir yere bir şey düşünce hemen Niyazi çağrılır.
Timur sessiz ve ispiyoncu.
Korkaklığından öyle davranıyor.
Babası içki içip muhtemel yaramazlıklarını da hesaba katıp hemen her akşam bir posta dayaktan geçiriyor Timur’u.
Pencere camlarına başlarımızı dayayıp onun avaz avaz mahalleyi inleten çığlıklarını dinliyoruz.
Sabahleyin biz sormadan o " Babamla akşam şakasına savaş ettik,oyunlar oynadık,yaaa ne sardı bilseniz " diyor.
Boynundaki morluklar şakasına savaştan kalma olduğundan aldırmıyor gibi görünüp kazağını açıp gösteriyor.
Onun yanındaki uzun İlyas...
Pervin Hemşirenin çöplerine musallat olan o işte.
Bizi de yoldan çıkarır diye annelerimiz onunla arkadaşlık etmemizi yasaklamıştı ya.
Kim takar.
İlyas bize akide şekerleri getiriyor.
Kağıda sardığı akideleri nereden bulduğunu söylemiyor.
Sadece " Oğlum ben hususi yaptırıyorum.Yoksa bu zamanda bu kadar şahane akideyi vermezler iki buçuğa" diyor.
Haklı.
Vermezler en az iki buçuğa da sende de iki buçukluk hiç gören oldu mu?
Diyemiyoruz tabi.O zaman kızıp ya kulaklarımızı çekiyor ya da daha fenası bacaklarımızın arasını avuçlayıp sıkıyor, çok kuvvetli olduğundan kurtulamıyoruz.
Sadece o sıktıktan sonra biribirimize "hemen işe..hemen işe " diyerek hissedilen dayanılmaz acıyı bir nebze olsun azaltıcı yollar öneriyoruz.
Mitat bizden biraz büyük olduğundan gündüz sinemaya gidebiliyor.
Sinemadan çıkınca da bizim yanımıza koşup,Arzu Okay’a Ali Poyrazoğlu’nun yaptıklarını en ince ayrıntısına kadar anlatıyor.
En ince ayrıntısına kadar anlattığına sonradan vakıf oldum.
Yoksa o zamanlar bilemezdik tabi.
Sadece o anlatırken "iğğğğğğğğ","ööğğğğğğğğğğkk" diye sesler çıkarır yapılanların iğrençliğini,anlamsızlığını gereksizliğini belirtirdik.
Bir de Mitat yoldan geçen kızları gösterip bize elbiselerin altındaki organların hangi mahallerde olduğunu anlatırdı...
Şaşırıdık !
İlyas yıllar sonra bize getirdiği akideleri pervin Hemşirenin çöpünden aşırdığını ve aslında ağda olduğunu söyleyince,çürüyen dişlerimin beni ne büyük bir felaketten kurtardığına şükrettim.
İyi ki dişlerim çürümüştü ve iyi ki akide dişlerimiz ağırmasına sebep oluyordu.
İnşallah.
Bir de Mikayil vardı . Aslında adı nüfusta Mikail olarak kaydedilmişse de biz ona dilimizin üzerinde yağ gibi kayıp giden "Mikayil" derdik.
Mahallede ölen kedi köpek,sıçan,böcek ne varsa ona götürürdük.
O da hayvan cesetlerini annesinden aşırdığı bezlere sarıp,kazdığı küçük mezarlara gömerdi.
Biz mahallenin çocukları da mezarın etrafında dizilir ellerimiz iki yana açık vaziyette tören boyunca "Allahım sen bu rağmetli kediyi cennetine al" diye dua eder iki dakikada bir yüzümüze sürerdik...
Zafer hayal dünyasından ara sıra çıkıp oyunlara dahil olsa da kendini kaybedip birden uzayın boşluklarına kayabilecek bir tip olduğundan herkes tarafından takımda istenmeyen çocuk.
Deliliği babasından geliyor diyenler var.
Bilmiyorum.Babasının bir binanın tepesine çıkıp elindeki kağıdı yukarıya uzatıp "meleklere mektup verdim" dediğini anlatırlardı kadınlar yaz günlerinde çekirdek kabuklarıyla doldurdukları merdiven başlarında.
Ben onların yalancısıyım.
Bir de Ramazan vardı ki....her oyunda kavga çıkarır dayak yer sonra da v-evlerine koşup annesinin elinde geri döner,annesi de hepimize elinden eksik etmediği ince fındık sopasıyla dalardı.
Ayhan sarı suratlı,çiyan kafalı bir çocuktu.Hangi konuda konuşursak o konuda babasını işin içine sokardı.
Uzay gemilerinden bahsederdik "babamın uzay gemisi vardı,battı" derdi.
Arabada bahsetsek,yarış arabalarından "babamın vardı,sattı" derdi.
Bir gün öğrendik ki bir kısmı doğruymuş.Uzay gemisi olan kısmı değil...
Babasının iki ev açtığı manitası varmış.Yani iki cici annesi varmış Ayhan’ın.
Burhan çalıkafaydı,saçları çalı gibi dururdu kafasında.sarsalak bir çocuk olmasına rağmen güzel gözlü kızkardeşinin hatırına bizim eve gelmelerine ve Burhan’ın oyuncaklarımı kırmasına müsaade ederdim.
Ayakları babası gibi tuvalet kokardı.
Şimdi bilmiyorum nasıl kokuyordur.
Merak da etmedim.
mahallenin en azgın köpeklerinin yanından dolaşarak geçtiği Hasan şimdilerde bir partinin ilçe başkanlığını yapıyor.
Bir de Uğur vardı,uyanık Uğur.
O her zaman bizim eve gelir yer içer uyur uyanır ,oyuncaklarla oynar,hatta oyun sırası için kavga eder,zırlar,misafir olduğu için sesimi çıkarmazdım.
Biliyor musunuz,ben Uğur’lara hiç gitmedim.
Bir kez bile onlara oyun oynamadık.hep bizde,hep bizde.
Yunus fırlamaydı.her on kasımda öğretmenimiz bizi sıranın önüne alır "Hadi bakıym beni mağcup etmeyin" derdi.
Biz de Yunus ile program başlayınca tükürüklerle gözlerimizi ıslatır saatlerce ağlıyormuş numarası yapardık.
Öğretmen de diğer öğretmen ve velilere bizi gösterir " Ay Maşşşşalllhhhh.mmmmşallahhhh" sesleriyle de o da biz de havalara girerdik.
Bir Oya vardı,beyaz bir kostümü vardı onu giyer bahçeye gelir " hadiii Pambuk prensescilik oynayalııımm" derdi.
Tabi ki Pambuktan Prenses hep o olurdu.
Ben genellikle boyum itibariyle yedi cücelerden sıranın son kısmında kalanlardan olurdum.
Bir kez bile Beyaz atlı Prens olamadım.
Bu yaştan sonra da ....
İşte çocukluk resmimden bir kare ..
Hepimiz çocuk olduk.
Güzeldi be...
YORUMLAR
Okuyan herkes bizde şöyle yada böyle yapardık demiştir.O zamanlar büyümek için sabırsızlanır, biri büyümüş dedi mi çok hoşumuza giderdi.O günlerin kımetini bilmezdik.şimdide özlemle anıyoruz. Nedense bende kimsenin evine gitmezdim ve hep bize gelirlerdi.Tabi annem kekler börekler ikram edince gelmezler mi?Yine gülümseterek düşündürdünüz...
Selamlar
erolabi
Daha çok oyunlar oynardık birbirimizle..
Daha çok ellerimiz çamurlanırdı..
Şimdi çocuklar arkadaşlarını küçük bir makineye terk ediyor..
Eski tadlar kalmadı
Selam ve saygı ile.
Hayatımızın en saf, en masum zamanları. Bir daha olamayacağımız / olamadığımız kadar...
Zenginimiz, fakirimiz yoktu...
Neredeyse, bir örnek giyinirdik, hepimiz...
Kağıda srılmış, akide şekerini yer...
Mabel sakızı çiğnerdik...
Topaç çevirir, çelik çomak oynar, meşe toplardık...
Sözün kısası; Çocuktuk...
Saygılar, selamlar...
erolabi
Şimdi çocuklar makinelerle dost oluyor..
hazır yemekler yiyor...
Bizim zamanlarımız daha basit ve tatlı idi..
Daha dediğiniz gibi masum ve sıcak..
Selam ve saygı ile..
Güzelmiş bee.:) Valla gözümün önünde hepsi şöyle bir geçti ..
Erol abim be iyiki seni tanımışım..
Ömrüne Rabbim bin kat daha bereket versin.
Yüreğine ve ayağına zerrece keder değmesin..
Valla bana kızarsın diye yalakalık yapmıyorum.:))
Benim sayfama gelmemiş olmana niyeyse sevindim bugün...))
Aradığınız Sultana şu an ulaşılamıyor erolabi ..dıtt dıttt dıtııddddııııtttt...)))
erolabi
Yorum yazacaktım aslında da ...
Yoğunluk oldu birden..
Beğendim de yazını..
Selam ve saygı ile