- 1845 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VER ELİNİ ŞANLIURFA
Okulumda okumaya çok önem veren birisiyim. Okumaya okutmaya hasret duyan bir öğretmen, Her yerde herhalde ve her fırsatta okuma ve okutma ile bir şeyler paylaşan, özünden bir duyguyu aktaran bir öğretmen. Öğretmenin tam istediği gönlünü doyurabilecek bir il. Eskişehir eğitim konusunda seviye olarak çok yüksek. Odun pazarı ilçe milli eğitim müdürlüğü olarak bir kitap kampanyası düzenlendi. Hazırlıklar yapıldı. İlçe okullarına duyuruldu. Her okul kendine göre götürülecek eserleri hazırladılar. Kolilere doldurdular. Bazıları o kolilerde kitap var diye düşünebilir, evet kitap var ama ben öyle düşünmüyorum. O koliler de duygular yüklüydü, Sevdalar yüklüydü, en önemlisi de Büyüklerimizin başaramadığı, minik gönüllerin başardığı kendisinde olanı bir başka minik kardeşiyle paylaşma duygusu yüklüydü. Seyahate çıkacaktık. Yükümüz; Sevda, yükümüz; Duygu, Yükümüz; İlim irfandı. Bir tır dolusu sevda vardı. Bir tır dolusu sevgi götürecektik, minik yüreklerden.
TIR kendi ellerimizle yükledik. Kendi ellerimizle hassas bir şekilde sevgiyle yerleştirdik kolileri. Resimler çektirdik, TIR’ın yanı başında şakalaşmalar, espiriler, hokkabazlıklar, Sanki bu duygu yüklü tır bizi çocuklaştırmıştı. Her üzerindeki bürokrat havasını atmış şimdiden minik yüreklerin tasarrufunun esiri olmuştu. Çok anlamlı bir gündü. Bu gün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı. Dünyanın gıptayla baktığı lider Mustafa Kemalin Tüm dünya çocuklarına armağan ettiği bayram günüydü. Herkes sevinçli, herkes mutlu, ama Talip Hoca, biraz korkak biraz tereddütlüydü. Çünkü yolda ayakları şişecekti, ağrı çekecekti. Tüm hazırlıklar bitti, TIR yola çıktı ver elini urfa.
Akşam bavulumuzu hazırladık. Kıran tuvalet olmalıydık. Ona göre giysiler seçildi.43 yıldır vedalaşamadığım kravatımı almayı ihmal etmedim. Akşamın geç saatlerinde bizi götürecek minibüse vardık güzel bir araba diye geçirdim içimden, Kurnazlık geldi içime kemirip duruyor, öne oturma yol akarken gözlerimi yorar diye
,arkada olursam arabadan rahatsız olurum diye
Yenemedim bu içimdeki canavarı önün arkasına oturdum. Herkes geldi. Başlangıç çizgisinden hareket edildi. Finiş evet sevgiye varış, yardıma varış sevdalara varış ti bu. Evet, ben çok heyecanlıydım. Belli etmesem de öyleydi. Belli edersem yol arkadaşlarım benimle dalga geçerler diye düşündüm. İsmail hayırlı yolculuk, Hasan hocam hayırlı yolculuk, Müdürüm hayırlı yolculuk dedim. Espri olsun diye, arabanın arksından su döken var mı? Arkadaşlar dedim, gülüştük. Eskişehir’i çıkarken Allah’a ısmarladık. Ey Eskişehir diye el salladım. Ben şimdiden çocuklaşmıştım. Muziplik yapmak âdetimdi. Gece idi Arabaların hızla geçen ışıkları hem cümbüş hem de yorucu, göze saplanan ışık okları, sabaha karşıydı, galiba Bala’da gözlerimi açtım. Evet, Ankara Bala’ya gelmiştik. Sigara tellemeye indik. Ben çok sigara içerdim, Günlük üç paket, şu anda hayret ettiğinizin farkındayım, ama tevatür değil ama inanın öyle. Napalım ne yazık ki öyleydi. Şimdi mi? İçmiyorum. Nasılda bir oh çektiniz. Evet, bende oh çektim. Çok şükür. Haykırabilirim içmiyorum! Memleketimin güzel bir şehri Kırşehir orada bir çorba içme fikrini attım arkadaşlara. Rağbet görmedi, çocuk diye beni gale almadılar. Miden de çocuklaştı dediler. Sustum. Gurubun rehberi, Muhittin bey hiç tolerans tanımıyor. Çorbayı Kayseri’de içeceğiz dedi. Yaklaşmıştık Kayseri’ye. Erciyes sivri ucunu göstermişti. Hafif dumanlıydı. Güzel görünüşünü göremeyeceğim diye üzülüyordum. Yaklaştıkça heybeti artıyordu. İçimden şiir yazmak geldi. Bir kâğıt kalem dörtlükleri sıraladım. Şiirimi sizlerle paylaşayım mı? Evet, evet paylaşmalıyım.
ERCİYES
Sabah güneşi ihtişamı ile görünmek üzere,
Misafirini bekliyor, süslenmiş Erciyes.
Eteklerinde saygıyla eğilmiş tepeler,
Güneşe karşı gülüyor Erciyes.
Yaklaştıkça ihtişamı artıyor, heybeti de,
Kucaklamış Kayseri ’yi, tutmuş elinden Erciyes.
Bize bakıp gülümsüyor, nazlı bir eda ile
Bağrından billur gibi suyunu akıtıyor Erciyes.
Talas’tan kıvrım kıvrım tırmanan yollar,
İkramını sunuyor, güzelliklerini de Erciyes.
Bir tarafı Kayseri, bir tarafı Niğde,
Her ikisine de cömert nimetlerini sunuyor Erciyes.
Gerçekten çok ihtişamlıydı. Erciyes’i hiç böyle görmemiştim. Sanki beyaz gelinliğini giymiş, bir gelin gibi süzülüyordu. Hemen cep telefonumu çıkardım fotoğrafını çektim. Telefonun sesi herkesi mahmurluktan uyandırdı. Yine ne yapıyorsun diyenler oldu. Ne uyuyorsunuz, şu güzelliğe bakın diye haykırdım. Ama herkes etrafına bakınıyordu. Erciyes’e bakan yoktu. Hani nerde, güzel olan ne diyenler oldu. İşaret parmağım ile Erciyes’i gösterdim. Bütün gözler o tarafa doğru döndü. Baktılar, baktılar büyülendiler. Yol miskinleri uyanın diye bağırdım. Gülüştüler.57 yaşında çocuklaşmıştım. Kayseri ye girmek üzereydik. Bizi yolda karşılayanlar oldu. Kahvaltı yapacağımız bir okula götürdüler. Çok misafir pervermiş. Kahvaltıda bir kuş sütü eksik, mübarek. Kapsamlı bir okul. İlk konak yerimizdi. Kahvaltıdan sonra Kayseri’yi gezmeye çıktık. Duaların kabul edildiği DEV ALİ türbesine gittik. Aman Allah’ım bu ne ihtişam. Güzel bir mekân. Birçok insanın ziyaret ettiği mescid’te el açıp dua ettik. Selçuklulardan kalma tarih kokuyor, estetik, mimari mükemmel.
Oradan Şehri elektronik bir şekilde tanıtan Kadir Has’ın yaptırdığı binaya gittik. Kentle ilgili bilgiler aldık. Harika bir şehir Kayseri. Yolları çok geniş, geliş ve gidişleri ayrı ayrı tramvay yollarını dahi çimlendirmişler. Helal olsun. Ülkemin bu kadar güzel şehirleri var demek ki. Öğle üzeri kervan yolda gerek diyerek, düştük yola.
Yüküm umuttur benim,
Yüküm sevgi,
Yüküm kardeşliktir benim.
Bu yük bu sevgi emanet edildi bize. Ulaştırmalıyız yerine. Geciktirmeden ihtiyacı olan miniklere. Maraş’a yaklaştığımızda yollar epeyce bir zorlaşmıştı. Eğri büğrü gidiyorduk.ah bu yollar sevdalara konu olan yollar size bir şiirimi yazayım.
Ah yollar git git bitmez,
Dert yükün senin.
Gözyaşın akar dinmez,
Sırdır yükün senin.
Kimilerini kavuşturursun,
Ağlatırsın bazılarını,
Kıvrımlarda durursun.
Dindirirsin sızıları.
Uzun yollar cümbüşü,
Selamlaşır şoförler.
Sevdadır onun düşü,
Kavuştur beni de yollar.
Bu şiiri hemen oracıkta yolda yazı verdim.Arkadaşlara da okudum .Dert edinmek gerekiyor demek ki.
Gelin ey dertliler gelin,
Bu derdimden sizde alın,
Dertli bilir dertli halin.
Ya dertsizler burada neyler.
Dizelerini okudum. Evet dert edinmişim, memleketimin dertlerini. Bu ülkenin bir neferi olarak elbette kaygılanmalıydım. Dert edinmeyenler işte burada ne işi var diye de düşünmeden edemiyorum.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düştüğü yeri gösterdiler. Uzaktan da olsa bir iç geçirdim. Hey gidi dünya hey! Kahraman Maraş’a girdik. Ben bekliyordum ki! Yıkık dökük bir şehir. Harika! Çok muazzam, güzel bir şehir. Planlı düzenli gelişmiş bir şehir. Maraş’a gelinirde Yaşar dondurmalarından yenmez mi? Gittik tabi. İçerisi tarih kokuyordu. Osmanlı’dan kalma martinler kılıçlar el değirmenleri kumaşa ip hazırlayan ip eğiren kirmanları. Ne yok ki. Ağzım açık kaldı. Dondurmacı Yaşar’ın ikram ettiği dondurmaları yedik. Çıktık gece yarısı Gazi Antep’ e vardık. Biz varmadan yerimiz ayarlanmıştı. Grand hotel’de. Otel odaları ikişer kişilikti. Benim odamda yatacak arkadaş, gece türkülerime katlanmalı dedim. Sesim güzeldir dedim. Kimse anlamadı. Bu espriyi. Garibim Osman okul arkadaşım öğretmen okulunda beraber okumuştuk.
O benim odaya düştü. Duşlarımızı aldık, yattık. Fakat sabah Osman Bey bir daha senin odanda yatmam demez mi? Oda espriyi patlattı tabii. Yahu senin türkülerin ritmi bozuk anlayamadım. Uykusuz kaldım dedi. Çay çorba bir baklavacıdan meşhur Antep baklavasının tadına baktık. Kervan tekrar yola düzüldü. Bu tarafa hiç gelmemiştim televizyon aynalarında hep olay kavga terör izlediğimiz için. İçimden korkuyordum bu korkumu kimseye açmıyordum. Ama hiç düşündüğüm gibi olmadı. Batıdaki şehirlerarası yolculuk nasıl ise öyle geçti. Otelcilik ve turizm meslek lisesinin oteline yerleştik.
Yeni yapılmış pırıl pırıl sanki 5 yıldızlı turistik otel Her şey düşünülmüş planlanmış ve uygulanmış. Yemeğini öğrenci yapıyor rezervasyon u öğrenci alıyor. Hâsılı bizim evlatlarımız işletiyor. Bu projeyi kim yapmışsa çok güzel düşünmüş. Odalar ikişer kişilikti. Osman beyle biz aynı odayı paylaştık. Sabah kahvaltısından sonra il Milli Eğitim Müdürü bizi kabul etti. Bizden önce giden kitaplarımızla buluştuk. İlçelere gidecektik. Ben Birecik ilçesine gidecektim. Kelaynak kuşlarının nadirde olsa görüldüğü Birecik İlçesi. Her birimize birer makam arabası tahsis ettiler. Beni ilçeye götürecek araba geldi. Kitaplarımızdan temsili olarak aldığımız kolileri yanımıza aldık. Emirdağ’ın efelerinden Mevlit beyde benle gelecekti.
Arkaya geçtik, makam koltuğuna oturduk. Kaptan doğulu şivesi ile bismillah dedi ve yürüdü. Araba çok hızla gidiyordu. Hızla rüzgâr buluştuğunda ıslık çalar gibi bir ses oluşturuyordu. Biraz sessiz kaldık.
Nihayetinde şoföre sorma ihtiyacı duydum. Nerelisin? Ne sin? Kimsin gibilerden. Ömerli’liyim demez mi? Bir an ürperdim, gereksiz olduğunu düşünerek rahatlamaya çalıştım. KAPTAN ÇOK RAHATTI MALUM TERÖR ÖRGÜTÜ VE YAPTIKLARI KONUŞULDU. Kaptanla birleşen çok noktalarımız vardı, ama çatışan yerlerde vardı. Biz belli etmesek de korku düşmüştü içimize.
Kaptan aynadan fark etmiş olacak ki bizi rahatlatacak bir kısa konuşma yaptı. Şivesini koruyarak; babam hoş gelmişseniz, başım gözüm üstüne, Siz bizim misafirimizsiniz gardaşımızsınız. Biz bize emanet edilene hıyanetlik etmeyiz dedi. Biraz serinledi yüreklerimiz çok hızlı giden otomobil beni korkutmaya başlamıştı hiç bu kadar tedirgin olduğumu hatırlamıyorum. Nihayetinde Birecik kaymakamının odasına girdik
Kampanyamızı anlattık hediyemizi verdik genç dinamik bir kaymakam
Cesur bir görünüşü vardı. Korkusuzdu en azından ben öyle hissetmiştim bu bana rahatlık vermişti. İlçe Milli Eğitim Müdür’ü de Ömerli’li olduğunu söylemez mi? İşte korkutan buluşma bu olsa gerek. Mevlit Bey’e konuşmamızı kayıt altına almasını söyledim. İlçe Milli Eğitim Müdürü biraz tedirgindi, ama onu rahatlatan sözler sarf ettim. O da müsaade etti. Çekimimizi yaptık. Yakın bir okula sembolik olarak götürdüğümüz kolileri bıraktık. Ben zannediyordum ki okullar köhne bakımsız teknolojiden yoksun hayır öyle değil, batıdaki okulda ne varsa orda da o var.
Bakanlığın projesi olan derslik sistemine geçmişler. Batıda bile bunu başarabilen pek az okul var. Birecik ilçesindeki bu ilçede başarabilmişler. Bize televizyon aynalarındaki görüntülerle yerindeki gördüklerimiz çok farklıydı. O zaman televizyon aynaları çığırtkanlık yapıyor diye içimden geçirdim. Çok sıcak karşılandık ve çok sıcak ilgi gördük. Bayan müdire bizi Birecik ilçesinin kebabından ikram etti. Herkes işinde gücünde hiçbir olay yok, kavga yok, olay yok.
İşimiz bitti. Kaptan bizi tekrar Urfa’ya getirdi. Akşam medya kanallarından haber dinleyelim dedik. Aman Allah’ım ne görelim ülkede sanki kızılca kıyamet kopuyor.
Yok, böyle bir şey. Var ama çok nadir hadiseler bunlar. Pişirip pişirip önümüze koyup, çığırtkanlık yapanlar neden böyle davranıyor diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Urfa’ya gidilirde kebabından yenmez mi? Elbette yenir. Osmanlı diye bir lokantada terbiyesiz tavuk yiyecektik. Lokantaya sıralandık, etten önce o kadar çok salata turşu acı türü şeyler geldi ki, her biri bir lezzet harikasıydı. Bu arada terbiyesiz tavukta gelmiş, yedik ama kuzu eti gibi bir lezzet vardı. Bilemedik meğerki yediğimiz terbiyesiz tavukmuş. Tavuk eti bu kadar mı, lezzetli olurmuş. Demek ki Urfalı yaparsa lezzetli oluyor. Ertesi günü Urfa Balıklı Göl ve çevresini gezecektik. Ona göre giysiler giydik. Önce Harran’a gittik. Harran üniversitesinin bazı bölümleri dimdik ayakta duruyordu. Rehberimiz bizi bilgilendirirken, Harranlı çocuklar geldi. Bize bir şeyler satmaya çalıştılar. Perişan bir giyinişleri vardı. Ama rehberimiz onların babalarının mali durumlarının iyi olduğunu, ama çocuklara pek değer vermediklerini izah etti. Hani Türksel reklâmlarında çıkan Harran evlerini gezdik. Reklâma çıkan aileyle fotoğraflar çektirdik. Poşu aldık giydik
Akşamda Urfa’da sıra gecesi yapılacaktı. Gittik ve sıralandık. Gurubun adını şimdi hatırlamıyorum. Urfa’yla ilgili tüm bildikleri, müzik repertuarlarını icra ettiler. Adettenmiş. Ağa seçilirmiş. Hasbel kader Talip Hoca sıra gecesinin ağası seçildi. Mırralar içildi. Mırranın nasıl içildiğini biliyor musunuz? Bilmiyorum ama yere konmadan içilirmiş. İçtik; bin bir çeşit yemeklerimizi, kebaplarımızı yedik. Unutulmayan bir gece oldu. Hayatımda hiç oynamamıştım. İlk defa Urfa’da sıra gecesinde beni oynattılar. Pes doğrusu. Bu yaştaki adama bunlar yapılır mı?
Canım bizimde içimiz kıpırdamadı değil. O gün epeyce yorulmuştuk. Otelimize döndük. Güzel bir plan yaptık. Ertesi günü sabah namazına Balıklı Göldeki Camiye gidilecek sabah namazı kılınacak ve meşhur çorbasından içilecekti. Plan tamam, yattık. Ertesi gün sabah ezandan önce camiye gittik. Namazımızı kıldık Allah kabul etsin. Çorbacıya gittik.
Meşhur bir çorbacı, bizim paçaya benziyor ama değil. Gerçekten Urfalılar ağızlarının tadını biliyor. Çorbadan sonra Halil İbrahim’in makamı gezildi. Balıkların bolca yaşadığı göl gezildi. Mancınıkla atıldığı direkler incelendi. Daha sonra isot biberler, hediyelik eşyalar, almak üzere Urfa’yı gezdik. Ziyaretler yaptık. Eyyüb’ün iyileştiği sudan içtik. Elimizi, yüzümüz yıkadık. Benim çirkin yüzüm o sudan yıkanınca sanki biraz güzelleşti gibi. Şaka tabii. Biraz şair ruhluyum ya hemen bir şiir yazdım oracık ta.
MERKEZDESİN
Bu gün bir güzellik var;
Belki de bir daha göremeyeceğimiz.
Belki de yeni açılmış bir gül gibi;
Nazik ve hassas.
Çünkü merkezdesin.
Peygamberlerin bile imrendiği ;
Zamanla gelip kaldığı;
Hem de şifa bulduğu ;
Şifanın maneviyatın yoğun olduğu.
Çünkü merkezdesin.Sıra gecesi ince nağmelerde,
Hem tevazuda, hem nazda,
İnce ince titreyen sazda,
İbrahim’in Makamında, niyazda ,
Dualarınla merkezdesin.
O gün bütün hediyelik alabileceğimiz ne varsa aldık. Çünkü ertesi günü geri dönüş için yola çıkacaktık. Otelimizde dönüş yolunu belirledik. Adana üzerinden, Konya. Afyon dolanıp gelecek şekilde rotamızı çizdik. Sabah tatlı bir telaş ile arabamıza bavullarımızı itina ile yerleştirdik. Serüven yeniden başladı. Şanlı Urfa’dan ayrılırken şöyle geriye dönüp bir baktım. El salladım. Hakkını helal et ey Şanlı Urfa dercesine. İki tarafı yemyeşil fıstık ağaçlarıyla süslenmiş, Harran ovası o kadar güzel imar edilmiş ki, Sulaması bile damlama usulü. Bu imkânlar batıda bile yok. Dönüşte arkadaşların telefonları sık sık çalmaya başladı. Bir arkadaşımızın telefonu çalınca gayrı ihtiyarı kim aradı diye sordum. Sordum ama arayanın kadın sesi olduğunu işitiyordum. Tabi arkadaşımız Osman arıyor demez mi?
Ondan sonra her çalan telefonda
Osman mı? Arıyor diye şakalaştık. Bu arada Osmaniye Gâvur dağlarına tırmanmaya başladık. Nur dağları adı altında da hatırlamak mümkün. Bir kısım halk da Amanos dağı diye biliyorlar. Amanos Dağları’ndaki son derece yüksek yağış oranı, derin ve korunaklı vadiler kuzeyin bitki örtüsünün barınması için uygun yaşam ortamları sağlamış. Amanos Dağları’ndaki Karadenizdeki kayın ağaçlarının, ormangüllerinin, ıhlamurların, şimşirlerin sırrı bu. Ayrıca Amanos Dağları boyunca birçok bitki türü Doğu Karadeniz’den Lübnan’a kadar yayılma imkânı bulmuş. Amanos dağları kuzeyden güneye bir köprü görevi yapıyor.”Tırmandıkça bir güzellik ortaya çıkıyor. Adana’ya yaklaştık. Bir özel okulda öğle yemeğimizi yedik. Bir firma bize şalgam suyu hediye etti. Koyulduk yola. Toros dağlarını anlatmak kitaplara sığmaz, ama o güzel yaylalarından geçerek şeker suya ulaştık. Dağdan öyle bir anda çıkıyor ki koca bir nehir oluveriyor ne muhteşem bir su iç, iç doymazsınız yorulmuştuk, Konya’da bir konaklama yapmamız gerekiyordu. Konya’da bir otomobil firması bizi misafir etti. Kapamayı ilk defa orada ne yedim. Daha önce hiç duymamıştım. Ama gerçekten lezzet küpü desek daha doğru olur. Biraz dinlendikten sonra izin isteyip evliya çelebinin yaptığı gibi yükümüzü sarıp çıktık yola.
Konya il olarak en son uğrayacağımız il idi biraz ihtiyaç duyduğumuz hediyelikleri de Akşehir’de durup alacaktık. Nihayetinde öyle de oldu. Seyahatimizi noktalamak üzereydik. Nihayet Kanlı pınar’dan inerken Eskişehir’in ışıkları cümbüş yapıyordu. Hani giderken çıkışta ver elini Urfa demiştim ya şimdide geldim ey Eskişehir diye haykırdım. Güzel bir iş yapmanın mutluluğu ile gidip geldik sağ selim. Şimdi arkadaşlar bir araya geldiğimizde muhabbet gırla gidiyor. Bu seyahatten hem biz faydalanmıştık hem de Urfa kısa bir konuşma yaptım şehre girerken. Ve son noktayı hoş bulduk Eskişehir diyerek koydum.Ve hoş bulduk arkadaşlar.Hoş bulduk Osman.
YORUMLAR
yazınızı okudum hocam çok doğal :)
liseden sonra ayrıldım antepten güzel ülkeminde çoğunu gördüm
ama ne zaman oralardan haberi olmayan
birileriyla tanışsam aynı şeyleri işitiyorum..
belki bir gün düzelir insanların kafasındaki olumsuz doğu imajı
Buram buram memleket kokan bir yazı.Bahsettiğiniz kampanyayı hatırlıyorum.Sık sık bir yerlere kitap gönderdiğimi bilen bir arkadaşım iki çocuk göndermişti.Birlikte küçük bir koli yapmıştık .Sizin yaşadığınız heyecan çocuklardada vardı.Bir yerlerde bu kitaplara ihtiyacı olanların olduğunu bilip onlara böyle bir hizmet vermek, o küçük yüreklerde büyük heyecan yaratmıştı.
Satır aralarında dokunduğunuz medya rezaletleri hakkındaki düşüncelerinize katılıyorum.Bu kadar abartmasalar belki herşey daha kolay olurdu.
Emeklerinizin karşılığını görmüşsünüz ve duyduğunuz haz en güzel ödül zaten.Emeğinize ve yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılar