- 524 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İncecik Duvarlar
Dördüncü kattaki küçük evimin kapısından içeri girdiğimde, sırtımdan aşağı hâlâ soğuk terler akıyordu. Birkaç saat önce yeni bir iş görüşmesindeydim ve her zamanki gibi kabul edilmemiştim. Başım önde içeri girerken gözlerim yer fayanslarının üzerindeki ıslaklığa takılıyor. Su olmalı. Merak ve hayretle takılı kalıyorum o noktaya.
Gözyaşları mı bunlar yoksa? Yalnız, işsiz ve çaresiz bırakılmanın mı gözyaşları?.. Kafamı sallayıp, dudaklarımı ısırıyorum. Kendimi tutmaya çalışıyorum.
Sakın ha! Diyorum kendi kendime. Sakın ağlayayım deme. Sesini duyarlar.
Sessizce, ayaklarımı yere yumuşakça basarak salondaki koltuğa yöneliyorum. Koltuğa yığılır yığılmaz derin bir nefes çekip içime, gözlerimi kapatıyorum. Nasıl dalmışım, dalınca neler olmuş farkında değilim. Az sonra yan komşumun karısıyla konuşmasını duyar gibi olunca gözlerimi açtım. Dikkatlice kulak verip konuşulanları duymaya çalıştım.
Yahu bu adam yine ağlamaya başladı, diyordu kadın. Kocası da: Kimi kimsesi yok mu bunun ya? Nerden taşındı buraya? Bizim de moralimizi alt üst ediyor. Taşınıp gitse de kurtulsak şundan, diyordu.
Yalnızım. Duvarlar incecik. Beni duyabiliyorlar.
Kalkıp demli bir çay hazırlıyorum kendime. Yine sadece iki bardak içeceğim ve bana yetecek. Gerisini dökeceğim her zamanki gibi. Birilerinin evime geldiğini, demlediğim çayın içilip bittiğini görmek nasıl da mutlu ederdi beni.
Çay olunca yalnız birinin arkadaşı, sigara da eşlik ederdi mutlaka. Çayımı, kül tabağımı alıp yeniden az önceki yerime oturdum yeniden. Çay ve sigara. İşte sıkıntılarıma çözüm olabilecek iki vazgeçilmez şeyim. Bir şey daha eksik. Hazır iş görüşmesinden moralim bozuk olarak dönmüşüm, kalkıp bağlamamı alıyorum ve komşuların duymamasına özen göstererek mızrabı okşar gibi tellerin üzerinde gezdiriyorum.
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır
Ormanlar içinde coşkun bir dere
Dikenler içinde sarı gül vardır
Mızrap tutan elime takılıyor gözüm, sessizce türkü söylerken. Elimin derisinin inceldiğini, altından geçen damarların belirginleştiğini, hatta birkaç ben’in peydahlandığını görüp hüzünleniyorum bir kez daha. Üst üste gelen hüzünler. Oysa daha düne kadar beni tanıyan herkes ellerimin güzelliğinden söz ederdi. Bu yaşlanmaya yüz tutmuş elleri uzattığımda kimden karşılık bulabilirim ki? Yoklar ki zaten! Korkuyorum haykırmaya. Sevmek için, sevdiğimle hayatı paylaşmak için, yeniden doğmuş gibi olmak için haykırsam da, yanıtı korku ve yalnızlık olarak geri gelip suratıma çarpıyor.
Yalnızım. Duvarlar incecik. Beni duyabiliyorlar.
Korkuyla karışık bu duygularım, bu ruh halim, bu işe yaramamazlık düşüncelerim, bu yarım kalmış yaşanmışlıklarımın özlemi son bulmayacak mı? Neden böyle dalıp sessizliğe gömülüyorum? Neden türkülerimi bile kısık sesle çalıp söylüyorum? Korkum, ince duvarlardan mı yoksa o duvarlar arkasında saklı olan ve benim ulaşamadığım şeylerden mi?
Akşamın karanlığı bastırmış da, dalgınlığımdan fark edememişim. Az önce yakıp sadece bir nefes çektiğim sigaram kendiliğinden yanarak bitmiş bıraktığım kül tabağında. Bağlamamı koltuğun kenarına bırakıp, kalkıp önce ışığı yakıyor sonra da çayımı yeniliyorum. Kafamın içi beynimi kemiren kurtlarla dolu adeta. Kurtlar ki, yitirdiğim özgüvenimden besleniyorlar.
Birden, yan komşuların sesini duyuyorum. Kalabalık bir misafir topluluğunu karşılıyorlar. Gülüşmeler, kahkahalar, sohbetler hepsi bulunduğum yere kadar geliyor. Duvarların ötesindekiler çok mutlu.
Yalnızım. Duvarlar incecik. Duyuyorum onları.
Tebessüm ediyorum sadece. Yaşadıklarıma, yalnızlığıma, çıkmazlarıma. Hayatın benimle oynadığı bu sinsi oyuna tebessüm ediyorum. Ne yapmalıyım buna karşı? Mücadele mi? Ama zaten hep mücadele etmedim mi? Ve her defasında da kaybeden ben olmadım mı? Yoruldum yenilmekten. Çözümü olmayan çok zor bir bilmece gibi hayat.
Yan taraftakilerin gürültüsünü fırsat bilip, bu kahkahalı sohbetlerinin eşliğinde beni duymayacaklarını düşünerek, yeniden bağlamamı elime alıp yarım kalan türküme devam ediyorum.
Uçun kuşlar uçun burada vefa yok
Öyle akarsular öyle hava yok
Feryadıma karşı aksi seda yok
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır
Yalnızım. Duvarlar incecik. Ne beni ne de türkümü kimseler duymuyor.