- 793 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ne İçin Yaşıyorsunuz?
Ne için yaşıyorsunuz, yaşam amacınız nedir? Para kazanmak, kariyer yapmak, aile kurmak, mal mülk edinmek, yaşamın tadını çıkarmak, bunlar mı amacınız?... Arkasından koşturarak elde ettiğiniz her şey sonunda yok olacak; kesinlikle yok olacak. O halde bütün bu yok olacak şeyler, insanın amacı olabilir mi?
Dünyaya dair hiçbir şey ne hırs yapılacak, ne tutkuyla arzu edilecek, ne de sahip olunduğu icin gurur duyulacak şeylerdir. Aksine tümü, “...ancak bir oyun, ’(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ’çoğalma-tutkusu’dur. (Hadid Suresi, 20)
Yaşamın ve ölümün yaratılma amacı, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle Kuran’da bildirilir. O halde Allah’ın akıl vererek nimetlendirdiği insanın dünyada bulunma amacının, sadece iyi bir iş sahibi olmak, iyi bir kariyer yapmak ya da bir aileye sahip olmadığı açıktır. Bunların hepsi Allah’ın insanlara verdiği nimetlerdir, ancak insanın, ölümü, yapayalnız Allah huzurunda sorgulanacağını ve ahireti unutarak kendisine yalnızca bunları amaç edinmesi hatalıdır.
İnsanın dünyadaki sorumluluğu, Allah’a ve ahirete iman etmek, Kuran’da emredilen güzel ahlaka sahip olmak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermektir. Allah’a gerçek anlamda iman ettiğini söyleyen insan, şeytanın saptırmaya yönelik tüm çabalarına rağmen doğru yoldan dönmeyeceğini, nefsinin bencil tutkularını Allah’ın hoşnutluğundan önde tutmayacağını da kanıtlamalıdır. Bunu ise karşılaştığı olaylar karşısında gösterdiği tepkilerle ortaya koyacaktır. Allah, “işittim, iman ettim” diyerek dini yaşamayı kabul eden insanın karşısına sabır gerektiren birtakım zorluklar çıkaracak ve onu imtihan edecektir. Allah, “İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut Suresi, 2) buyurur ve kullarına dünya hayatındaki bu imtihanı haber verir.
İnsanın nefsi sınır tanımaz ve bitmek tükenmek bilmez tutkulara sahiptir. Bencil tutkularının tatmini için yaşayan kişi, herşeye sahip olsa da nefsi asla tatmin olmaz. Sahip olduğu herşey daha da tatminsiz olmasına yol açar; çünkü hepsinin daha iyisi ve daha kusursuzu vardır. Dünya hayatındaki hiçbir şey insana yarar sağlamaz; maddeye olan bağımlılık kişiyi yıkıma taşır. Allah, kullarından, kaybolup gideceklerin ardına düşmemelerini ister; ancak insan, O’nun istediklerini yapmaz, kendisine zulmeder. İnsan kendisini körükörüne dünyaya bağlayan ne varsa bunlardan kurtulmalı, Allah’a yakın olmalıdır.
Yaşamlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı istek ve tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir yer olarak görmezler. Nefislerini tatmin etme gibi bir hırs taşımaz, vicdanlarını dinler, Allah’a yönelir ve O’na yakın olma konusunda gerçek anlamda samimi bir istek taşırlar. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi sık sık düşünürler… Allah’ın gizlinin gizlisini bildiğinden, yaptıklarından haberi olduğunun farkındadırlar ve bu nedenle davranışlarının her zaman Kur’an ahlakına uygun olmasına titizlik gösterirler. Birçok güçlük ve imtihan yaşamış da olsalar, hayatın gerçek amacının Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak olduğunu unutmazlar.
Allah’ın hoşnutluğunu kazanan insanı ise artık Rabb’i yönetir; kalbini, ruhunu ve bedenini Allah’a tam bir teslimiyetle teslim eden insan, her an mutluluğu ve güzelliği yaşar.
Allah müminlere güzel bir hayat yaşatacağını vaat eder. Bu, ‘hayatın tadını çıkararak’ zevk içinde geçirilen bir hayat değildir; mümin için güzel hayat Rabb’inin rızası için çalışarak sürdürdüğü lezzet ve huzur dolu hayattır.
"Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır." (Enam Suresi, 162)
Haberin Gündemi