- 1033 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çare Olamamak
Akşamın en ağır tavrıyla çökmeye başladığı pencerelere yansıyan bilgisayarlı tomografi bekleme salonundayım. Eşime sıra gelmesini bekliyorum. Küçük kızım beyaz önlüğünü giymiş. Evrakları ilgili yerlere götürüp getiriyor. Ben içten içe gurur duyuyorum.
Şu boş vermişliği de olmasa harika bir çocuk. Gelirken tomografi kağıtlarını evde unuttum demez mi Eşim köpürdü ama ona belli etmemeye çalıştı orda olduğumuz sürece.
Bu arada büyük kızım da geldi. Nöbetçiymiş bu gece de. Az kaldı dedik sarılıp öptükten sonra. Mezuniyet için fotoğraflar çektirmiş. Beyaz önlüklü, boynunda stetoskop. Gösterince aklıma diş hediği gelmişti. O fotoğrafları bulup, yenileriyle birlikte tarayıcıdan geçirdikten sonra bir klip yaptım. Bilgisayarına kaydettim.
Diş hediği denir ya, dişleri çıkmaya başladığında başından aşağı haşlanmış ama soğuk buğday, nohut ve benzeri şeyler dökülür büyükçe bir sininin içinde. Biz de yapmıştık. Sininin etrafında da çeşitli meslekleri temsil eden küçük aletler yerleştirmiştik. Hangisini alırsa büyüdüğünde o meslekten olacak diyorduk. Ben belgelemek için de birkaç fotoğraf çekmiş saklamıştım. Eline stetoskop almıştı, sonra bırakmadan da mikrofon almıştı. “Sesi güzel doktor olacak!” demiştim. Şu haliyle ve Allah nasip ederse yaza doktor olacak. Küçük kız da makas almıştı eline. Ya cerrah olacak ya estetikçi diye düşünüyorum şimdi. Hep merak etmiştim terzi mi kuaför mü olacak diye. Ona daha üç yıl var. Yaşarsam göreceğim.
Salonda kimseler yoktu bizden başka. Önce ağlayan bir çocuk sesi girdi salona ardından hastane sandalyesinde iki üç yaşlarında bir çocuk. Onu iten iki el, kol ve yirmi beş otuz yaşlarında bir erkek.
Salonda dolaştırmaya başladı. Çocuk ağlıyordu anne diyerek. Görünürde herhangi bir şeyi yok gibiydi. Çocukları çok severim. Dayanamadım, meşgul edeyim dedim. “Çok ağlarsan tavanlarda uyuyan kuşları uyandıracaksın çok ayıp!” dedim. Bir dakika kadar sustu. Sonra sanırım anlamsız geldi söylediklerim tekrar “ Anne!” diyerek ağlamaya başladı. Babası, salonda daha hızlı dolaşmaya başladı. Tam önümüzden geçerken “Geçmiş olsun neyi var?” diye sordum. Cevap verirken dili takıldı. Sonra sessizce “ Beyninde tümör var.” dedi. Çocuk duymasın istiyordu. “ İnşallah alırlar ve iyileşir!” dedim. Çocuğu sürüp dışarı çıktı.
Eşime ve kızlarıma dönüp, “ Çok küçük ya, bu yaşta nasıl olur dedim.” “ Senin görmediğin daha neler var baba!” dedi büyük kız. “ Her bölümde çalış da gör…”
Sebep konusunda tartıştık. Radyasyonsa sebep anne karnında almış olmalıydı. Değilse, ya genetik bir bozukluk yahut da kanser denen şey mikrobik bir olay dedim. Kızlarla benim fikirlerim çoğu zaman tartışma konusu olur. Kısa bir tartışmadan sonra konu değişti bu defa uzatmadım.
Eşime sıra gelmeden, tomografi çekilen odanın sarı boyalı kapısından bir genç çıktı. Bir isim söyledi. “Çocuk mu?” diye sordum. Başıyla tasdik etti. Ağlama sesi hala geliyordu. “ Ağlama sesini takip edin.” deyince, “ Uyumadan tomografi çekemeyiz.” Mırıltısının ardından dönüp içeri girdi, bu defa eşimi çağırdılar.
Büyük kızımla konuşurken söz yeğenime geldi. Onun evlenme meselesi ile ilgili geçen gün bayağı uzun süre konuşmuştum. Ona söylediklerimi anlatarak kızıma da bazı şeyler söylemiş olacaktım.
Eşlerin birbirlerine tavırlarından bahsettim. Beni mutlu etsin dememeli eşler. Mutlu edeyim demeli. Karşısındaki insan herhangi bir sebeple mutluysa, kenara çekilip, bu adam yahut kadın niye mutlu diye düşünmeye başlamamalı. Hemen o mutluluğa ortak olup yaşamalı, mutlu olmalı. Bu alışkanlığı en baştan kural olarak koymalılar demiştim.
Kadınlar ilk ve kesin sözü, erkekler son sözü söylemeyi isterler. Kadın, erkeğine yaptırmak istediği şeyi ona söyletip onun kararıymış gibi gösterdiği sürece hiçbir problem olmaz ve her kesin istediği olur. Kadın sinemaya gitmek istiyor. “ Hadi sinemaya gidelim!” demek emir olacağından erkeğin yapısına terstir. Ama, erkeğin merakını ve ilgisini çekip, gidilirse mutlu olacağını erkeğine hissettirirse, erkek büyük ihtimalle bir müddet başka şeylerle oyalandıktan sonra “Hadi biz de gidelim.” diyecektir. “ Canım, biliyor musun Ayşe tel açtı bugün bayağı sohbet ettik. Şu filmi ne çok övdü. O film konusunda bilgin var mı? Bayağı merak ettim…” diyebilir mesela.
Evliliklerin ilk beş yılı risklidir. Kişilik çatışması yaşanır bu dönemde. Kadın ve erkek de taviz vererek beş yılı geçirmeyi başarırsa, beş yıl sonra “ Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” hale gelirler…
Ben hızla bunları anlatırken küçük kız da gelmiş dinlemeye başlamıştı. Hemen sordu: “Bize de anlatır mısın bunları?”
“ Sorarsanız neden anlatmayayım?” kelimeleri gülümsemeyle çıktı ağzımdan.
Bu defa eşimin damar yolunu ilk defada bulmuşlar. Çekildikten sonra çıktı. Bel fıtığı var. Çok acı çekiyor. Ama insanın çaresiz kaldığı yerlerden biri.
Eşim çıktı. Dördümüz birden koridora çıktık.
O çocuğun annesi çocuğu kucağına almıştı. Çocuk acı içinde “ Anne!” diye seslenerek annesinden yardım istiyordu besbelli. Kadının gözleri yaşlıydı. Az önce çocuğu gezdiren babası da ellerini yüzüne kapamış, içinde “ Neden?” sorularına cevap bulamadığı için alçak sesle ağlıyordu.
Keşke çare olabilseydim dedim içimden ama hiçbir şey yapamadan önüme eğerek başımı oradan uzaklaştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.