KENDİNİ ARAYAN ADAM
Genç bir şairedir bu yazı...Gencecik bir yazara...Bir kalem erbabına...Yazabilen herkes kendinden bir şeyler bulur mutlaka...Sevgili Aziz diye başlıyorum...
Kalemini bir daha açmazsan yarın başkası açmaz sana... Hep keskin ve ucu açık olarak kalsın kalemin. Anlayan anlar anlayamayan anlayamadığına yansın. Ne laflar işittim yazarken, ne dalga geçmelere şahit oldum. Ne anlamsız sözler duydum. Ne hasetlikleri es geçtim. Bunları sen mi yazdın dediler iplemedim- inşallah ben yazıyorum dedim- amiyane tabirler dediler hoş gördüm, dudak büktüler, burun kıvırdılar. Ben sevdiğim için yapıyorum haz aldığım için. Bu benim mesleğim, işim, meşgalem... İyi olunca her şeyin güllük gülistanlık olduğunu görüyorsun lakin çektiklerine katlandıklarına bakınca işte o her şeye bedel geliyor. Ben sende umut gördüm ve yazmanı istiyorum. Kolay değil bunu istemem ama kalem elden düşerse bir daha sil baştan başlamak zor olur. Ben yazmaya sizlerin yaşınızda başlasaydım bugün burada olmazdım Azizim, siz tam vaktindesiniz. Bu yüzden bu açık kapıyı tekmele kaleminle... Kapının arkasında olanlara aldırma, gitmen gereken yere kaleminle git. Yarının en büyük gücü yazı olacak unutma bunu...
Sana ve içinde yazma isteği duyan herkese bir hikâye anlatmak istiyorum.Belki duymuşsunuz belki okumuşsunuz lakin meseleye izah katması ve net bir şekilde ifade etmesi babında okumanızı istiyorum.
Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış... Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu ‘Renklerin Ustası’ anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısalar da; kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.
Ranga Guru ise;
“Sen artık ressam sayılırsın Raciçi. Artık senin resmini halk değerlendirecek” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını söylemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış. Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki... Alıp resmi götürmüş Ranga Guru’ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru’ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı birlikte bırakmasını söylemiş. Raciçi denileni yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki, resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da hiç kullanılmamış.
Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru ise; ‘Sevgili Raciçi, sen birinci olayda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi.
Sevgili Raciçi; mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın... Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin hiçbir değeri yoktur... Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma...” demiş.
İşte Azizim mesele bu. Bu memlekette en kolay olan şey taş atmaktır. Bırak atsınlar. Onlar attıklarıyla kalırlar. Taş olarak yani… Oysa bizler güller dereceğiz ellerimizle, güllerle muhatap olacağız her daim. Gül konuşacağız gül kokacağız elbette… Bizim yüreğimizden gözlerimize gül suyu gidecek ve gözyaşlarımız gül renginde akacak, gül kokusunda… Onların yürekleri taş olduğundan gözlerinden yaş yerine taş yağacak elbette… Onlar taş kalpli taş sözlü olacaklar.
Ve Mevlana der ki “Mum olmak kolay değildir.
Işık saçmak için önce yanmak gerekir…”
Ve sen yanmana bak, pişmene… Bugün taş atanlar elbet yarın gül atacaklar… Fark şu ki sen hep gülde olacaksın, gülde yaşayacaksın. Onlar taştan gelecekler sana… Bu yaşam iyisi ve kötüsüyle yaşamdır, akı karasıyla yaşamdır. Onları da olması gereken olarak gör ve sen de olması gerektiği gibi hareket et.
Yazı bir arayıştır, kendini arayan adamın hikâyesidir. Ben hep bu gözle baktım. Ve ruhumun derinliklerinde duran cevherlere ulaşmak adına çıktım bu yola… İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin her ne ise ne? Bu benim hikâyemdir, böyle bak bir de hayata… Ve bu arayış derdinde olanlar mutlaka karşına çıkacaktır ve sen onlarda kendini bulurken onlarda sende kendilerini bulacaklardır.
Kendini Arayan Adam Azizim…
Düşünmeye başla!