- 808 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Pişmanlık...(4)
Merdiven boşluğuna birkaç gözyaşımı bırakıp,merdivenleri zar zor çıkabilmiştim.Bu duyguyu tekrardan yaşayabileceğimi hiç düşünmemiştim.Beynimde kan alış verişi durmuş gibiydi.Elimdeki tereyağ paketini mutfak tezgahına koyduğumu ve çalışma odamda ki koltuğa nasıl uzandığımı anlayamamıştım bile.
Cep telefonumun cebinde titrediği ana kadar uyuyakalmıştım.Telefonu cebimden çıkartana kadar ki zamanda kafam uyuşukluğunu atmıştı bile.Bu saatte kimin benim ile işi olur diye düşünürken,kız kardeşimin ismini gördüm.Sakin bir şekilde telefonun yeşil tuşuna parmağım dokunuvermişti.
-Efendim Kardeşim.
-Abicim,merhaba,nasılsın,evde misin?
-Evdeyim canım,az uzanmıştım,dalmışım.Hayırdır heyecanlı gibisin.
-İyi abi,gerçekten iyiyim abi.
-Bu saatte aramazdın,hayırdır kız?
-Sana bir şey diyecektim abi.
-Hayırdır hastanede misin sen,nöbetin mi vardı?
-Evet abi hastanedeyim,gece nöbetim vardı.
-Eee,daha gitmedin mi sen eve,bitmedi mi işin?
-Sinan gelip alacak iş çıkışı beni abi.
-Sen bana ne diyecektim bakayım?
-Şeyyy abi,şu anda hastanede.
-Evet,hastanede,ne oldu?
-Damla hastanede abi,biliyor muydun?
-Evet,öğlen yanıma gelecekti hastaneden sonra,biliyordum canım.
-Abi bende ondan bahsedecektim.
-Ne oldu canım,kötü bir şey yok değil mi?
-Abi,damla ile bugün görüşemeyeceksiniz sanırım.
-Nasıl yani kardeşim,anlamadım,ne oldu ki?
-Damla hasta abi.Bugün yaptırdığı testlerden sonra ultrasona girdi ve ..
-Ne oldu Allah aşkına,adam söylesene ya!
-Abi,Damla hasta abi.Rahminde miyon buluntularına rastlanıldı.Daha da kötüsü gelecek sonuçlara göre,kanser de olabilir.
-Nasıl yani?
-Bilmiyorum abi,buraya gelmen daha iyi olacak.
-Tamam hemen geliyorum.
Hemen gelirim demiştim kardeşime,ama ayağa kalkmak istemiyordum.Kavramı yorgunluk olmayacak başka bir şey çökmüştü üzerime.Bugün farklı bir gün gerçekten de.Yavaş yavaş adımlarımı atmak zorundaydım,ama çıkamıyordum odadan dışarı.Mini buzdolabının içinde ki son kutu kolayı almak için buzdolabının açarken,aniden dışarı çıkan soğuk hava ile kendime gelmiştim.Küçükken bunu çok yapardım.Özellik sıcak yaz günlerinde evimizde ki buzluğun kapağını açıp birkaç saniye beklerdim.Ama o zamanlarda böyle şeylerin yaşanabileceği hakkımda hiçbir fikrim olmazdı.Bakkaldan aldığım buzparmak dondurmasını yalayıp,limon tadında dünyaya bakar,daha fazla dondurma,daha fazla cips yemenin hayalini kurardım.Her şey farklıydı,sevmek farklı bir anlamdı.Sevmek hep bir engeldi ve aşk ile itirazın hiçbir farkı yoktu.
Ne düşündüğüm hakkında artık hiçbir şey düşünemiyordum.Dışarı çıkmalıydım,yalnızca dışarı çıkıp,arabama atlayıp hastaneye varmalıydım.Ve Damla’nın süt tozu kaçmış hayatına bir anlam katmalıydım.Ama şeytan buya,aklıma her şeyi o anda,gereksiz olduğu anda getirtebiliyordu.Rahmi alınacak sevgilim benim ile evlenir miydi?Çocuğunun olmamasını istemiyorum,seni üzmek istemiyorum diyecek bir sevgilimin duruşunu şimdiden hayal edebiliyordum.Bunları düşünmekten utanıyordum,ama yine de düşünceler bulanık bulanık ufkumda çamurlaşıp beni rahatsız ediyorlardı.
Gitme zamanı gelmişse,alıngan bir mevsimin kıyısında dolaşır gibi de olsa,gitmeliydim.Hastane kapısından girdiğim anı,sonrasını ve her şeyi yaşamadan önce yaşamalıydım.Damlama söyleyeceğim sözleri şimdiden düşünmek ve de onu o an kırmadan,üzmeden teselli edebilmek için.
Geceler ateşlerini yükseltirken,geceye yakışan gitmeler gibi gitmeliydim.Arabanın sürücü koltuğuna oturana kadar bu düşünceler kafamı yiyordu.Yiyen düşünceler kafamda başka bir düşünce de bırakmıyordu.Önüm,arkam,sağım,solum her bir köşem sobe olmuştu.Sobelenmiştim hayatımda.Eski sevgilim ve eski düşlerim arasından,yeni acılar ve yeni sıkıntılar ile.
Şehir içinde 100 kilometre hız ile gidebilmek bir başkasının deliliği ve de kötülüğü değildi.Kafamı toparlayamıyordum.Köprüden geçip,hastaneye ulaşıncaya kadar geçen tüm dakikalar sene olmak istiyor gibiydi.Gitmemeliydim,oradan uzaklaşmalıydım.Dönmemeliydim tekrar evime,bırakabilmeliydim aşkın ihanetini;yani bizi üzecek mevsimleri.Damlama yapacağım yoğurt çorbasını dökmeliydim paslanmaya yüz tutmuş mutfak giderinden.Sarmamalıydım yaprakları ve haşlamamalıydım susuz şekilde tavukları.Sabaha doğacak günlerimizde kırmamalıydım yumurtayı,Kayseri’den getirtmiş olduğum daha ıslak ev sucuğunun üzerine.Toptan bırakmalıydım baharatları.Antepli yakın dostum göndermemeliydi biber salçasını ve daha fazlası her gün tatlı niyetine yediğim pul biberlerini.
Hastanenin acil kapısından giriş yapınca,hiç sevmediğim o kokunun esareti altına girmiştim yeniden.Hastane kokusu,üzerine sinmiş parlak metallerinde stetoskop ile çevrilince boğum boğum,adımımı attığım her büyük fayans taşı gibi ufalanıveriyordu hastane koridorundaki ışıklar.Kaçmalıydım buradan.Şu pencere,hayır hayır;ya şu kapı,acil çıkış kapısı mıydı?Evet,burası olabilir miydi?Buradan mı kaçmalıydım?
Müşahade odasında baygın bir şekilde serumdan damla damla yüreğine düşen sıvıları yutan sevgilimin haline bir tanım,bir izah bulamıyordum.Aklımda ve yüreğimde tüm melekeler sessiz bir şekilde benim ne yapacağımı merak ediyorlardı?
Odaya girmeden düşünürken,omzumda yumuşak bir kadın elinin dokunuşunu hissettim.Kardeşim sessiz sedasız arkama kadar gelmiş ve de beni avuçlarındaki kardeş kanıyla avutmaya çalışıyordu.İmkansız bir hasretin girdabında sürüklenen yüreğim,gözlerinin altında siyahlığın verdiği o korkunç yorgunluğun esiri olan kardeşimin yüreğine dokunup,kendisini olmayacak mercilerin sathından uzaklaştırmaya çalışıyordum.
-Yanına geçebilirsin abi.
Damlanın iki kolu,yatak boyunca ince bilekleri ile uzanmış,bedenindeki ağrı ve sızıda gözkapaklarına simsiyah gölgeler hediye edivermişti.Gülünce gamzelerin açıldığı iki çukurcuk da,şu anda yalnız bir acıyı paylaşıyordu,kendi acısında.Hayat ölüme borçluydu,ama bu ölüm değildi.Ve biliyordum ki damla için bu durum ölümden de beterdi.Aylardır topuklarına ağrı girmesine ayakkabısının neden olduğunu zanneden damlam,asıl gerçeği öğrendiğinde ise üzüntüden ve kederinden bu hallere düşüvermişti.Ayrıca şeker ilavesi için de biraz sonra damarına ek serum takacaklarını söylüyorlardı.Hemşirelere feryat etmek geliyordum içimden.Ama onlarında suçu yoktu.Asıl sorun şu andan itibaren başlıyordu.Zaten anne babasına rahat açılamıyordu,bir de bu hastalık,benim ona sevgimin kifayetsiz kalmasına sebep olacaktı.
Yavaş yavaş gözlerini görünce,ince bileklerini kocaman elimin içine doğru alıverdim.Parmaklarında da halsizliğinin belirtileri vardı.Yüzü ve elleri,solgun çiçeğimin halini yansıtır gibiydi.Başım öne eğik,ellerinden öperken,ne diyeceğimi bilemez halde şakaklarımdan terlerin boşaldığını hissettim.Yorgun ve de kederli bir ses kulaklarımın çekiçlerine örs örs vurulup,zihnimde yangınlar ile parçalanıyordu.
-Ademmmm,adem,,canım benim….
-Damlam benim.Sen gelecektin,ben geldim yanına.Üzme o güzel canını,ne olursun bak,yanındayım.
-Ademmm,çok üzüyorum seni…Şimdi…
-Yorma canını canım.Sonra konuşuruz.
-Tamammm…Yanımda durma can,yorma kendini.
-Sen düşünme canım beni,üzme güzel yüreğini dedim ya.Yardım edecek doktorlar,hemşireler.
-Çok yorgun hissediyorum kendimi.Sabah daha iyiydimmm…Allahımmmm..
O an gözlerinden düşen damlalar,damlamın azize oluşuna onay veren hakikat yağmurları gibiydi.Korkmaktan başka her şey üzerime çullanmış ve kedi gibi zihnimi
tırmalıyorlardı.
Pişman olacak bir söz söylemekten korkuyordum ve o an damlamın ellerini sımsıkı avuçlarımda tutup,ateşten dudağın buseleriyle,solgun yüzüne düşen rahmet yağmurları ile yüreğimin ızdırabını okşuyordum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.