- 1547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KUŞUN ANILARI
Onlara getirildiğimde, daha minicik bir yavruydum. Burnu sola doğru eğik dedelerini, gözlüklü tombiş baba annelerini, minik altın saçlı Hasan’ı ve maviş maviş bakan kız kardeşini çok sevmiştim. Fakat evin gelini Zeynep’i ve kocası Tuncer’i daha bir ayrı sevdim.
Geldiğim günden beri kafamdaki minik böcekleri temizleyen, suyumu değiştiren, kafesimi pırıl pırıl parlatan hep Zeynep’ti. Tuncer de uzun boylu, kibar tavırlı yakışıklı bir adamdı doğrusu. Zeynep gibi iri mavi gözlü, melek yüzlü bir kadına, her konuda denkti bence. Lakin çocuklar beni dil öğrenmem konusunda epey zorluyorlardı. Bir ara, sanki bir kuş olduğumu unutmuş, herşeyi konuşabileceğimi sanmışlardı. Ama ben kafesimde oturmuş, tek kaşım kalkık, inat ve şaşkınlıkla onları izlerken, benden bayağı ümitlerini keser gibi olmuşlardı. Evin küçük kızı Ayşe, yüzünü kafese yaklaştırıp ümitsizce bana bakıyordu : Baksanıza bu aptalın birşey öğreneceği yok.. Abisi Hasan da suratını ekşitip; ağzını yüzünü bükerek : Budala bu budala ! Bunda dil öğrenecek surat nerede? diye birde beni aşağılayıp onurumla oynuyorlardı. Yine de onları ailem oldukları için seviyordum.
Evin ahmak ve şişman kedisi Duman’a gelince kendisinden korktuğum için, pek samimi olmasamda yediği kebap yemek artıkları ve kedi mamalarından benim gibi bir avucu bile dolduramayan, küçük bir kuşa göz dikmeyecek kadar tok ve asildi. Ev tenhalaşıp çocuklar okula, evin beyi işe, gelini de alışverişe gidince evde yalnız kalan iki ihtiyar, bazen kavga ederdi. Ama ben bütün şamata, ağlama bağırma ve kavgalardan nefret ediyordum. Dede eşine : Kalk çay getir. der, karısı : Belim ağrıyor be adam, git çayını kendin al, diye homurdanırdı. İhtiyar adam inleyerek yerinden kalkar, : Çürüksün çürük Fevziye! Ben seni oturasın diye mi aldım ? diye söylene, söylene, mutfağa giderdi. Biraz sonra tartışma ilerler; yıllar önceki mevzular kafada takılı kalan sorular, suçlar, birer, birer ortaya dökülür, birbirlerinin ne bunaklıkları, ne de sağırlıkları kalırdı.İki ihtiyar bir kaç gün dargın kalırlar, daha sonra ev içinde unutur, bilmeden geri konuşmaya başlarlardı.
Çocuklar bile bazen birbirlerinin kitabını, kalemini, elbisesini kıskanıp tartışıyorlardı. Fakat ben istiyordum ki, sevgili ailem, hep can ciğer kuzu sarması olsun. Ama nerde? Evimize şöyle bir göz atılınca hoş ve iç açıcı bir ev olduğu söylenebilirdi. Salonda bordo perdeler, kırmızı çiçekli beyaz tüller, ayrıca o güzelim halı ve koltuklarda da kırmızı desenler kullanılmıştı. Yaratıcımın bana verdiği tüm olanakları kullanıp, onca zorlamalara karşılık, bir kaç kelime öğrenebilmiştim. İlk önce korktuğumdanmıdır nedir? evin kedisi Duman’ın ismini ezberledim.’Dumaaan fıs fıs fıs....’ Ev halkı gülmekten kırılıyordu. Aslında bende onlar gibi,’Dumaaan pıs pıs pıs’ demek istiyordum. Ama ağzımdan ’fıs fıs’ sözcükleri çıkıyordu. Şişman ve budala Duman’a gelince, kendisine seslenmeme kayıtsız kaldığı yetmezmiş gibi, birde bana arkasını dönüp oturuyordu. Bir süre sonra evin gelini Zeynep’in ve kocasının adını da ezberleyebilmiştim. İşte hepsi bu kadar.. ’Kalk yediğin yemlerin hakkını ver.’ diyen çocuklara sitem karca bakıyor, dikelip avazım çıktığı kadar : Ceyneeep, Dancıırrr ! diye bağırıyordum. Karı koca gülerek yanıma geliyorlardı.
Bir gün hiç kavga etmez sandığım Zeynep’le Tuncer de kavga etti. Hem de öyle bir kavga ki, sebebini ve nedenini kuş aklımla bir türlü anlayamıyordum. Zeynep ağlıyor,kocasını itekliyordu. Tuncer sonunda kendisinden hiç ummadığım birşey yaptı. Bakıcıma , o güzel sahibime adam akıllı bir tokat indirdi. Zeynep hıçkırarak ağlıyordu. Kendimi kaybeder gibi oldum. Sanki gagamın arasında kalan minik bir yem tanesi boğazıma takıldı. Yutkunamadım ama cırtlak ve güçlü bir sesle avazım çıktığı kadar : Dancııııırrr !! diye bağırdım.. İkisi birden hayretle bana dönüp baka kaldılar..
RabiaBelgin
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.