- 805 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Karanlıklar Arasındaki Işık
Uykuyla cebelleştiği yeni bir geceydi.
Bir sağa, bir sola döndü, sonra çıkıp yataktan odalar arasında gezindi ışıkları yakmadan. Yeniden yatağına döndü. Yorganın altına girdi. Görünmez olunca tüm sıkıntılarının da görünmez olacağına inanarak. Hayal kırıklıkları, yalnızlığı, pişmanlıkları, geç kalmışlıkları, yitirdikleri ne varsa sırayla ve sinsice girip yorganın altına sarmaladılar kendisini. Savaşı kaybetmişti. Geriye dönüp bakmasına bile fırsat yoktu artık. Bütün cepheler elinden tek, tek alınmıştı.
Kafasını yorganın altından çıkarıp tavana dikti gözlerini. Düşünceler hoyrat bir girdap gibi onu çekip içine alıyordu. Ne kadar çıkıp kurtulmayı denese de, ne kadar çırpınsa da boşa gidiyordu emekleri.
Ne zaman başladı bu çıkmazlar? Ne kadar sürecek daha? Ne zaman bitecek? Neden ben? Neden çıkıp kurtulamıyorum bu girdaptan? Böylesine sorular ve düşünceler dönüp durdu kafasında. Her şey karmakarışıktı. Ne bir başlangıcı vardı ne de sonu. Ne bir yanıtı vardı ne de açıklaması tüm bunların.
Çalmakta olan telefona bile kalkıp bakamadı. Düşünceler onu rehin almıştı. Kıpırdayacak halde değildi. O tüm bu soruların yanıtları peşindeydi. Sanki yanıta çok yaklaşmışta, sanki bir çözüm bulacakmış da, başka şeylerle meşgul olmak istemiyordu.
Yorgun bedeni suyla buluşmak, temizlenmek istiyor, midesi açlıktan isyan ediyordu. Bunlara bile boyun eğmek istemiyordu. Ne bir şeyler yemek, ne de duşa gidip yıkanmak temizlenmek istiyordu.
Bir çıkış yolu olmalıydı.
Dönüp dolaşıp yine o saplantılı düşüncelere demir atıyordu. Ölüm.
Kalabalığa karışmalı, dedi kendi kendine. Böylesi sessizlikte delirebilirim.
Sırtında ağır bir yük taşıyormuşçasına, bedenini sürükleyerek ayağa kalktı. Perdeyi aralayıp pencereden dışarıya baktı. Temiz hava iyi gelebilir düşüncesiyle pencereyi açtı. Cadde boydan boya sessizliğe gömülmüştü.
Sağ taraftan sanki yürüyen ayak sesleri duyar gibi oldu. Bedenini biraz daha dışarıya sarkıtıp cadde boyunca bu ayak seslerinin sahibini aradı. Az sonra uzakta, karanlıklar içinden bir adamın silueti belirdi. Çizgilerinden belliydi erkek olduğu. Yaklaştıkça daha da belirginleşti. Koca dünyada şimdi sadece onun ayak sesleri vardı. Yavaş adımlarla yürüyordu. Az ilerideki solgun ışıklı sokak lambasına yaklaştıkça daha da belirginleşti. Kafasını omuzlarının içine çekmiş, beli bükük, havanın serinliğinden üşümüş gibi duran adam, sokak lambasının altına gelince durdu. Şimdi ışığın tam altındaydı. Cebinden bir şeyler çıkardı. Sigara paketiymiş. Bir sigara yaktı. Çakmağın ışığıyla da kirli sakallı ve dalgın yüzü belirginleşti. Sokak lambasının direğine yaslanıp bekledi bir süre. Acelesi yoktu anlaşılan. Sigarasının dumanını havaya savururken kafasını kaldırıp solgun ışığa dikti gözlerini. Kendi kendine bir şeyler konuşuyordu. Adamın ne konuştuğunu merak etti ama duyamadı. Mırıldanıyordu adeta. Arada sessiz kahkahaları duyuluyordu. Sonra da ne olduysa ağlamaya başlamıştı adam.
Sigarasını içip bitirince parmaklarının arasından asfaltın üzerine savurup attı. Hâlâ parlamakta olan sigaranın ateşine baktı bir süre. Yaslandığı sokak lambasının direğinden ayrılıp yürümeye başladı. Işıktan uzaklaşıp yeniden karanlık içine girdi. Uzaklaştıkça görünmez olmuştu. Yine o uzaktan ilk göründüğü gibi bir siluet haline geldi. Az önce ışığın altında durup, sigara içen, mırıldanan, gülen sonra da ağlayan adam, karanlığın içinde kaybolup gitti.
Pencereyi kapatıp yeniden yatağına döndü. Sokakta gördüğü adamı düşünürken, aklına, ünlü bir düşünürün sözleri geldi.
“Bir karanlıktan geldik, bir başka karanlığa gideceğiz. Ne mutlu bize ki, bu iki karanlık arasındaki ışığı yaşıyoruz.”
Sokakta yürüyen adam sayesinde bu sözleri hatırlamış olmasına sevindi. Kendisini sarıp sarmalayan, nefes almasını bile zorlaştıran, uykusuz bırakan bu düşünceler ve sorular girdabından kurtarabilirdi belki de.
Hayatın ta kendisi buydu işte.
Evet, evet, dedi kendi kendine. Hayatın kendisi bu işte. Bir karanlıktan geldik, bir başka karanlığa gideceğiz. Arada ışığı görüp yaşıyoruz o kadar. Bütün varlığımız, bütün yaşamışlığımız o ışığın altında kaldığımız süre kadar. Bazen bir sigara içimi kadar ömür. Önemli olan o ışığı yaşamış olmamız. Sen de yaşadın işte. Şöyle veya böyle. Işıklı zamanın süresi doldu demek ki. Şimdi diğer karanlığa doğru gitmek zorundasın. Bundan kaçış yok.
Dünyadan soyutlayıp kendini, yeniden köpürüp dalgalanan düşünceler denizine daldı.
Soğuktu ve karanlıktı.
YORUMLAR
İki karanlık arasında sıkışıp kalmış, ışık boyunca yaşamak. Kimilerinin ışığı camilerdeki avizelerin aydınlattığı kadar, kimilerinin ise mum kadar. Ne olursa olsun ışık yine de...
Bazen yalnız kalıp, hayatı sorgulamak güzel oluyor. Tıpkı yazınızdaki gibi.
Sevgi ve saygıyla