- 1170 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yılları Peşinden Koşturan Gözler 3
Aşk ve Ölüm Ansızın Gelir
Bazen insan yalnızlıkların içine gömülmüşken, tek dert ortağı yalnızlıkken gecenin karanlığını yaran bir ses duyar iliklerinde. Zamana ve geçmişe inat…
Her umutsuzluk bir umut doğurur, sancıları yalnızlık olan gecelerde.
Akşamın loşluğu denize aydınlık veriyordu. Yakamozlar hakeza. Ruhuna süzülen yüreğin sıcacık damlaları öyle güzeldi ki Ahmet için, yıllarını verdiği hasreti şimdi gözlerinden içeri süzüyordu. Elif, bir yandan Ahmet’ın gözlerine kilitlenmişti bir yandan da deniz kıyısında üzerine yayılarak oturduğu kumlardan avuçlayıp, şimdiye kadar geçen hasret dolu yılların acılarını savurup yele veriyordu.
İki yürek ilk defa kumsalda buluşmuş saatlerce bakışmışlardı fakat bir türlü konuşamıyor, sevdalarını haykıramıyorlardı.
İkisi de zaman zaman ufuklarda bir şeyler izliyorlardı. Hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı ki kalktılar yerlerinden. Evlerine giderlerken elini omzuna atmayı bırak elinden tutabilseydi keşke… Ahmet için çok zordu bu. Ona dokunsa incinecekmiş korkusuyla dokunmuyor, Elif’in üzerine bir toz konsa ondan sakınıyordu.
Üzerinde telefon numaralarının bulunduğu kartı verdi Elif’e. Yan yanayken konuşamadık bâri telefonla konuşuruz diye düşündü.
Nitekim öyle de oldu. Akşam Elif eli titreye titreye açmıştı telefonu. Ahmet’ın gözleri telefonda kalmıştı. Telefon çalar çalmaz açmış kekeleyerek konuşmaya başladı. Biraz konuşunca kapattılar ama her ikisi de çok heyecanlanmıştı bu telefon konuşmasından.
Ertesi gün yine buluştuklarında Ahmet, kızarıyor, bozarıyor Elif’e bir şey söylemek istiyor ama söze nereden başlaması gerektiğini bilemiyordu.
Elif’i bulmuşken kaçırmak istemiyordu. Buluşmalarının bir adı olsun istedi Elif’i düşünüyor ona söz gelmesinden korkuyordu.
Elif, Ahmet’e “neyin var Ahmet” deyince bunu fırsat bilen Ahmet, “Elif ben öyle süslü kelimeler birlemem nerden başlayacağımı da bilemem.” dedi. Dedi demesine ama çoktan elindeki çubukla sahildeki kumlar üzerine yazmıştı bile, “Elif, benimle evlenir misin” diye?
Elif’te tereddüt etmeden o güzel parmağıyla kocaman harflerle “EVET” yazmıştı kumlara…
Ahmet, arkadaşı Ali ile de paylaşmıştı bu mutlu haberi.
Elif ve Ahmet böylece zaman kaybetmeden güzel bir düğünle evlendiler.
Elif’inde Ahmet’ten farkı yoktu. Elif’in küçük yaşta babası ölmüş annesi de başkasıyla evlenmişti. Elif’te tek başına yaşayan babaannesi Emine’ye kalmıştı. Babaannesinden başka kimsesi yoktu onu çok seviyordu
Elif ve Ahmet çok mutlulardı. Her ikisi de sevdiğiyle evlenmiş yalnız değillerdi artık. Duvarlar üzerlerine gelmiyor, mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
Ahmet iş çıkışı saatini iple çekiyor, karısını hiç görmemiş gibi ona koşuyordu. Elif Ahmet’i beklerken zaman geçmek bilmiyordu. Bir dakika bile yanından ayrılmak istemiyor ve gözlerini saate bakarak geçiriyorlardı. Öyle mutluydu ki her iki yürek.
Şimdi heyecanları bir kat daha artmıştı. Elif, hamileydi çünkü. İkiz bebekleri olacaktı bu nedenle kavuşacakları günü iple çekiyorlardı.
Bir insan birbirini bu kadar mı sever? Bu nasıl bir sevdâ böyle. Yan yana olduklarında asla birbirinden ayıramıyor, saatlerce bakışsalar doymuyorlardı birbirlerine…
Ahmet ve Elif tüm zamanlarını beraber geçirmek istiyor, bir dakika ayrılsalar hasret çekiyorlardı. Birbirinin isimleri anıldığında sanki onlar kavuşmamışta yeni âşık olmuşlar gibi kalpleri çarpmaya başlıyor, elleri titriyor, nefes alışları değişiyordu. İşte bunun adı sevdâ olsa gerek...
Elif, Ahmet’i aradığında Ahmet ne yapacağını bilmez bir halde eve koştu çünkü Elif sancılanmıştı.
Önceden hazırlamış oldukları bavullarını da alıp hastahane yoluna düştüler.
Elif içeri girdiğinde Ahmet, dışarıda ne yapacağını bilmez bir halde dolaşıp duruyordu. Birden Ali geldi aklına hemen aradı arkadaşını.
Ali ile eşi koşup kısa sürede gelmişlerdi. Hatice, Elif’in yanına girdi oda ne herkes suskun şaşkın ne yapacaklarını bilmez halde buldu. Ters giden bir şeyler vardı. Yanda bebek masasının üzerinde iki bebek vardı. Ama kimse onlarla ilgilenmiyor herkes
Elif’in başına toplanmışlardı. -Ne oluyor. dedi koştu arkadaşının yanına.
Elif Hatice’yi görünce elini uzattı “gel” der gibi. Gel işaretini gören Hatice, aradan sokuldu elini tuttu destek olmak istedi ama rengi bir tuhaftı. Hatice çok korktu ise de belli etmedi.
Elif, Hatice’nin elini tuttuğunda çoktan bayılmıştı. Elif hemen yoğun bakıma alındı kısa bir süre sonra Elif tükendi her şey durdu kalbi çalışmıyordu artık.
Bu haber Ahmet’e söylenince çılgına döndü. Aralıklı olan kapıdan içeri koştu sevdiğinin başucuna geldi melekler gibi uyuyordu.
İlk karşılaştığından beri bakmaya doyamadığı o gözleri, açık bir halde sanki Ahmet’e bakıyordu. Hafif bir gülümseme de vardı. Ayrıca ellerinden tuttu yavaşça Elif incinmesin diye ellerini yanaklarına götürdü. -Gülüm beni neden bıraktın, sensiz, neylerim ben sensiz olur mu gülüm? dedi. Elif’in soğuk bedeni sanki Ahmet’i dondurmuştu. Ahmet her şeyin Yaradan’dan geldiğine inanıyor isyan etmiyordu. Ama bu duruma nasıl dayanması gerektiğini de bilmiyordu morga kaldırıldı Elif.
Bu ara Ahmet’te kendisinden geçmişti. Ahmet’e içirilen ilaçlarda etki etmeye başlamış biraz sakinleştirilmişti. Hatice’de evden Emine nineyi getirmişti. Nine bir kez daha yıkılmış gözyaşlarına dayanmak ne mümkün.
Ne zamandan sonra bebekleri aklına geldi. –Çocuklarım, çocuklarım nerede- dedi! -Elif’imin yadigârları nerede- dedi! Ancak hemşireler bir birlerine bakıyor bir şey söyleyemiyorlardı.
Nihayet zor bela söyledi bir hemşire -Başınız sağ olsun. Erkek bebek öleli iki gün olmuş anne karnında. Kız bebekte doğmadan az önce ölü bebekten zehirlenmiş- dedi de.
Ahmet, Âlinin yanında yığılıverdi olduğu yere. Kaldıramıyordu bu kadar acıyı. Ellerini açtı Yaradan’a dualar etti, ellerini yüzüne kapadı ağladı. Emine ninenin ağlamaları da dayanılır gibi değildi.
Bir anda bir ses duyuldu morgdan, -İçerden bir bebek ağlaması geliyor- diye. Herkes içeri koştu şaşkın şaşkın. Kimse gördüklerine inanamadı. Kız bebek ağlıyordu gerçekten. Ahmet, bebeğin başına koştuğunda -Elif, Elif’im! Dedi. Ne kadarda Elif’e benziyordu böyle…
Emine nine Elif bebeğe bakarak, -Şimdi sen mi bana yoldaş olacaksın kuzum? Dedi.
Herkes şaşkın telaşla güveze alınan bebek belki de Emine ninenin canı Ahmet’in yaralarına merhem olacak tek yoldaşı belki de bundan sonra…
Elif gelin, nur içinde yatasın nur topu gibi oğluyla koyun koyuna…
13/04/11
Fatma KALKAN
YORUMLAR
Ya sayın dost hikayenize geri dönüp bir okusanız vede bir karar verseniz sahilde karşılaşan sevdalanan iki sevgiliden bayanınki EMİNEDE diğer sevdalı kahraman Murat mı Murat diye başlayıp niye Ahmet diye yazdınız satırlarınızın devamında yoksa iki isimlimi:)) yukarıdaki yorumcu kurgumu diye sormuşta dikkatinden kaçmış bende böylesine yada öylesine okuyanları anlamıyorum.Hikayenin sonu biraz farklılıkla hazin halinden mucizeye dönüşmüş .Derler ya öldürmeyen Tanrım öldürmez .