Taş nerede?
Birbirleri ile konuşamayan insanların içlerinde biriktirdikleri bir gün öyle bir hâl alır ki; artık konuşsalar da çözüm için çok geç kalınmıştır!
Konuşmalıyız elbette…
Kendi fikirlerimizi, inandığımız doğruları, gördüğümüz yanlışları, bildiklerimizi, bilgi ve birikimlerimizi anlatmalı ve paylaşmalı, karşı fikirlere karşı kendi doğrularımızı savunmalı, gerekirse tartışmalıyız da.
Bu konuda hemfikir olmayanımız yok. Bütün mesele konuşma ve tartışmanın nasıl olacağı, üslûp ve dil konusunda düğümleniyor. Bazen hakarete varan söylemlerin aynı şekilde karşılık bulmasıyla da konu kendi mecrasından çıkarak şahsileşiyor ve bir yarar sağlamaz hâle geldiği gibi kırgınlık, dargınlık hatta düşmanlığa dönüşmesi kaçınılmaz oluyor.
En güncel ve basit hâli ile sitede bir şiiri olumsuz anlamda eleştirdiğinizde o şirin sâhibi bu eleştiriyi kendi şahsına yapılmış bir eleştiri olarak algılayıp gönül koyuyor. Oysa şiiri eleştirmek ile şairi eleştirmek çok ayrı şeylerdir.
Elbette şair de yani insan da eleştirilebilir. Fakat insanı eleştirdiğinizde eğer davranışlarını, yanlış yaptıklarını değil de şekilsel özelliklerini; boyunu, tipini, rengini, eksik olan bir organını eleştirirseniz o zaman o eleştiri o şahsı aşıp Yaratıcıya uzanır ki; o da amacı aşar!
Velhâsıl, neyi nasıl yapacağımızı iyi analiz etmeli iyi öğrenmeliyiz. Biliyorsak da bildiğimizi uygulamalarımızla göstermeliyiz.
Konuşmak ile yazmak ayrı şeyler olsa da, bu platformda yazdıklarımızın konuşma bağlamında değerlendirilmesi sanırım bir eksiklik olarak düşünülmez.
*
Acaba eleştirilmeyecek / eleştirilemeyecek insan var mıdır?
Allah’ın (cc), Peygamberlerini hata yaptırmamak adına kendi koruması altına aldığını düşünürsek ( “ ismet ” sıfatı ) hata yapmayacak şekilde yaratılan bir insanın olmadığını iddia etmek sanırım yanlış olmaz. O zaman eleştirilmeyecek / eleştirilemeyecek bir insan da yoktur.
Elbette, makam ve mevki sâhiplerini eleştirmek çok kolay değildir. Gücü elinde tutanlara “ eksiklerini ve yanlışlarını hatırlatmak “ biraz cesaret ister. Demokrasinin bir yönü , hakaret edilmediği sürece fikir ve eleştiri özgürlüğü anlamına gelse de her ülke, her topluluk, her ortam bunu aynı şekilde algılamıyor / algılayamıyor maalesef!
Mesela, bu sitede; site sâhibini, site yönetimini, seçki kurulunu eleştirmek isteyip de bunu açıkça yapmayan / yapamayan ama arkadaş ortamında, msn başında ya da telefonda yapanlarımız var mıdır diye aklıma geliyor.
Var mıdır acaba?
Hani bazı kurumlarda “ şikayet kutusu “ yazan bir küçük kutu olur.( Oraya şikayet atılır mı, atılırsa okunur mu, kim okur, ciddiye alınır mı bilinmez elbette ) “ Dilek ve şikayetlerinizi atabilirsiniz “ denir ya, bu sitede de böyle bir köşenin olması acaba iyi olur muydu?
“ - Efendim, özel mesajlarla bu yapılabiliyor “ denilebilir elbette ama biz okuyamıyoruz! Şahsen okumak ve görmek isterdim.
Eleştirilen site yönetimi olduğunda “ – yönetimle ters düşersem üyeliğim iptal olur! “ düşüncesi mi var içimizde?
Gerçekten üyelikler bir ya da birden çok eleştiri yüzünden iptal olur mu?
Çeşitli iletişim araçları ya da şahsen söylediğimiz birçok eleştiri hatta hakaretin site yönetimine ulaşmadığından emin miyiz? Bizim söylediklerimize, söylemediklerimizin de ilave edilerek başkalarına anlatılmadığını ve bu zincirin yönetime ulaşmadığını nereden biliyoruz?
Bence o daha kötü!
Eleştirmekten, fikirlerimizi ifade etmekten çekinmemeliyiz. Elbette neyi ve nasıl eleştireceğimizi, eleştirimizin haklı olup olmadığını iyice düşünerek.
Belki risk alacağım!
Tartışılmasını istediğim ve eleştirdiğim bazı konular var.
1) Neden şiirlerimizi silemiyoruz?
2) Menü olduğu hâlde neden şiirlerimizi yedekleyemiyoruz?
3) Pasiflediğimiz şiirlerimiz neden başka sayfalarda görünüyor?
4) Online olmayan bir üyenin sayfasına arama yapmadan daha kolay nasıl gidebiliriz?
5) Seçkiler konusunda daha şeffaf olmak mümkün mü? ( Seçkilerde adam kayırıldığı, bazı isimlere yakın, bazı isimlere uzak olunduğu dillendiriliyor)
6) Yöneticilere atılan mesajlara neden bu kadar geç cevap veriliyor?
…………………………
7) Flv dosyaları hâlâ yüklenemiyor ( kişisel siteler için )
*
Aslında konuşmayı çok seven bir milletiz. Yeterliliğimiz olsun olmasın hemen her konuda konuşmak, karşı fikirlere; doğru – yanlış, haklı – haksız olup olmadığını çok önemsemeden verecek bir cevabımız, yapılacak bir itirazımız her zaman vardır.
Peki, her yerde, her zeminde, her ortamda konuşma hakkımız var mı?
Düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında hakkımız olduğuna inandığımız ve olması da gereken bu hakkı kullanmanın bazı gerekleri ve sorumlulukları olmalı mı?
Mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşabilir miyiz?
Elbette konuşabiliriz ama önce Millet Vekili olmamız gerekir. Bunun için de siyasete bir parti altında ya da bağımsız olarak girmeli ve seçilecek kadar oy almalıyız. İl ya da İlçe meclisinde konuşmak için de mutlaka seçilmiş olmamız gerekiyor. Muayene edebilmek için doktor, savunabilmek için avukat, proje çizebilmek için mühendis olmak gerektiği gibi.
Bütün bunları yapmadan / yapamadan konuşmak isteyenler de elbette konuşabilir ama onların konuşacakları yer ya evleri, ya dost ve arkadaş meclisleri, ya kahvehaneler ya da çay ocakları olabilir.
*
Ne zamandır düşünüyorum… Üyesi bulunduğumuz Edebiyat Defteri’nden onca beklentimiz olmasına rağmen acaba Defter’in bizden beklediği bazı şeyler var mı ve biz bu beklentilere ne kadar cevap veriyoruz?
Böyle bir ortamın teknik olarak nasıl oluştuğu elbette bu işten anlayanlarca bilinir ama mâli portre üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir. Son zamanlarda sitenin nerede ise bir, bir buçuk ay civarında süren taşınma sürecinden anladığım yeni makinelerin, yeni sunucuların gerekli olması, mevcut trafik yükünü eskilerin artık taşıyamadığı idi. Aynı anda sitede üç yüz – dört yüz civarı üyenin online olması demek ki bir yük getiriyor. Sayfaların açılma hızını artırmak, işlem yapabilme kabiliyetini geliştirmek için daha büyük alanlara, daha gelişmiş cihazlara ihtiyaç duyuluyor. Bütün bunlar da mesaî uğraşının yanında maddi bir harcama ile gerçekleşiyor elbette.
Peki, bu nasıl karşılanıyor?
Site sâhibi bunu kendi imkânları ile ne kadar, nereye kadar karşılayabilir?
“- Efendim, reklâm gelirleri var ya “ diyebiliriz. Reklâm gelirlerinin buna yetip yetmeyeceğini bilemiyorum ama site reklâmlarına tıklıyor muyuz, yoksa reklâmların görünmemesi için konulan bölümü mü işaretliyoruz?
Bir alternatif gibi görünse de üyeliklerin ücretli olması kanaatimce çok şık olmayacaktır ama en azından reklâm gelirlerini artırmak için bir şeyler yapılabilir. Bazen onlara tıklayarak bazen çevremizde reklâm verebilecek olanları yönlendirerek bu katkı sağlanabilir.
Başka ne yapılabilir?
Ekstra hizmetler sunan VİP üyelik desteklenemez mi?
Elbette desteklenebilir!
Bir kitap çıkarmanın maliyeti ve okunma oranı göz önünde bulundurulduğunda üyelerinin daha çok okunmasını sağlayan, isimlerini duyuran bir site için hele hele bir şiir seslendirmesi için bile ücret ödendiği (bu sitede olmayan biri için böyle bir duyum kulağıma geldi ve özveri ile seslendirme yapan arkadaşları tenzih ederim ) bir ortamda yapılması çok zor olmasa gerek.
Başka?
Yılda bir kere çıkarılan Edebiyat Defteri Yıllığı’na katılımın artması için gayret gösterilebilir. Günde yayımlanan şiirlerin üç yüz – dört yüz aralığında seyrettiğini, bazı üyelerin günde birden çok şiir asması yanında çoğunluğun her gün asmadığını göz önünde bulundurduğumuzda; benim ısrarla tâkip etmeye çalıştığım hece yazan üyelerin iki yüz elliye yakın olduğunu ve serbest yazanların bunun en az üç katı olduğunu düşünürsek aktif üye sayısının bin civarı olduğunu söylemek hata olmaz sanıyorum.
Şemsiye’nin beş yüz on dört, Merdiven’in dört yüz üyenin katılımı ile çıkması elbette azımsanmamalı ama 2011 Yıllığı’nın katılım sayısı neden yedi yüz ellinin üzerinde olmasın?
Türkiye geneline dağıtımı yapılacak olan bir Şiir Yıllığı’nda adımızın olması yanında çoğumuza göre “ ailemiz “ olarak gördüğümüz bir mekân için bu fedakârlık çok şey midir?
Gerçekten Defter’in devamını, kalıcı ve uzun ömürlü olmasını, gelişmesini, daha iyi hizmetler vermesini istiyor muyuz?
……………………………….
“ Almadan vermek Allah’a mahsustur! “
Edebiyat ve sanatın maddi meselelerle anılması çok şık değildir elbette. “ Parayı verenin düdüğü çaldığı “ bir anlayış, bir ortam kimseyi memnun etmez ama bazı gerçekleri göz ardı etmek de çok gerçekçilik değildir. İstemek ve beklemek için gücümüz nispetinde elimizi taşın altına sokmamız gerekiyor galiba….
Taş nerede ?
YORUMLAR
öyle çok konuya, en net pencerelerden bakmışsınız ki ...
öfkem, önyargım, soru işaretlerim, küskünlüğüm, dik kafalılığım yok oldu gitti ...
dar açım genişledi ...
ama sizin kaleminizle anlatılan herşey güzel gelecektir bana zaten ...
öğreticilik budur işte ...
yalnız akademik bilgiler değil ... yaşam ... yaşamak ... insan ... insanlık ... da öğretilebilir ...
her mekanda ...
her konuda ...
ve çocuklar okula sadece öğretmenlerini çok sevdikleri için gider bazen ...
""Tas nerede "" basligi altinda bir cok konuyu icinde barindiran durumlari inceden ve derinden anlatim surukleyiciligi karsi tarafa aktarimi çok guzeldi ..
Kendi adima demem o ki , bilgilendirme ve hem de dusunme payi verdi ..
Tas derken onca agirligi hangi tarafindan tutuyoruz desteklemek adina ..
hangi tarafindan birakiyoruz tasiyamamak adina ..
hangi tarafindan kolluyoruz kendimizi bize carpmamasi adina..
Hangi tasi yuvarliyoruz birilerini ezmek yok etmek adina ..
Hangi tasi diger tasin ustune koyuyoruz yapici veya ezici olmak yada hangi tasi aliyoruz birbiri ustunden yikici olmak adina ..
Velhasil bu tas nerede?
Tesekkurler ...
saygilar...
:)
yazıyı baştan sona okudum
ve elbette çok takdir ettim
yazı içerik olarak çok ciddi bir konuyu ele almakla beraber son noktası tebessümle koymuş yazının genel hatları ve üslubu çok güzeldi
yönetici ve üyelşer
iki penceredende bakıp güzel güzel ifade etmişsiniz
bencede madem biz burayı seviyoruz desteklemeliyiz vip üyelikle ilglili avantajlar artırılarak bu teşvik edilebilir ve ücretler değiştirilebilir küçük bir miktarda dahi olsa
şikayet kutusu bencede olmalı
adı şikayet olmasın ama
neşterciler geldi aklıma herkes nefret etmişti onlardan
:)
oysa benim çok sevdiğim 2 neştercimde vardı
bencede elimizi taşın altına koymalıyız
taş nerede ?
:))