YASAKLI YÜREKLER 9
Yasaklı Yürekler 9
Gözleri kapalı, mutfaktan gelen seslere kulak kabarttı. “Amma gürültü çıkarıyor gene” diye söylenerek yatağında doğruldu. Başı çok ağrıyordu. Terliklerini giyerek kapıya yöneldi. Mutfağın kapısına geldiğinde gelinlerini gördü. Aralarında fısıldaşarak kahvaltı hazırlıyorlardı. Bir mana veremedi önce. Kısa bir şaşkınlık anından sonra yavaş yavaş zihni de uyanarak bir gün öncenin yaşananlarını teker teker aklına getirdi. Doğru ya, artık eşi yaşamıyordu. Belki de dünü bir kabus olarak kabul etmek istemiş, gözlerini açtığında hayatının yoldaştan çok alışkanlığı olan kadınının yeniden bu evde, onunla beraber olmasını dilemişti. Ama şimdi gerçekler bütün acısıyla omuzlarına binmiş, ve daha şiddetini bile anlamadığı hayatın sillesiyle, gelinlerini görür görmez omuzları çökmüştü.
Nurten’le Serap mutfağın eşiğinde kayınpederlerini görünce bir an duraklayıp, kendilerini toparladılar. Ne kadar da sessiz gelmişti. Varla yok arası adımlarla. Hemen iki gelin de birer kız evlat şefkatiyle kollarına girdiler. Nurten bir öpücük koydu yanağına:
“Günaydın baba! Nasılsın bu sabah” Serap’a bakarak devam etti;
“Maşallah iyi görünüyorsun. Dün bizi çok korkuttun. Annemden sonra…” devam edemedi;
“Neyse, Sadıklar da içeride, kahvaltıya oturmak için uyanmanı bekliyorduk”
Serap da hafifçe yönlendirdi babasını;
“Hadi gel baba, biz ablamla beraber sofrayı hazırlarken sen de içeride otur. Çok ayakta kalma.”
Gelinlerinden gördüğü bu şefkatli tavır duygulandırdı onu. İkisini de omuzlarından kendine çekip saçlarının arasına birer öpücük kondurdu. Gelinlerini severdi. Ama bu kadar ilgi göstereceklerinden de şüphedeydi. Oysa şimdi beklemediği kadar bir ilginin odağındaydı ve gelinlerine minnetle bakıyordu.
“Olur güzel kızım, içeriye geçeyim ben de” dedi salona yönelirken. Gözlerinden silinmeyen o minnetli bakışıyla hafifçe arkasını döndü.
“Siz de çok yormayın kendinizi. Karın dediğin bir dilim ekmekle de doyar” sendeleyerek yürürken devam etti.
“Şimdi konu komşu da gelmeye başlar zaten.”
Salonun kapısına vardığında Oğuz yanıbaşına gelmiş, kollarını babasının beline dolamıştı bile.
“Günaydınlar benim baba” cümlesiyle beraber ağabeylerinin yanına kadar getirdi babasını.
Yanağını okşadı oğlunun;
“Sağol Oğuz’um” derken gözlerini Sadık’la Ferit’in de yüzlerinde gezdirdi Tatlı bir tebessümle;
“Hayırlı sabahlar çocuklar, ne zaman geldiniz siz.” Sadık’la Ferit de ayağa kalkıp babalarına yer açtılar;
“Çok olmadı baba” derken hep beraber yerlerine oturmuşlardı.
Serap elinde çaydanlıkla salona girdiğinde bütün başlar kendisine dönmüştü. Nurten sıcak bir edayla;
“Anlaşılan hepiniz acıkmışsınız, ee hadi bakalım sofraya..”deyince masanın etrafını sardılar hep beraber… Neşeli ifadeler, mutlu görünen tebessümler, özellikle de kendisine gösterilen ihtimam,mutlu etmişti. Ama yabancı bişeyler de vardı tavırlarda. saklanmak istenen gerçek bütün aydınlığıyla ortada iken, yok saymaya calışan yürekler, yine de anne yokluğunu duyumsuyorlardı. Duyumsuyor ama birbirlerine karşı belli etmeden takındıkları neşe maskesiyle kanayan yaralarını örtüyorlardı.
Sadık’ da bu tavırdaymış gibi görünse de yine de gözlerindeki endişe ve acıyı saklayamıyor, ama kahvaltı ortamının huzurunu bozmamak için mümkün olduğunca kendini tutmaya çalışıyordu.
Sadece bu ortama adapte olmak, öncesini ve sonrasını düşünmeden, sadece şu mutlu aile sofrasını kana kana içebilmek için hatırlamak istemiyor olsa da; eşinin hayali de sanki kendisi ile beraber oğullarını, gelinlerini seyrediyordu.
Sofrada çoğunlukla sessizlik hakim ise de, arada bir zorlanarak ortaya atılan birkaç cümle, bu sessizliği yaralıyor, ucundan yakalanan birkaç kelime ile bir sohbet havası yaratılmaya çalışılıyordu.
Kahvaltıdan sonra gelinler, sofrayı toplayıp gelenler için yapılacak ikramları hazırlamak maksadıyla mutfağa girdiklerinde, Sadık zihninden geçen endişeleri artık paylaşma ihtiyacının önüne geçemez oldmuştu;
“Ne düşünüyorsun şimdi baba” diye direk konuya girdi. Bu cümle ile biraz afallamıştı. Dünden beri hayatının dümenini oğullarına bırakmış, kendisi sadece verilen kararları uygulamıştı. Şimdi niye farklı olsundu ki.
“Bilmem ki oğlum…” gelecekten çok korkuyordu, belki de korkusu yüzünden yarınları aklına getirmemişti.
YORUMLAR
bende kaçırmadan izlemeye çalışıyorum geçte kalıyorum ama okuyorum...kalemine güç kuvvet diliyorum ...sevgilerimle
reyya
Yorumlarınızdan destek alıyorum:))
Canım son kısma "DEVAM EDECEK" diye yazarsan daha iyi olur. İçeriğine bir sözüm yok. Kurgu yolunda yürüyor. Emek veriyorsun bu da belli. Ama yine aynı şeyi tekrar edeceğim paragraflar ve diyalog satırları açılmalı, rahat okunmuyor bazen de sözler bir birine karışıyor. Sevgili arkadaşım O kadar genç insanlar değiliz hatta gözlüklerimiz bile var:)) Bu güzel çalışmanı okuyucuyu düşünerek eklemelisin.
O zaman arkama yaslanarak daha bir keyifle okuyacağım. Sen de o halini çook beğeneceksin.
Merakla bekliyorum diğer bölümleri.
Sevgiler.
reyya
Aynur Engindeniz
Evet sanırım dikaktinden kaçmış. Ama bunlar küçük detaylar. Asıl önemli olna kurgun. O da iyi gidiyor bence. Hem sen gelir gelmez zor bir dalda yani bir seriyle başladın. Sevgiler.