Katıksız bir anma…
Beli belirsiz, öylesine adımı anmışsın, zoraki sorular üzerine…
Ölüm gibi korkunç gecenin girdabında ve bomboş sokaklarda ansızın biri yaklaşır ya; elindeki bali paketini saklamaya çalışarak, önce ateş ister çıkarırsın çakmağı, ardından sigara ister. Verirsin bir sigara ve yakarsın. “ eyvallah “der ve uzaklaşır.
Öylesine bakarsın, yüzüne bile bakmazsın, göremezsin yüz hatlarında neler gizlendiğini.
Demek öylesine benden bahsettin, adımı andın, sıradan yoldan geçen biri gibi, tanımadığın yanında geçen biri kadar bir anlık hatırım kalmış. Öyle miydim?
Ruhsuz, boğuk bir ses tonuyla beni anman, benden nefret etmenden bin kat daha fena olduğunu biliyor musun acaba?
Keşke nefret etmiş olsaydın, duygularının dili alenen beli olurdu, nefretle ansaydın da adımdan, umursamazlılığından bin kat daha iyi gelirdi bana.
Sokakta geçen bir kedi usulca yanına sırnaşır, sen umursamasızca bakarsın. Ayaklarına dolanır kuyruğunu salar, sırnaşmaya devam eder, yapabileceği tüm şirinlikleri yapar, ta ki sen simidinden bir parça katıksız ikram edene dek.
Anlayamazsın katıksız simidin birkaç yudum süt eşliğinde daha iyi gidebileceğini. Demek öylesine adımdan bahsedersin, sorulmadıkça da anımsamazsın. Katıksızca anarsın arada.
Anmak adımı, yüzünde ne bir ekşime, ne de bir tebessüm belirtisi; katıksızca anmak canımı yaktı.
Dudaklarının arasında sevgi sözcükleri çıkmamış, gözlerinde anınca tebessüm belirmemiş.
Andıkça adımı dalıp dalıp gitmemişsin uzaklara, yüzünde tatlı bir tebessüm belirmemiş.
Keşke ikramında bir parça katık olmuş olsaydı. Canın sağ olsun, nimet bu ya katıklı da katıksız da yenir ne de olsa.
Ulviye Ay
10/04/11
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.