- 1257 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANIN İNSANA İHANETİ
İNSANIN İNSANA İHANETİ…
Neredeyse yaz gelmek üzere. Bu yıl, balkona çıkıp oturmak, ilk defa bu gün akşam nasip oldu. Genelde cuma günleri herkeste bir rahatlama, mesai günlerinin ciddiyetinin ardından bir gevşeme olur. Bu gün, bir haftanın getirdiği yorgunlukların üzerinden atılma günü olarak düşünülür ve bayram arifesiymiş gibi sanki yüzlerde daha bir güleç ifade, gevşeyen vücutların oturuşlarındaki rahatlık daha bir fark edilir olur… Tv karşısında ise, saatlere hiç bıkılmaksızın, sorumsuz bir seyirci havasına girilir. Eh, bahar ve yaz akşamlarının en güzel keyfide, muhteşem Bartın manzarasını seyrederken, Kaynarca ana dağıtım trafo merkezinin hemen bitişiğinde ki korudan gelen kuş sesleri eşliğinde, ince belli bardaklarda çay içerek çıkartılır… Tabii bu benim ve benim mahalle sakinlerimin yaşayabileceği bir keyifmiş gibi görünse de, kimse üzülmesin, Bartın halkının birçoğu bu keyfe nail olabiliyor. Büyük şehirlerde yaşayanlara, oralarda yaşamak zorunda kalanlara göre, daha şanslı olduğumuzu bilerek yaşamalıyız bu şirin vilayette…
Müthiş bir senfoni yakalayan kuşların, insanoğluna, en güzel notaları kullanarak, şirin görünme çabası içerisinde olduklarını da düşünmüşümdür zaman zaman. Bir görmelisiniz, hem kulaklara hem de gözlere hitabeden kanatlıların şovunu… Kırlangıçların geçen yıl kurdukları yuvalara gelip yavrulamaları, yavrularını beslemeleri ve gökyüzündeki uçuş talimleri… Tüm bu görsel şölene ilgisiz kalmak mümkün değil. Duyabiliyor musunuz uzaklardaki Bartın sevdalıları? Kapatın gözlerinizi ve zorlayın hafızalarınızı… Dokuz sekizlik, bazen de kürdi hicazkâr bir yalvarış, bir haykırış sanki… Bu sevimli kuşların akrobasi gösterilerine ise sadece burada nail olabilirsiniz.
Evet, yanlış duymadınız;yalvarış dedim. Dedim, çünkü, yalvarıyorlar. Bartın da ve Dünya da yaşananlara ilgiliyseniz, bir tek siz anlarsınız, bir tek siz duyarsınız onların yalvardıklarını…
Bu keyifli doğa ile baş başa oturuş, dile gelen doğanın sessiz seslenişiyle bozuluyor. Farklı bir boyuta geçmiş gibi adeta, insan olduğumu unutup, onlarla, doğada ki diğer canlılarla, bütünleştiğimi hissediyorum. Ve insanoğlunun korkunç yanının bize; doğaya da verdiği zararı birebir yaşıyorum. O andan itibaren, ısrarla doğadan olduğunu inkâr eden, diğer insanoğlundan uzaklaştığımı da anlıyorum birdenbire… Dile gelen kuşların, Gocanaz’ın, yeşilin haykırışı, hiçte La Fonten’in nüktedan canlılarına benzemiyor. La Fonten’ den buyana, onlar daha bezgin, daha çaresiz sanki…
Bakın bakın, dinleyin. Neler söylüyorlar aşağıda ki koruda barınan kanatlı canlılar:
- Biz uzak diyarlardan geldik. Bu dünya’nın uçan kanatlı canlıları olarak, bu cenneti şimdilik kendimize mesken seçtik. Lütfen… Lütfen dokunmayın bize. Bozmayın yaşam yerimizi, katletmeyin bu cenneti.
Bizler birkaç yıl evvel, insanların toplu halde yaşadıkları, çarşı dedikleri o yerlerde yaşıyorduk. Her sokak aralığında, muhakkak, etrafında ağaçların olduğu evler vardı. Bahçelerinde, küçük insanoğullarının da bizlere katıldığı, o şarkıları söyleyerek mutlu yaşıyorduk. Bırakın orman ağaçlarını, her yer meyve ağaçları ile doluydu. İnsanoğlu kendi payına düşeni aldıktan sonra,’’Bunlar da, kurdun kuşun hakkı’ der, muhakkak bizlere de bir şeyler bırakırlardı. Hem karnımız, hem de nefislerimiz doyardı. Daha inançlı daha duyarlıydı insanoğlu… Bizlerde kavrayamadık neler olduğunu…Biir şeyler olmuş insanoğullarına…
Kışları nefes aldırmayan, gökyüzünde ki, devasa kara tozlu, kara duman çok korkuttu bizi… O, çok sesli karada giden, neredeyse bizden de hızlı giden, rahatsız edici o şeylere ne demeli? İnsanlar kendi yaptıkları, yüksek sesli ve arkalarında bıraktıkları o iğrenç kokuları çıkaran şeylerden, rahatsız olmuyorlar mı acaba? İşte bu sebepten bizler, kaçıp, buraya, bu koruya geldik.
…
Bir türkü tutturmuş sanki her akşam Kaynarca Kuş Cenneti sakinleri… Acı bir türkü…
Ve ben şimdi, onların ağıtlarından nasıl zevk alabildim kendime kızıyorum.
Gezinirken Bartın manzarasının üzerinde, Bartın’ın kendisine özgü doğasının dışında, başka hiç bir yerde göremeyeceğiniz, yeşilin onlarca tonunun hâkim olduğu, esas buraların hakimi benim der gibi sessiz ama derinden, gönüllere gözlere gövde gösterisi yapan, zaman zaman da ağaçların arasından kendini gösteren Gocanaz Irmağı ilişiverdi gözlerime.
Ne komiktir. Gocanaz’ı daha yeni mi görüyorsun Semra, deyiverirsiniz şimdi bana… Ama her gün bulunduğunuz yere, her gün aynı gözle bakmıyorsunuz ki. Çünkü o da değişiyor hızla. Günün her saatin de farklı bir renge bürünüyor Gocanaz… Bazen gözden kayboluyor, kıyısında ağlayan söğüt ağaçlarının rengine bürünerek. Bazen de gökyüzüyle birleşiyor,bulutlar üzerine iniyor Gocanaz’ın., sarmaş dolaş oluyorlar. Hasret gideren iki dost gibi. Oysaki sürekli beraberler. Hangi vakittir bilemiyorum, İlahi güç de imzasını atıyor Gocanaz’ın üzerine. Hatırlatıyor kendini her seferinde, unutturmamak üzere… O, renkli estetik gücün bağrında, en büyük gücün simgesi beliriveriyor, Gocanaz’ın böbürlenmesine izin vermeden. Sanayi caminin minaresinin o muhteşem yansıması… İşte, bakın, Gocanaz’ın böğründe…
Bu masum görünen yeşil, nasıl canavara dönüşmüştü. Bartın’ın ana caddelerinde, insanlarına selam vererek, sessizse gezinen Gocanaz. Kime, kimlere kızdığı bilinemeden coş u vermişti bir zamanlar. Yaşına binaen, çok kez böyle serseri, çok kez böyle öfkeli, yıkıp geçivermiştir aniden bu memleketi. Acaba kendisine selam vermeden geçip gidiveren mi olmuştu kıyısından, onlara mı kızmış, öfkelenmişti bilinemez ki. Ama, çok canını yakmıştı Bartınlının.Sanırım Bartınlılara yaşattığı görsel şölene karşılık, o da güzellikler istemişti Bartınlı dan.Bakım,onarım, ıslah istemişti eteklerine.Yeni kıyafetler,çevresinde düzenlemeler istemişti…Ne o çaput bağlar gibi kıyısındaki yeşilliklere fütursuzca attıkları çöpler.Alıp gidivermek istemişti belki de tüm o pislikleri. Ama, her seferinde arındıramadığı çöpler, yapışıp kalmıştı yemyeşil sık saçlarına… Oysa bu mu olmalıydı, onun bereketinin bedeli? Birçok canlıya kucak açmış, ev sahipliği yapmıştı. Zamanın da, çakılını kumunu da almışlardı karnından, hiç sesini çıkartıyor muydu tüm bunlara…
Yoksa bir şeyler mi duymuştu? Üzerindeki sıkıntıları boşaltıp attığı, ruhunu arındırdığı dostu, arkadaşı ı kader ortağı, Amasra’nın, nazlı mavisini üzmek istediklerini mi duymuştu yıllar evvelinden, bunu hissetmiş olabilir miydi acaba?
Keyifli zannettiğim bu Cuma akşamı, doğanın şarkı zannettiğim öfkeli çığlıklarıyla birden bire dehşetli bir kâbusa dönüştü. Duyarsız kalamazdım bu haykırışa. Benim gibi doğa gönüllülerinin çabasını artık boşa çıkartmamak, bir an evvel sonuca ulaşmak gerekiyordu. Memleketimin bir diğer köşesinde, sessiz ve huzur içerisinde akan Gaman deresinin sesini duydum, arkadaki tepelerin ardından. Gözlerim doldu, öfkeden ellerim titriyor...
Kendi kendime kızıyorum:- Keyif zamanımı şimdi? Daha bir kaç hafta evvel Gaman Deresi, yardım edin diye bağırmaktan bembeyaz akar olmuştu. Çok mu zordu onu incitmeden, kıyısından köşesinden, bereketli topraklarından onu da öldürmeden tedbir alarak, değerli ihtiyacımız olan cevherleri çıkartmak…
Burada ve gurbetteki Bartın ve doğa gönüllüleri!
Doğa dile gelmiş… Dünya kükreyerek anlatıyor… Gocanaz’ın kendine has yakarışını çok görmemek mi lazım ne dersiniz?
Bartınlı istemiyor, Bartın’ı Bartın yapan muhteşem güzelliklerini yok edebilecek o termik santrali… Bartınlı ve Sinoplu Dünya lı istemiyor güzeli güzel yapan, güzellikleri yok edecek insanın ihanetini… Bartınlı Bartın için Dünya için el ele diyor…
DOĞA İLE BİRLİKTE HAYKIRIŞA VARMISINIZ?
Semra Köroğlu TÜFEKCİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.