- 2390 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Alnında Secde İzi
Hz. Adem(as) yaratıldığında, melekler Rabb’lerinin buyruğuna itaat ederek, kendileri tatmin bulmuş varlıklar olmalarına rağmen, tatmin bulmamış bir varlığa secde ettiler. Ancak kendisinin Hz. Adem(as)’den daha üstün olduğunu düşünen İblis, Allah’ın bu emrine başkaldırdı, Hz. Adem(as)’e secde etmedi ve isyankar oldu. Büyüklenerek isyan eden İblis’i, Allah lanetledi ve onun için sonsuz cehennem azabını takdir etti.
İblis’in büyüklenmesinin en önemli nedeni nefsinde gizlediği enaniyetiydi. Karşılığının sonsuz azap olması, enaniyet özelliğini içinde taşımanın insan için ne büyük bir tehlike olduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir.
“Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah’a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O’na secde eder).” (Ra’d Suresi, 15) ayeti tüm canlıların Allah’a boyun eğip secde ettiğini haber verir. Güneş, ay, yıldızlar, dağlar, bitkiler, ağaçlar ve gölgeler de Allah’a tamamen teslim olmuştur. Ancak Allah karşısında aczinin bilincinde olmayan insan teslim olmakta direnir.
Allah’a teslimiyetin kanıtı olan namaz ibadeti Allah’a yakınlaşmak için önemli bir yoldur. Namaz, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu umut ederek, huşuyla Allah’ı zikrederek, samimiyetle O’na yönelerek kılınmalıdır. Kendimizi günlük olayların yoğunluğuna bırakacak olursak, gaflete kapılabiliriz. Ancak namaz, çirkin davranışlardan alıkoyduğu gibi, Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğimizi, ölümün yakınlığını, cennetin, cehennemin varlığını ve Allah’ın sonsuz kudret sahibi olduğunu bize hatırlatır.
Allah, namazda yalnızca O’nu anmamızı, yüceltmemizi ve bütün noksanlıklardan tenzih ederek O’nu birlememizi buyurur. Namaz, Allah’a karşı aczimizi hissettiğimiz bir ibadettir. Rükûda O’na boyun eğer, secdede korkumuzu hissederiz. Allah’a yönelip dönmemizi sağlar namaz ve Yaratıcımız’ın sınırları içinde bir yaşam sürdürmemize yardımcı olur.
Namazla Allah’a yönelmek imanımızda derinliği, samimiyetimizi ve O’na olan yakınlığımızı artırır. Allah, namaz kılıp, Kendisi’ne yönelen kullarına rahmet kapılarını açar, onları kötülüklerden arındırır. Allah’ın dilemesiyle inanan insanın ahlakının güzelleşmesi, namazın çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoyma özelliğinin tecellisidir.
“Müminler gerçekten felah bulmuştur. Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır.” (Müminun Suresi, 1-2) ayetiyle söz edilen huşu, Allah’a duyulan saygı dolu korkudur. Namaz, bu ruh halinde kılınmalıdır. Bilinçsizce, düşünmeden, yalnızca şeklen yapılan ibadetler, Allah Katında değerli olmayabilir. Yaptığımız ibadet Allah’a olan yakınlığımızı, takvamızı artırıyor, ahlakımızı güzelleştiriyor ve kötülüklerden engelliyorsa Allah’ın hoşnut olacağını umabiliriz.
Bediüzzaman, namazın önemini 4. Söz’de şöyle anlatır: "...namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü (ömür sermayesini), âhirete mal edebilir. Fâni (ölümlü) ömrünü, bir cihette ibka eder (sonsuzlaştırır).
Namaz, müminlerle münafıkları birbirlerinden ayırır. Samimi müminler şevk ve istekle namaz kılarken, münafıklar, “Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar.” (Nisa Suresi, 142) ifadesiyle dikkat çekildiği üzere namaza isteksizce gelirler. Münafıklara has olan, namaza karşı bu isteksizlik ve üşenme gibi duygulardan titizlikle kaçınmamız gerekir.
Namaz, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. Özellikle sabah namazına kalkamaması nedeniyle kişinin ileri sürdüğü “yorgundum, uyanamadım” ya da “saatimi kurmamışım” gibi mazeretler, samimiyetsizliğini gösterir. Aynı kişiye sabah o saatte kalkması karşılığında, örneğin para verileceği söylense her türlü tedbiri alır ve saatinde kalkar. Samimi mümin namazını kaçırmaktan şiddetle sakınır, vaktinde kılar.
Namazı yalnızca görev gibi görmeyelim. Namazın, Allah’ın huzuruna çıktığımız an olduğunu her kıyamda hatırlayalım… Kur’an’da dikkat çekildiği üzere namazı “dosdoğru” kılalım. Çünkü dünyadayken Allah’a bile bile secde etmemiş olanlar, ne kadar isteseler de ahirette buna güç yetiremeyeceklerdir:
Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri ’korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)
Yüce Rabb’imiz o gün yaşanacak pişmanlık ve azaptan esirgesin. Ve “…Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 29) ayetiyle tarif ettiği alnında secde izi taşıyan müminlerden kılsın...
YORUMLAR
Amenna..Amenna..
Rabbimiz Kıyamet Suresinde :
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.
2- Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.
3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?
4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
5- Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.'
6- "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.
7- Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'
8- Ay karardığı,
9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;
10- İnsan o gün: "Kaçış nereye?" der.
11- Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.
12- O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin katıdır.
13- İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.
14- Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.
15- Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.
16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
20- Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz.
21- Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz.
22- O gün yüzler ışıl ışıl parlar.
23- Rablerine bakıp-durur.
24- O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir.
25- Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.
26- Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,
27- "Son müdahaleyi yapacak kim" denir.
28- Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.
29- (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında;
30- O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.
31- Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.
32- Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.
33- Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti.
34- Sen buna müstahaksın, dahasına müstahaksın.
35- Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın.
36- İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?
37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
39- Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
40- (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?
Diyor ...
Selam ve dua ile...