Temkin
Bu sene de görevini layıkıyla yapmanın huzuruyla ,evinin penceresinden okula bakıyordu.
Okulun içini,dışını boyamış, çevre duvarları onarmış,kırık kiretmitleri elleriyle değiştirmişti.Diktiği fidanlar gölge verecek boya erişmişlerdi..
Bahçedeki rengarenk çiçekler haz cümbüşüydü sanki..Onları duyuyordu adeta...Her çiçekte parmak izi, her yaprakta nefesi vardı.
Hem öğretmen,hem müdür, hem de hizmetli olmuştu burada.Sorumluluk şuuru öylesine yüksekti ki elini taşın altından hiç çekmiyordu.Her öğrencisini tek tek tanımıştı.Öğretmek, öğrenmek meşk edasında geçiyordu.
Bir sanatkarın bitirdiği eserden duyduğu hazzı duyuyordu. Derin derin nefes aldı, huzur soluklarındaydı:
-’Şükürler olsun’ dedi...
Yıl sonu tatili gelmiş, öğrenciler karnelerini almıştı.Adem Öğretmende ailesiyle memleketine gidecekti.Bir ay önce aldığı arabasına kaydı gözleri;maddi gücü ancak bir Fiat-Serçe almaya yetmişti..
Anadolu köylerinde on yılı dolduran öğretmenliğin avantajıydı bu..Kira giderinin olmaması,sıgara içmemesi,tedbirli,temkinli kişiliği,kanaatkar tutumu ;başkalarının geçinmekte zorluk çektiği öğretmen maaşından birikim ortaya çıkarmıştı.Bu birikim ve düğününden kalan bir kaç altın
araba alma düşüncesine itmişti onu.Memlekete giderken çoluk çocuğuyla yol güzergahını da gezmiş olacaklardı.İlk defa bir arabaya sahip olmuş,ilk defa kendi arabasıyla memlekete gidecekti.Çocukları da çok mutluydu...O ,pencereden bakarken; onlar yol hazırlıklarıyla meşkuldüler...
Bu tatil farklı olacaktı hepisi için.Değişik yerler gezeceklerdi,memleketin başka köşelerini görüp,başka insanlar tanıyıp ,yığınla anıyla döneceklerdi..Hele dedeleriyle,babaanneleriyle birlikte otomobile binip
yaylaya,bahçeye,bağa kısaca diledikleri yere gitme kolaylığı içlerinde bir çoşkuydu şimdiden..
Adem Öğretmen başını pencereden dönderdiğinde,çocukları ve eşi de ona yönelmiş:
-Biz hazırız.. Diyorlardı.
Adem öğretmen hazırlıkları bir defa daha inceledi:
-Tamam çocuklar ,yolcu yolunda gerek o zaman .
Bavulları bagaja itinayla yerleştirip,Otomobilin lastiklerine baktı.Tedbir için gerekli her şeyi yaptı.. Köyde mevcud olan herkes onları uğurlamaya gelmişti:
-Güle güle..Yolunuz açık olsun, seslenişlerine:
-Allah’a sımarladık,Allah razı olsun derken gözleri dolu doluydu..Sallanan ellere sallanan eller karşılık veriyordu .Otomobil gözlerden ırak olana dek sürdü el sallayışlar..
**
Adem Öğretmen kendi sürdüğü araçla uzun sayılacak bir yolu geride bırakmıştı.Yolunun üstündeki yerleşim merkezlerine özellikle girmiş, çocuklarının :
-Baba burası Kangal,Burası Sivas...Burası Hafik,burası Zara çığlıkları arasında geçiyordu yolculuk..
Anadolu bozkırında tarlaların yeşil çağıydı.Ekin başakları yeni yeni oluşuyordu. Yol boyu aynı manzara onlara eşlik etti.Tepeler,dağlar kevenlerin bekçiliğine emanet,uzaktan gözle görülmese de arı kovanlarının çokluğu, binbir çeşit çiçeğin varlığına işaretti.
Çocuklar galiba yorulmuşlardı ki ses,seda kesilmişti.Trafik levhalarından Kilometrelerini saydıkları yolun sonu gelmişti işte.
İmranlı topraklarına girmişlerdi.Doğup,büyüdüğü topraklar gözlerinin önündeydi şimdi:
-’Çocuklar burası İmranlı toprağı işte’ dedi.
-Bakın şura Keşliğin kahve ..
Çocuklar hep bir ağızdan:
-Yaşasın! derken; anneleri yüzünde mutlu bir sevinç ifadesiyle onların saçlarını okşuyordu..
- Az ileride bir çeşme var duralım mı orada ?dedi.
Çocuklar bir ağızdan:
-Duralımm duralım !dediler..
Sıcak ağırlığını hissettiriyordu hala..Bu havada bir memleket çeşmesinde mola verip su içmek, ellerini,yüzlerini yıkamak iyi gelecekti..Sola dönmek için işaret verdi... Motor sesi kesilince suyun şarıltısı daha net duyulmaya başladı..
***
Dursun ,Mağazasındaki müşterisine bir televizyon satmıştı, gayet memnundu..Bugün işleri baya yoğundu hergünün böyle olmasını isterdi.
-Güle güle kullan,hayırlı,uğurlu olsun ,dedi müşteriye..
-Çırak getirecek seninle televizyonu....
-Sağol Dursun bey ,hayırlı işler dilerim .
Televizyonu arabaya yükleyen çırağa doğru yürüdü müşteri.
Dursun da onlarla beraber dışarı çıkmış,peşlerinden bakıyordu.Birden gözleri beyaz bir arabaya takıldı .Mağazasından elli metre ileride ,Fiat-Serçe markalı bir arabaydı bu.
-Kimin acaba ?dedi kendi kendine...
Merakla içindekilere baktı.Tanımıştı.Birden bir ateşin yüzünden bütün vucuduna yayıldığını hissetti.
-Vay çulsuz araba almış, dedi hiddetle..Kıskançlık kasıp kavuruyordu içini...
-Nasıl olabilir, bunlarda mı adam oldu ,daha neler göreceğiz biz ?Ben bilirim yapacağımı ...
Mağazasına koştu.Tekrar dışarı çıktığı vakit Adem Öğretmeni gördü arabasında.Göz göze geldiklerinde el işaretiyle durmasını istedi.
Adem Öğretmen buraya kadar üç beşe kere durmuş ’hoş geldin ’diyen tanıdıklarla selamlaşmıştı.
Bunun da öyle bir istek olduğunu düşündüğünden olsa gerek hemen durdu.
Dursun, hasedin kavurucu sıcağından alevini üfledi;
-Adem hoca çocukları bırak da gel, seninle konuşacaklarım var dedi.
-Olur Dursun abi, gelirim beş dakikaya dedi Adem Öğretmen..Lakin içine de bir kurt düşmüştü.
Selamsız,merhabasız ne konuşmasıydı bu?Ne manaya geliyordu bu tavır?Düşündü;hiç bir olumsuz bir şey hatırlayamıyordu.
-Hayırdır inşallah ’derken baba evine gelmişti.Arabayı münasip bir yerde durdurdu.
-Siz eşyaları indire durun ben hemen geliyorum dedi..Koşar adım Dursun’un mağazasına gitti..
-Selamın aleyküm Dursun abi ,nedir önemli olan mesele?Ayağımın tozu ile kimseyi görmeden geldim..
Dursun her türlü nezaketi unutmuş,selam bile almamıştı.Hoş geldin de demeden:
-Bak hoca deyip elindeki defteri gösterdi, burada ödemediğin televizyonun borcu duruyor.Tam dört yıllık ,insaf yahu!
Adem Öğretmen şok olmuştu adeta
Ne diyordu bu adam? O taksitle alış veriş yapsa da bugüne kadar ödemediği bir borcu yoktu kimseye.
-Ödedim ben !Sinirlenmişti ..
-Ödedim !dedi bağırarak...
-Hoca defter yalan söylemez, bak ödememişsin..
-Hatta ödedikce senetleri aldım senden.
-Getir o zaman senetleri bize. Borçlu borçlu sen git araba al ,yok öyle yağma .Alacağımı isterim dedi Dursun.
Adem Öğretmen acı acı güldü.Sopa bu durumlarda cennetten çıkmış sayılırdı lakin değmezdi bu zavallıya...Böylesi yaratıkların yaşadığı bir Dünya’da ,temkinin ne kadar önemli,elzem olduğunu iliklerinde yaşıyordu.Vakarı tacize uğramıştı ama çiğnetmeyecekti..Üzüldüğü ;babasının bu olayı duyma ihtimaliydi,ondan korkuyordu.Sessiz soluksuz bitirme kararlığıyla;
-Hiç uzatmayalım,sabahı bekle Dursun!Baltayı öyle bir taşa vurdun ki ;başına vursan bundan iyiydi..
Dursun ne dediğini kestirememişti,
-Tamam hoca,sabaha kadar müsade , ya para gelir ya namın buralarda sahtakar olur.
Adem Öğretmen gülmekle ağlamak arası bir duyguyla mağazadan çıktı.Memlekete gelmenin sevinci kursağında kalmıştı.Bu kadar ucuz muydu bir insanı vakarından sıyırmak,şerefinden ayırmak?
Dört sene önce alıp,altı ay içerisinde ödediği borç ,kendisinden yeniden isteniyordu.Senetleri yırtmamıştı,önemli evraklarının içinde saklıyordu.Evrak çantası görev yaptığı yerdeydi.
Çoluk çocuğuyla sevinçle geldiği yola,yalnız başına acıyla düşecekti.Hemen ,şimdi hem de..
Eve yürüdü.
Çocuklar oyunu kurmuşlardı bile.Tebessümle baktı onlara.Kimseyi görecek morali kalmamıştı.Hemen yola çıkmalıydı.Hanımı arabadan hala bir şeyler alıyordu .Kulağına fısıldadı:
-Önemli bir evrak unutmuşum ,gidip getirmem lazım.
-Şimdi mi gideceksin Adem Hocam?
-Evet,hemen gideceğim..
-Daha içeri girmedin,kimseyle görüşmedin.
-Çok önemli ,gitmem lazım..Kuş gibi gider,gelirim. Hanımı üstelemedi:
-Tamam,burayı merak etme,ben usulünce hallederim..
-Allah’a sımarladık.
-Güle güle,Allah’a emanet ol ,dedi hanımı ..
Bu güven dolu sesin ferahliginda arabayı çalıştırdı.
Tekerleklerin altından yol akmış,Adem öğretmenin beynindende düşünceler..Çoçukluğu,öğrenciliği,bugüne dek yaşadıkları ...Gidip gelmişti işte.
Senetler yanındaki koltuğun üstündeydi..Ellerini senetlere sürdükce ferahlık duyuyordu..
-Hamd olsun,hamd olsun ,dedi.
Sabah ezanı okunuyordu İmranlı’ya girdiği vakit.Bu işi halletmeden eve gitmeyi düşünmüyordu.. Arabasını camiye yakın bir yerde durdurdu.Tek tük camiye yürüyen insanların ardına takıldı.Mevsim yaz olsa da burada sabahları hava soğuktu..Abdest aldı.İçindeki ferahlık doruklardaydı..
Namaz kılınmış imam bile evine gitmişti.Adem Hoca, cenesini göksüne indirmiş,kollarını alabildiğine açmış dua ediyordu...
-Amin, amin, dedi ağlamaklı.
Ellerini yüzüne sürdüğü vakit ıslaklığın farkına vardı..Uykusuz,gergin geçmiş bir gecenin sabahında göz yaşlarıyla yıkanmıştı.
Güneş ışığını hissettirmiş.Kahvehaneler,Lokantalar,dükkanlar tek tek açılmıştı.Dursun da mağazayı açmıştı....
Adem Öğretmen arabasından senetleri aldı.Bitirmeliydi bu işi..Yürüdü.
Mağazadan içeri girdiği vakit Dursun bir defterin sayfalarını çeviriyordu, Adem öğretmeni görünce:
-OO buyur hoca getirdin mi borcunu nihayet?
Adem Öğretmen tek kelime etmedi.Senetleri tutdu gözlerine..Dursun neye uğradığını şaşırmıştı..
Hiç düşünmediği bir işle karşılaşmıştı. ’Ödemedin ’dediği borçların ödendiğine dair belge karşısındaydı,çivi gibi batıyordu gözlerine..Kekeledi,kem küm etti. Gözleri yere indi.Yere inen gözler sanki bütün cüssesini çekiyordu yere,Dursun dümdüz olmuştu.
Adem Hoca gözlerinin lisanından vurulmuş,yere serilmiş Dursun’dan çekti gözlerini.Tek kelime etmeden dışarı çıktı..Eve gitmek için serçesine yürüdü..
Diline yapışmış tek cümle:
-Hamd olsun..
Sanki Temkin gönderine dikilmiş vakar bayrağına rüzgar veriyor,Gök kubbede bu şeref bayrağı dalgalanıyordu..
YORUMLAR
Yazının bize verdiği ders ; Borcumuzu ödemiş dahi olsak, senetleri ya da ödendi makbuzlarını saklayacağız.
Çokkk uzun zaman sonra lâzım olabiliyormuş. Tabi etrafımızda Dursun gibi sahtekârlar varsa.
Böyle insanların vicdanları nasıl rahat eder anlayamıyorum. Bu güne kadar Rabbim haram bir lokma yedirmedi, bundan sonra da nasip etmesin.
Konu güzel, yazı akıcı ama bazı yerlerde gereksiz satır araları bırakmışsınız.
Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygı ile