- 903 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anadolu kadı(n)ları 3
Daha bir kaç günlük evlilerdi, eşi Hasan gece yarıları eve
geliyordu. Üç ay sonra askere gideceği için işyerini satmış
aldığı parayı da düğün için harcamıştı. Şimdi; her gün
sandıktan eşine takı olarak aldığı altınlarından bozdurmak
için alıp, kumara ve içkiye veriyordu. Yine bir gece yarısı
çıkıp eve geldiğinde eşi Sabır;
- Hasan, neden böyle yapıyorsun, her gün sabaha karşı eve
geliyorsun, üstelik her gün sarhoşsun. Üç ay sonra askere
gideceksin, demeye kalmadan her gece olduğu gibi
kapıyı dinlemekte olan kaynanası aniden kapıyı açıp içeri
girdi.
- Sen benim oğluma karışamazsın istediğini yapar dedi
Fecire Hanım. Ani bir hareketle elini göğsüne götürüp devam
etti bağırmaya;
- Eğer o benim oğlumsa içki de içer, kumar da oynar, kadına
da gider yoksa sütümü helal etmem dedi.
- Sabır çok şaşkındı neler oluyordu nasıl bir aileydi bunlar.
Kendi ailesinde gelinler el üstüne tutuluyordu üstelik
erkekler eşleriyle biraz yüksek sesle bile konuşsa aile büyüklerinden fırça yerlerdi. Nasıl bir kâbustu bu?
İçini çekip yatağın üzerine çöktü sustu hiç konuşmadı o
günden sonra hiç bir şey hakkında fikrini söylemedi böyle
olması en iyisiydi. Ya bu deveyi güdecek ya da bu elden
gidecekti.
…
On iki kardeşi vardı eşinin,annesi, babası dayısı ve amcasıyla birlikte evde tam 15 nüfus vardı. Sabır her gün sabah altıda uyanıyor gecenin on ikisine kadar çalışıyordu. Gece yarılarına kadar Hasan`ı bekliyor bir kaç saatlik uykuyla ayakta durmaya çalışıyordu.
Kocasının gece yarılarına kadar eve gelmemesine anlam veremiyordu. Bir gün kaynı Metin;
- Yenge biliyor musun ağabeyimin dostu var, siz ta nişanlıyken vardı. O zamandan beridir sürüyor Dilber ile ilişkileri.
Sabır şaşırdı ne diyeceğini bilemedi inanmak da istemedi. Dilber Eşinin eski çalıştırdığı restoranda şarkı söylerdi, eşi onları tanıştırmıştı. Dilber esinden yaşça büyük evli çocuk sahibi bir kadındı.
Metin devam etti konuşmasına;
- Senin dünyadan haberin yok, Dilber her zaman bizim eve geliyordu ev işlerinde anneme yardım ediyordu. Ağabeyim onla evlenseydi bir daire verecekti bize birde işyeri açacaktı. Babamlar çok istiyordu, ben ağabeyimle kaç defa kavga ettim ikisinden birini seç diye. İkili oynadı, Dilberin eşi kaç defa ağabeyimle kavga etti biz araya girdik.
Anlattı da anlattı, Sabır artık duymuyordu söylenenleri, neden dedi neden o zaman benimle evlendi. Aralarında nerdeyse on yaş vardı, bu mümkün müydü? Dilber ile tanıştıkları günü hatırladı; kadın kendisine kötü kötü bakıyordu demek nedeni buymuş, o zamanlar pek anlam verememişti. Henüz on sekiz yaşındaydı ve yaşadıklarının ağırlığı altında ezildi. Şimdi çıkıp gitse ailesine her şeyi anlatsa geri dönse arkasına bakmadan ailesi kabul eder miydi? Çevre ne derdi, onu da suçlarla mıydı? Daha bir kaç günlük evliyken boşanırsa millet buna başka anlamlar yükler miydi? Namus neydi nasıl bir şeydi acaba? Bu şerefsizliği kabullenip devam ederse asıl namussuzluk bu değil miydi? Yoksa her şartlar altında kabulleniş miydi namus dedikleri şey.
Anlamıştı artık, namus; kendini evleneceği kişiye saklamak değildi yalnızca.
Gece yarısı eşi eve geldiğinde Metinin anlattıklarını sordu;
- Kardeşinin söyledikleri doğru mu?
- Yok öyle bir şey.
- Kardeşin sana neden iftira atsın ki?
Hasan kesinlikle olanları kabul etmiyordu, Sabır ise bir kardeşin ağabeyine böyle bir iftira atmasına anlam veremiyordu. Konunun üzerine üzerine gidince o gece de dayaktan nasibini aldı. Soru sormaya hakkı olmadığını unutmuştu. Nasıl bir alev topunun icine düşmüstü böyle o anda anladı.
sude nur haylazca