- 875 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (8)
Baba:_Tamam,bırakın tırpanları!_dediğinde Altınla Derman duymamışlardı babalarının sesini.Onlar tırpan sallamaya öyle dalmışlardı ki,içlerinde kopan fırtınalara sallıyorlardı sanki tırpanı.Sekiz ay boyunca elin tek odalı toprak damlarında her şeyin azıyla yetinmeye çalışarak okurlar,okul tatil olunca da babalarına yardım ederlerdi.Okullar kapanır kapanmaz ekinlerin otunu almaya giderler,ot alma işi bittikten sonra ayçiçeği tarlalarını,bostan tarlalarını,çapalama işi başlar,ekine girmeden önce de mercimek yolarlardı.Daha sonrada tam olarak ırgatlık dönemi başlar,ekinlerini biçerler,harmanlarını kaldırırlardı.Dur durak bilmeden çalışırlar,okulların açılma zamanının geldiğinin bile farkında olmazlardı.
Bu yoksul Anadolunun,yoksul köyünde ana-babaların kaderleriile çocuklarının kaderleri aynıydı.Ana babaları yoksulluktan ne çekmişlerse onlarda çekeceklerdi...Ana babaları ezilmişse onlarda ezilecekti...Bu çelik tel örgüleriyle örülmüş kader ağlarını bir türlü söküp koparamıyorlardı.Atatürk <Köylü milletin efendisidir>demişti ama ne efendiliği onlar efendilere kölelik yapıyorlardı.Canları çıkıncaya kadar çalışmak,akşam tarladan eve döndüklerinde günlerce yerden toplanmayan serili yataklarının üstüne sadece ellerini yüzlerini yıkadıktan sonra duş bile almadan uzanmak kaderiydi onların...Yorgun argın tarladan dönen anneleri akşam yemeklerini mi hazırlayacaktı,ineklerimi sağacaktı,yoksa köy çeşmesinden su taşıyıp,tandırı yakıp kazanda su ısıtarak onların yıkanmalarını mı sağlayacaktı.Olacak iş değildi.Zayıf,çelimsiz kuru kızı daha bu işleri yapacak becerikliliğe sahip değildi.O koyunları bile zor sağıyor,küçük kardeşlerine ancak gözkulak olabiliyordu.Gerçi onaltısına geldiği halde çok zayıf,bir okadarda narin bir kızdı.
Altın,çalışkan,hırslı ve isyankar bir çocuktu.Derman,öyle değildi.Biraz umursamaz ve mülayim bir çocuktu.Üstelik uyumluydu da.Kaderci ve duygusallığı hep önde gelirdi.Bu duygusallığı ve umursamazlığı yüzünden bütünlemeye kaldığı matematik dersine çalışmaz boş kaldığı zamanlarda Kerime Nadir’in,Oğuz Özdeş’in aşk kitaplarını okurdu.Bu aşk romanları okuma alışkanlığınada Ortaokul yıllarında Saklambaç gazetesinden takip ettiği resimli fotoroman dizilerinden edinmişti.Aslında bu okuduğu duygusal içerikli aşk kitaplarına verecek parası yoktu ama ,şehirde yetişmiş arasıra köye gelen bir abladan alır.okuduktan sonra ona iade ederdi.Fakat okul zamanı saklambaç gazetesini mutlaka almaya çalışırdı.Altın’la bu yüzden kavgalar eder,babalarının ikisine birlikte verdiği harçlığı gazete ve haftada bir gün gittiği sinamaya verdiği için kavgaları hiç bitmezdi.Dermana göre Altın’ın eli çok sıkıydı.Pinti bile denebilirdi.Kavgaları bazan okadar şiddetli olurdu ki yumruklaşmaya kadar varırdı.Bu kavgalardan sonra birbirlerine hiç küsmezler bir iki dakika geçmeden sanki hiç kavga etmemiş gibi konuşurlardı.
O yaz ekin tarlalarındaki arpa ve buğdaylar biçilmiş,öbek öbek yığınlar yapılmış ve bu yığınlar at arabalarına kurulan sallarla harmanyerlerine taşınmaya başlamıştı.Köylülerin harmanyeri dedikleri yerler köyün hemen yanındaki ve biraz uzağındaki boş ve geniş meydanlardı.Bu boş meydanlarda bahar geldiğinde madımaklar,kedi tırnakları çıkar,sarı sarı papatyalar açardı.Yaz geldiğinde ise madımaklar,kedi tırnakları kurur,papatyalar kendiliğinden yok olur,sert ve berkişmiş topraksız alanlara dönüşürdü.İşte bu sert ve topraksız alanlarda köylüler buğday ve arpa yığınlarını sallı at arabalarıyla tarlalardan getirip buralara dökerlerdi.Bu buğday ve arpa yığınlarına harman;döküldüğü alanlarada harmanyeri denirdi.
Yığınların tarlalardan harmanyerlerine taşınması bir hafta bilemedin on gün felan sürüyordu.Altın’ların harman döktükleri alan evlerine çok uzak değildi.Hemen yakınlarındaydı.Bu yaz harman dökme işlerinde ana ve babasına Altın yardım edecekti.Dermanda diğer işlere bakacaktı.Güya matematik dersine de çalışmış olacaktı.Tabi Altın’a göre bu bir bahaneydi.Abisi yine işten kaytarıyordu.Ama olsundu,düvenler sürüleceği zamanda o kaytaracaktı.Buğday yığınlarını tarladan harmanyerlerine taşımak için at arabalarının üzerlerindeki tekneler çıkarılır,tekneler çıkarıldıktan sonra makasların üzerine yuvarlak,orta kalınlıkta kavak ağaçlarından yapılmış cerekler çakılır sal haline dönüştürülürdü.Bu at arabası sallarıyla da tarladaki buğday yığınları harmanyerlerine taşınırdı.Tarlada buğday ve arpa destelerini yığın yapmak nasıl hüner istiyorsa,bu yığınları sala vurmakta o kadar hüner istiyordu.Ana yığınları sala vurma işinde de çok hünerliydi.Altın ile babası anadutlarla yığın destelerini sal arabası üzerinde ki anaya verecekler O’da desteleri bir leyleğin söğüt ağaçlarına yaptığı yuva yapma titizliğiyle sal üzerine ıyım ıyım örecekti.Yoksa desteler sal arabasına böyle vurulmazsa ,sal devrilir bunca emekler boşa giderdi.Çoğu beceriksiz köylü kadınlarının vurduğu sallar hep devrilirdi.Günde dört beş sefer ancak yapılır,tarlaların harmanyerlerine uzaklığı sefer sayılarını azaltır veya arttırırdı.Tarladaki yığınların harmanyerlerine taşıma işi bitmiş,arabalardaki sallar çıkarılmış,tekneler tekrar arabalara monte edilmiş,harmanyerlerinde toplanan devasa buğday saplarının yığınları düvenlerle sürülmeyi bekliyordu...Derdem Erdem Devam edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.