- 1289 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Bekliyorum Rüzgârlı Bir Ömrün Penceresinde
Yorulmuş günlerin asasına tutunarak sana geliyorum, dudaklarımda çatlak bir türkü
Yaşanmışlıkların satır aralarında hüzzam bir mutluluk, seven ruhumda pusulasız ülkü
Bulutları izliyorum rüzgârlı ömrün yıkık pencerelerinde, gönlümde isyankâr bir sövgü
Karış yüzyıllık asi ve mağrur çığlığıma, almadan hazin çarkına bizi bu anlaşılmaz döngü
Kökünü kemiren hüzünlü düşünüşlerimizin polenleri savrulurken havada, tepemizdeki buluşma bulutları sınırsız yalnızlığımızın dualarıyla nemlenir ve yüreğimizin şafaklarına vuran güneş er geç bizi hüzzam uykularımızdan uyandırır. Işıltılara muhtaç utkularımızın satır aralarına tedirgin sarılışlarımızın mutluluk yaşları damlar. Karışırız az sonra krizlerle yağmalanan bir hayatın tam ortasına, yaşam sağanaklarının öylesine aktığı saçaklara gizlenir, ellerimizden kayıp giden sevgi tabutunu hırsla deşilmiş topraklara gözlerimizdeki yaşlar kurumadan bir çırpıda gömeriz.
Tenimizdeki o isterik sızılarla, ruhumuzdaki prangalı yolculuklarla ve ömrümüzün uçarı saatleriyle hep yüreğimizde bir nasırlı ova vardır. Biz düşünüşlerimizin kökleriyle toprağa sarıldıkça aşka tutunur, şiirlerle büyüdükçe de aşkın yarım törpüleriyle yontuluruz. Cam kırıklarıyla bedenimize akseden bir yağmur mevsiminden kurtularak aşkı arardı simyacılar, uzak diyarlarda, avuçlarındaki toprak kokularına sarılarak. Üç günlük ömür derdik ismine, vefasızlığın aynalarına bakarak. Her ömür kendini saklardı güneş yanıklarından, fırtınalı bir mevsim düşerdi aşkla çevrili yürek ambarımızdan.
‘Aşkı anlat’ diyorsun bana ısrarla; Ne sen sor, ne de ben anlatayım. Her aşk yarım, bütün aşklar da korkaktır aslında. Yarım kendi içinde tamlanmaz, korkular sevdayla avutulmaz ve biz bir yârin gelişine umutlar bağlarız oturduğumuz her yerde. Şafak her sabah yeniden söker, güneş şafağı kandırarak hızla kendi dairesine döner ve bu devran acılarıyla, sızılarıyla, aldatılarıyla, sorgularıyla kayıp bir şehrin bomboş sokaklarıyla bizi cennet-i alada sabırla bekler.
Ne kitaplar anlatır aşkı, ne şiirler. Ne sözler tamamlar, ne bekleyişler. Umutlar, umut dalgalarından oluşan gelgitler ve yaşamın içindeki o hazin çaresizlikler. Nereye bakarsan bak, nerede ararsan ara bu hayat çözümsüz bir bilmece. Bizler de bu labirentin içinde ömür tüketen bir göçebeyiz böylece. Onulmaz katlanışların, katlanılamaz baskıların ve anlaşılmaz kıskançlıkların dergâhıdır bu küre. Her insan kendi iç yalnızlığını, kendi yapayalnızlığını başka bir bedende törpüler.
Yine de, hep o rüzgârlı ömrün penceresinden bakarız uzaklara, mevsimler kendi içimizdeki döngümüz, bekleyiş en onulmaz sövgümüz olur. Öfkesini kendi dalında biriktiren bir hüzün yağmurunun altında güneş umarak beklemek şafağı, er doğumların yangın duvarlarına saklanmayı dilemek ve o içimizdeki hüzzam esintilerle kuru bir mevsimi düşlemek. Yasaklı bir gül yaprağına şiirler yazabilmek, ruhumuzun fırtına hasatlarında o dalların saklılarında sevgiyle düşünebilmek. Zordur anlayacağın bahar bakışlım, engin bir düş haritasına bakar gibi aşkın suskun sığlarında kelimeler üzerinde mutlulukla yürüyebilmek.
Her masal kendi manasını taşır karnında. Yaşamla olgunlaşmayan hiçbir meyvenin tadı kendi kabuğunun dışına taşamaz. Yaşamın derin fırınlarında piştikçe biz, içimizdeki rota olur hayatla restleşmemiz. Sırlarla dolu bir denizin tam orta yerinde, çürüklerle dolu bir bedenin okşanası çok yerlerinde ve ruhumuzun fırtına iklimlerinde bir düşünüş sahnesidir hayat. Hepimizin öyküsünde bir değil, onlarca kahramanın oluşu kadar.
İçimizin miadına yaslanınca güneş bekleriz sarı odalarımıza. Su küser, rüzgâr içimizdeki gemileri uzaklara iter ve bakarız yaşama, dirençli bir yaşamak türküsüyle yürürüz gecelerde. Aşkın keskin yollarından geçerken bir yaşanmışlık kraterine yolu düşer insanın. Her lavında sorgu, her bağlacında çekeriz yüreğimizden en derin of’u. Bir destandır silemediğimiz, bir düşün hikâyesidir, vazgeçemediğimiz.
Her yaşam yaprağı kendi çehremizin sızısıyla büyür. Yaşam koşuşturmaca sının ürpertili salıncaklarında rüzgâr dağıtır saçlarımızı, biz ömrümüzün bir kara, bir ak ütopyasını anlamaya çalışırken. Düşlerimizin durmak bilmeyen dişlilerinden akınca yüreğimizin yorgun teri, kazınır göğsümüzün en sancılı yeri. Elde var hüzünlerle hayata tutunmak ve aşkın sevda yolculuklarında bir ömre derin derin bakmak.
Yelkenlerini üfürdükçe yaşanmışlıkların ufuktaki özlemin hayalet kentlerinde ecelsiz düşlerle avunuruz. Kıyıdan ayrılmaz oysa dalga, ağaçların yapraklarına ay düşer ve bütün sorular ve cevaplarda mavi en çok gülüşlerini gizler. Her hüküm kendi varsıl umutlarıyla bakar parmaklıklar arkasından. Sorguların yanaklarına yaş düşer ve ruhumuzdaki güneşlere sıvanır bir gün gülüşler. Onulmaz dokunuşların terli yataklarında aşktır dokunduğumuz ve o aşkla çağlardır gürül gürül aktığımız.
Dağılmış bir geceden arta kalan anların telvelerinden bir kuş havalanır güne, umutsuz bir yankının elası düşerken gözlere. Hep bir başınalığımızın elim tanıklarıdır yaşananlar, kalburüstü bir mevsim geçişiyle iç geçirirken sevilere. Dimağımızdaki o özlem hareli yangınlar söner, avuçlarımızdaki yorgunluk içimizdeki şiirleri dişler ve her yaşama tutunuş zifiri bir heyecanın heybesinde gölgede uyumak ister.
Hep kendi içinden damlamalı aşk oluklardan. Belki de kara kaplı defterlerden koparılan, ya da yine biriktirilmiş aşklardan çalınan bir düş artığı olmayı dilemezcesine. Her çığlık aslında kendini aldatan bir inkârdır, her yanılgı da başıboş sandallar gibi yokluğa yol alan bir sevdadır. Derin ırmaklar bu yüzden gizemlidir. Her sızı deler oyukları, su kendi içinden yaşama yol bulur ve bulduklarıyla gün gelir övünür.
Uğruna kapısında yattığımız anların kırık ışıltılarıyla döneriz ruhumuzu aşka, damakta tat bırakan yaşanmışlıkların girdaplarına sevdanın taşlarını atarken. Yolculuklara çıkmayı diler hep düşlerimiz kayıp bir anın sayfalarına yağmur damlarken. Karanlık düşünüşlerin hercailerine bir gölge düşer, biz ruhumuzun yangın vakitlerini damarlarımızda besler iken. Gölge yüzünü güneşe, aşk ruhunu ateşe ve biz yönümüzü sevdaya döneriz ve bir gün unutkan bir mevsimde avuçlarımızdaki yalnızlıkla birbirimize merhaba deriz.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Uğruna kapısında yattığımız anların kırık ışıltılarıyla döneriz ruhumuzu aşka, damakta tat bırakan yaşanmışlıkların girdaplarına sevdanın taşlarını atarken. Yolculuklara çıkmayı diler hep düşlerimiz kayıp bir anın sayfalarına yağmur damlarken. Karanlık düşünüşlerin hercailerine bir gölge düşer, biz ruhumuzun yangın vakitlerini damarlarımızda besler iken. Gölge yüzünü güneşe, aşk ruhunu ateşe ve biz yönümüzü sevdaya döneriz ve bir gün unutkan bir mevsimde avuçlarımızdaki yalnızlıkla birbirimize merhaba deriz.
Selahattin Yetgin
--------------------------------------------------
SÜPER. 10 NUMARA.
SEVGİ VE SELAMLAR.