- 982 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
EVRAK DOĞRUDUR!
Karahacılı köyünden Dursun Çetin, babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Çocuk denecek yaşlarda ailesinin rızkını kazanmak için gurbet ellere gider. Gittiği gurbet ellerde karınca kararınca çalışır, üç beş kuruş kazanır ve köyüne döner.
Evleri eski mi desem eskidir. İlkönce ailenin oturabileceği bir ev yaptırmak ister. Kardeşleri henüz küçüktür, annesi ve iki yaşlı daha evde bulunmaktadır. Ailenin nüfusu yedi kişidir. Devlet bu öksüzlere, dul kadına ve yaşlılara maaş bağlamamıştır. Çetin ailesi, çile, acı ve ızdırap içinde kıvranmaktadır.
Ailenin büyük oğlu Dursun, evin planını Kara Halil Ustaya çizdirir. Evin yapılması için talimat verir ustalara. Çalışacak ameleleri de ayarlar. Çalışanlardan biri de Adem Hoca’dır. Âdem Hoca, tuttuğunu koparan, çalışkan sevimli ve sempatiktir. Âdem Hoca ile köyün muhtarı İhsan Kılıçer’in arası açıktır. Birbirlerine oy yüzünden küstürler.
Baş Usta Kara Halil’dir. Onun gibi bir taş ustasının bu civarlara geldiğini hatırlamıyorum. Muhtar Bey, inşaat alanına gelir. Dursun’u bir kenara çekerek:
“ - Hayırlı olsun oğlum ev mi yaptırıyorsun?” Der.
Dursun da:
“- Evet, amca ev yaptırıyorum.” Der.
Muhtar İhsan:
“- Oğlum Dursun bak, seni severim, ancak bu adamı yani Âdem Hoca’yı kesinlikle bu inşatta çalıştırmayacaksın.” Der.
Dursun bu beklenmedik konuşma karşısında:
“-Sebebi nedir? Neden çalıştırmayacağımı açıklar mısınız amca?”
Muhtar:
“ - Ben sebebini falan anlamam, bu adamı çalıştırmayacaksın diyorum işte o kadar…”der.
Dursun da delikanlılık yaparak:
“- Ben de bu adamı ne pahasına olursa olsun çalıştıracağım. Bana ve köy halkımıza, bu adamın hayrından başka bir şeyi dokunmamıştır.” Der. Muhtar İhsan, boynunu bir o tarafa, bir bu tarafa çevirir ve sinirden köpürerek:
“ - Ben sana gösteririm!” der. Oradan uzaklaşır ve gider…
İnşaatın kaba işi biter.
Günlerden bir gün; inşaat çalışmalarının durduğu ve inşaatın yanında kimselerin olmadığı bir zamanda ormancılarla birlikte Muhtar İhsan, inşaata çıkagelir. Ormancılar, inşaatta kullanılan eski evden çıkma ve bir kaç tane de yeni ardıç ağacını yazarak giderler.
Günler sonra köye postacı gelir. Hani derler ya!
“Bak postacı geliyor,
Selam veriyor,
Herkes ona bakıyor,
Merak ediyor…”
Dursun da gelen postacıyı merak eder ve postacının yanına varır. Postacı Basri, orada bulunanlara postalarını dağıtmaya başlar. Basri Beyyurtludur. Kendisinin bir motosikleti vardır. Postalarını onunla; köy köy, kasaba kasaba dolaşarak dağıtırdı.
Postacı Basri:
“- Dursun Çetin kim? Postasını alsın.” Der.
Dursun Çetin:
“- Benim Efendin.” Der. İmza karşılığında postacı Dursun Çetin’in belgesini verir. Dursun Çetin, zarfı açıp baktığında bir de ne görsün! Falanca gün mahkemesi vardır.
Kendi kendine düşünür:
“- Ben mahkemelik ne iş yaptım? Bu sorunun cevabını bir türlü bulamaz...
Beklenen mahkeme günü gelir çatar. Dursun, Çekerek ilçesinin yolunu tutar. Uzun bir yolculuktan sonra mahkemenin önünde beklemeye başlar…
Mübaşir yüksek bir sesle:
“- Dursun Çetin…” der. Dursun Çetin de mahkeme sırasının kendine geldiğini anlar ve hâkimin önüne duruşmaya çıkar.
Duruşmaya bakan Güngör Hâkim, Dursun Çetin’e:
“-Bak oğlum! Orman muhafızı, sen eşekle odun getirirken falanca yerde seni eşeğinle birlikte yakalamış ve baltanı elinden almış…”
Dursun, şimdiye kadar hiç mahkeme çıkmamış, heyecandan bir hop kalkar bir hop oturur. Söz hakkı alınıp konuşulacağını bile heyecanından unutmuş. Söz hakkı almadan ayağa kalkıyor bir şeyler anlatmaya kalkışıyor. Haksızlığa uğradığını bu yüzden mağdur olduğunu anlatmaya çalışıyor ama bütün bunlar nafile…
Güngör Hâkim, arası sıra delikanlıyı uyarıyor:
“- Oğlum okuduğum ifadeyi kabul ediyor musun?”
Orman muhafızları arka sıralarda oturmaktalar ve binlerce mahkemeye girip çıktıkları için hiç acemilik çekmiyorlar ve heyecanlanmadan izliyorlar davayı. Gerektiği yerde, el kaldırarak söz hakkı isteyip kendilerinden emin bir şekilde ifadelerini açıklıkla söyleyebiliyorlar…
Dursun, Güngör Hâkim’in anlattıklarını büyük bir şaşkınlıkla dinliyor, yine heyecanla söz hakkı almadan konuşuyordu. Dursun’u Hâkim Güngör Bey uyarıyor; Dursun ise özür dileyerek:
“- Efendim! Ben kesinlikle hayvanla odun getirmedim ve yakalanmadım.” Der ve ifadeyi reddeder. Orman muhafızı, ikide bir müdahale ederek:
“- Evrak doğrudur efendim, evrak dorudur efendim.” Der.
Yine ormancı:
“-Sanıkların suçu kabullenmedikleri yeni değildir Hâkim Bey; evrak doğrudur. Sanık suçu üstüne almaktan kaçınmaktadır.” Der.
Hâkim Bey yine sorar:
“-Oğlum bizi yorma! Yaptıysan yaptım de, daha birçok dâvâya bakacağım.” Der. Dursun, kesinlikle suçu üstüne almaz, şöyle bir geri döner kendisini mahkemeye veren ormancıya bakar:
“- Hâkim Bey, ben bu adamı hiç görmedim; o beni nerde görmüş.” Der. Hâkim Bey Dursun’u azarlar ve:
“- Sözlerine dikkat et delikanlı, seni dışarı atarım ha!” Der. Yine ormancı her defasında:
“- Evrak doğrudur efendim! Sanık suçunu kabul etmiyor, zaten bütün sanıklar böyledir, suçlarını asla kabul etmezler.” Der.
Hâkimin kafası fena şekilde karışmıştır. Sinirleri iyice gerilmiştir. Hâlâ ormancı arka sıralardan:
“- Evrak doğrudur efendim.” Der durur…
Hâkim Bey mübaşiri çağırır ve kendisine:
“- Evladım Dursun Çetin’in baba ve ana adı nedir? Kimlik bilgilerini araştırın bakayım.” Der. Mübaşir kimlik bilgilerini araştırır:
“- Efendim! Dursun Çetin, bin dokuz yüz elli dokuz Kuzgun Köyü doğumludur; sanık sandalyesinde oturan ise Karahacılı Köyü’nden bin dokuz yüz elli dokuz doğumlu Dursun Çetin’dir.” Der.
Hâkim Güngör Bey, bu bilgileri duyunca çılgına döner. Orman muhafızına(ormancıya) döner ve öfkesiyle:
“- Ormancı Bey habire hani, evrak doğrudur efendim, evrak doğrudur efendim, evrak doğrudur efendim deyip duruyordun; acaba bu evrakın neresi doğru? Adam Allah’tan korkar. Yüzünü hiç görmediğin bir adamı defaatle suçlamaya utanmıyor musun? Bir de üstelik mahkemeyi yanıltmaya çalışıyorsun utanmaz adam!” Der ve ormancıları mahkemeden çıkarır.
Hâkim Beyin sinirleri yatıştıktan sonra der ki:
”- Oğlum Dursun! Senin bir suçun olmasa buraya gelmezdin senin suçun nedir? Der.
Dursun da Hâkim Beye dönerek:
“- Hâkim Bey, eski evimizi yıkıp onun ağaçlarıyla bir ev yaptırdık, onların arasında da yeni bir kaç tane ardıç ağacı var, Ormancılarla muhtar gelip inşaatı gezmişler ve o esnada herhalde o ağaçları yazmışlar.” Der.
Hâkim Bey:
“-Ha şöyle desene oğlum! Biz falanca gün gelip senin evin keşfini yapacağız, hadi git.” Der.
Dursun Çetin’in maceralı mahkemesi de böylece sonlanmış olur…
30.03.2011
Çekerek