- 1479 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
İSRAİLİN KURULUŞU VE KUKLA ARAP HÜKÜMETLERİ
IV. BÖLÜM
XX. yüzyılın ilk yarısında koskoca kıta toplumları sömürgecilerin elinden kurtulmak için çok uğraştılar. Sonuçta çoğu tarihle hiçbir bağlantısı olmayan ve aralarında devamlı bir husumeti barındıracak ellinin üzerinde devlet kurulmasına müsaade edildi. Balkanlardan sonra Kuzey Afrika’da da irili ufaklı devletler kuruldu.
Milli şair bu bölünmeye olan tepkisini bir şiirinde şöyle anlatır derki;
Seni tahrik eden üç beş alığın ma´rifeti!
Ya neden beklemiyordun bu rezil âkıbeti?
Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
"Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;
Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.
Osmanlının tüm çabalarına rağmen milletlerin bir arada bir zamanlar huzurla yaşayacağı, Nizam-ül mülk felsefesi ile kurulmuş idare sistemi yerine ulus devlet modeli artık zamanın getirilerine karşı koyamayıp yerini alıyordu. Zaman içinde haritalar daha da değişecek ülkeler bölünmekle kalmayacak hatta zaman içinde şehirlerde bile bölünmeler olacaktı. Yugoslavya’nın Bosna-Hersek olarak bölünmesi gibi, Almanya’nın Doğu ve Batı Almanya şeklinde bölünmesi ve Berlin’in doğu batı Berlin adıyla bölünmesi gibi.
Osmanlı parçalandığında, Arap halkları bağımsızlık kazanmadılar, tam aksine İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın sömürgesi oldular. Irak, Filistin, Ürdün, Körfez emirlikleri, Mısır, Sudan İngilizlerin, Suriye, Lübnan, Cezayir, Tunus Fransızların, Libya İtalyanların elinde kaldı.
İngilizler 1917’de Gazze’ yi, 1917’de Kudüs’ü işgal ettiler. 1918’de İngilizler Şam’a, Fransızlar Beyrut’a girdiler. 1918’de ateşkes anlaşması imzalandı ve Mezopotamya’daki Türk cephesi düştü. Yahudiler, Belfour vaadi ile sanki müstakil bir devletmişler gibi, hemen siyon ordusu kurdular. 1917’de Kudüs’e giren İngiliz kuvvetleri komutanı Alenby, beraberinde Yahudi (Siyon) kuvvetlerini de Küdüs’e soktu.
Tarih kitaplarında Birinci Dünya Harbinin hakikî ve zahirî sebepleri olarak çok şeyler söylenmiştir. Fakat gerçekteki sebeplerin başında Osmanlı Devletini yıkmak ve Yahudi devleti kurmaktır. Filistin’i işgal eden İngilizler derhal askerî idare ilân ettiler. Belfour vaadi ve plânını tatbike koyuldular:
1. Filistin’e Yahudi muhacereti (göçü) teşvik edildi.
2. Yahudilerin toprak sahibi olmaları sağlandı.
3. Yahudilerin silâh taşımalarına müsaade edildi.
Yahudilerin sayısı bu topraklarda artmaya başladı. 1919’da Filistin’de, Arapların sayısı, Yahudilerin 16 misliydi. 1922’de 600.000 Araba karşılık 80.000 Yahudi bulunuyordu. 1947’de ise Yahudi sayısı ile Arap sayısı eşit duruma geldi. Filistinli Müslümanlar tehlikeyi geç de olsa anladılar. Filistin’de Yahudi Devleti kurulmakta olduğunu görebildiler. İngilizler, Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırırken, bu arada Yahudileri silahlandırdılar. Yahudi göçü, 1932’den sonra hızlandı ve Hitler’in Almanya’da iktidara gelişi ve Yahudi aleyhtarı politika takibiyle Yahudilerin Filistin’e göçleri aşırı derecede arttı.
1936’da Filistinli Arap emirleri toplanarak, Filistin millî hareketini sevk ve idare etmek için bir heyet teşkil ettiler. Bu heyet seferberlik ilân etti. Filistinli Arap fedaî ve gönüllüleri ile diğer Arap ülkelerinden gelen gönüllülerle beraber Filistinli Müslüman sivil halk, İngiliz idaresine ve Yahudilere karşı isyan ettiler. Bu isyan 6 ay devam etti.
İngiltere, 17 Mart 1939’da neşrettiği Beyaz Kitap’ta, Filistinli Araplara vâdettiği sözlerden geri döndü. İkinci Dünya Harbi müttefiklerin galibiyetiyle bitti. İngilizlerin Filistin’i Yahudilere hediye etmesine artık hiçbir mâni kalmamıştı. ABD başkanı Rosvelt (Yahudi asıllı) Filistin’de Yahudi Devleti kurulması davasını desteklediğini ve Filistin kapılarının Yahudilere açılmasından zevk duyacağını söyledi.
İngiltere, Filistin meselesini Birleşmiş Milletlere getirdi. ABD’nin baskısı ve 25 oyla Filistin’in Arap ve Yahudiler arasında taksimine karar verdi. 13 devlet aleyhte ve 17 devlet çekimser oy verdi. Taksim kararı Arap ülkelerinde infiale sebep oldu. Hayfa, Yafa ve Kudüs başta olmak üzere birçok yerde çarpışmalar oldu.
Birinci Dünya savaşından sonra İngiliz mandasına giren Irak’ta 1932’de Irak’ta Krallık rejimi, 1958’de Cumhuriyet kuruldu. Suriye 1946’da, Lübnan 1943’te, Mısır, 1922’de, Libya, 1947’de İtalyanlardan kurtuldu ama 4 yıl da Fransa ve İngilizlerin elinde kaldı, 1951’de ise tam olarak bağımsızlığını ilan etti. Cezayir 1962’de, Tunus, 1956’da, Sudan 1956’da Kuveyt 1961’de, Bahreyn 1971’de, Birleşik Arap emirlikleri 1971’de, Katar ise 1971 İngiltere’den ayrıldı ve bağımsızlığını ilan etti.
Bu arada 1940’lı yıllardan başlayarak; Araplar harita üzerinde cetvelle çizilmiş gibi bölünerek ülkelere ayrılıyordu. Oysaki Arapların ırkı, dili, dini bir olan yapısı ayrılma gerektirmemesine rağmen toprakları cetvelle çizilmiş gibi taksim edilerek başlarına sömürgelerce seçilmiş kişiler getiriliyordu. Sınırlarımızı ve Akdeniz’i kuşatan tüm devletler tek ırktan gelmiş ve Arap asıllıdır. Tek farklı ulus bildiğiniz gibi İran’dır. Irkı Acem, Dili Farsça, mezhep olarak Şiidir.
1920’de Şam’da toplanan Arap Ulusal Kongresi, Abdullah’ı Irak Kralı, kardeşi Faysal’ı da Suriye Kralı seçiyor. Emir Faysal, Suriye’de Fransız etkisini istemiyor ve bu yolla İngiltere’den teşvik görüyordu. Ama aynı yıl Fransızların Şam’ı kuşatması, Arapların planlarını bozdu. Abdullah bin Hüseyin, Ürdün’ü ele geçirdi ve Suriye üzerine saldırma tehdidinde bulundu. Bunun üzerine İngiltere, Ürdün’de kendi mandası altında bir Arap hükümeti kurulmasına razı oldu. Kardeşi Faysal’a yardım etmekten vazgeçen Abdullah, Ürdün’ü içine alan bir Arap krallığı kurmak istiyordu. Bu amacını gerçekleştirmek için II. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin yanında yer aldı. Ordusu 1941’de İngilizlerin Suriye ve Irak’ı ele geçirmesinde önemli rol oynadı. İngiltere, 1946’da Ürdün’e bağımsızlık verdi ve bir anayasa kabul edildi. Aynı yıl taç giyen Abdullah bin Hüseyin bağımsız Ürdün’ün ilk kralı oldu.
Üst bölümde göreceğiniz gibi Irak, Suriye ve Ürdün’ü yönetenler aynı ana babadan olma kardeşlerdir. Burada neden bu bölünme mantığı nedir sorusunu kendi kendime sorma gereği duydum. Belki parçalara ayırmak, ilerde küçük lokmalar halinde yutmayı kolaylaştırmak düşüncesi ile icraya konulmuş bir planın parçası da olabilirdi. Kim bilir, tarih sayfalarında adımladığımız zaman öyle entrikalar öylesine kinle insanlığa yapılan saldırılarla karşılaşmak, bunları okumak, paylaşmak galiba bende de bir paranoya etkisi yaptı.
Maalesef Arap halkının çilesi burada bitmek bilmiyor. Sömürge devletler çekilirken, İngiltere ABD ve gizli servislerin işbirliği ile kendi elleri ile seçtikleri liderleri bu ülkelerin yönetimlerinin başına getirerek, sömürge düzenini bu defa seçilmiş(!) kişiler vasıtasıyla sürdürmeye devam ediyorlar. İlk uyanış Mısır’da vukuu buluyor. Mısır halkı bu kukla yönetime isyan ediyor ve Darbeden sonra kral Faruk hükümetini devriliyor kral naipliği görevini ise Muhammed Necip üstleniyor. Abdülnasır da Genelkurmay Başkanlığı’nı üstlendi. Bu durum da çok sürmedi. Necip’in yetkileri giderek azalırken, Nasır’ın yükselişi devam etti.
Perihan TUNÇOK ESMİZE
28.3.2011
Yarın: NASIR’IN MISIRI ve FİLİSTİN KURTULMASIN ÖRGÜTÜ
YORUMLAR
M.Ragif (Akif) Ersoy ve Arnavutluk bahsi... M.Ragif (Akif) Ersoy Arnavut değildir...
Konuyla ilgili sizde ve yazılarınızda daha geniş mukayeseli ufuklar açaçak kaynaklar önermek isterim. Tarihçilik cesaret işidir !
Göktürkmen tarafından 3/29/2011 10:07:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hayır Hocam onunla ilgisi yok. Benim bahsettiğim konu İmparatoluğun çöküşüyle birlik kurulan Cumhuriyete omuz veren insanlardır. Yani imparatorluktan cumhuriyete geçiş serüvenimizle ilgili. Gerekirse bahsettiğiniz 1071 öncesinden de kapsamlı olarak bahsetmem mümkün.
Belli ki şu düşüncelerimi de araya girmek durumundayım...
İmparatorluk, ardında büyük acılar bırakarak çökmüştür ! İmparatorluk bakiyesi insanlar, tarihleri boyunca çok güçlü devletler gördükleri, devletle yaşama kültürünün zihin dünyalarında önemli bir yer işgal etmesi nedeniyle, devletsiz yapamazdılar. Devlet onlar için biraz da kutlu bir anlam taşıyordu. Bu yüzden, imparatorluğun çöküş alametleri ardından, çalışmalarda başlamış oluyordu.
Nereden ve kiminle başlanacaktı ? Son yüzyılını savaşla geçirmiş insanlar ya askerdiler, ya da asker gibi düşünmeye çoktan alışmıştılar. Son yüzyılımızda ve Cumhuriyet döneminden sonra askerlerin etkin rol almaları bu yüzden çokta yadırganacak şey değildir. Pek çok fikir adamıyla birlikte ,Osmanlı bakiyesi paşalar bu işin öncülüğünü yapmaya çoktan kararlıydılar. Zira toplumu bu anlamda yönlendirecek siyasi elitler gerçekten yoktu. Buna imkan ve zamanda olmamıştı. Hareket bilindiği gibi ordu içinden başlamış bulunuyordu. Kiminle ? 1.Dünya savaşında Anadolu’da insanının beş milyonunu, Anadolu sınırları dışında, nüfusunun yaklaşık beşbuçuk milyonunu kaybetmiş insanların kalanıyla yapılacaktı. Geride kalan insan halitasını anlamamız açısından yaşadığım bir anektodu anlatmadan geçemeyeceğim. Yıl 1983 Erzurum Araştırma Hastanesinde tedavi olurken, bir kuyruğa taklıdım. Yanıbaşımda iki genç üniversite öğrencisi kız sohbet ediyor. Erzurum’un kültürel ve ekonomik geriliğinden başlamak üzere yaşanmaz bir yer olduğunu tartışıyordular. Erzurumlu değildim ama, bu sohbetten galiba incinmiştim. İncinmişliğim söyelenenlere değil de bilgisizliğimizeydi. Kendilerine dönerek nereli olduklarını sordum; İzmir’li oldukalarını söylediler. Bakın dedim; size kırılmadım ama, Erzurumlu olmamama rağmen size incindim. Gerçeği bilseydiniz, bu cümleleri elbette sarfetmezdiniz. Tabi ki, çok hoşlanmadılar; dinlemeye hazır bir tavır takındıkları belliğdi. Bakın dedim; "Erzurum bizim bir serhat şehrimiz, tarih boyunca yüzlerce istila ve işgal görmüş, ayaklanmalar görmüş..1.Dünya Savaşı’na girdiğinde atmışüçbin nüfuslu Anadolu’nun yine önemli bir şehridir. Savaştan ancak, beşbinbeşyüz insanıyla çıkabilmiştir. Kalanı ölüp gitmiştir. Kalanların kimler olabileceğini hayal edebilirsiniz..Bunların çoğunluğunu kadınların, çocukların, sakat kalanların, bel ki bir yolunu bulup savaştan kaçanlardan oluştuğunu düşünün ! Yine düşünün ki,Türkiye Cumhuriyeti Devleti, burada yapılan kongreyle gerçek hayat yolunu açmıştır. Kongreler ve kurtuluşa giden yolda ki uzun çalışmalar yine bu insanlarla yapılmıştır. Bugün gördüğümüz ve küçümsediğimiz ! Erzurum’u da bu insanlar imar ve inşa etmiştir...Bu anektodu neden anlattım ?. Türkiye’nin genel anlamda kurtuluş çabaları ve Cumhuriyeti kurma çabaları ve alınan yaralarında, Erzurum’un aldığı yaralardan ve çabalardan çok farklı olmadığını kısmen de olsa anlatmak içindir. Bu imkansızlığı ve insan yapısını anlamadan, bugün için çözüm üretme şansımız gerçekten yoktur. Cumhuriyeti kuran insanların, tabir yerindeyse, bir eli yağda, bir eli balda insanlar değildir. Herkes insaf ölçülerini kullanarak, bu ülkenin bir ferdi olarak hakkı teslim etmelidir.
Kurtuluştan geçip, kuruluş yoluna girip, çaba harcayan bu insanlar, kimi, nasıl ve nerede muhatap alacaktılar ?.. Ruhuyla ve bedeniyle darmadağın olmuş bir insan yığınından teşkilatlı ve yarınını güvence altına alacak bir devlet çıkaracaksınız, çıkarmak zorundasınız...Tarihi tecrübe göstermiştir ki, devletler koalisyonlar şeklinde kurulmazlar. Vatanım dediği bir coğrafyası ve bir omurgası vardır. Bu yola çıkarken, zamanın dilinden de anlamak zorundasınız ve dünya sizden ibaret değildir.
Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 3/29/2011 12:00:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
hyazici58 tarafından 3/29/2011 12:06:29 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dogukan5
bilginiz ve hosgorunuz bir derya gibi.
Ben, o deryada bir balik gibi hissediyorum kendimi inanin.
Sizinle dolayli olarak da tanismis olmak mutluluk verici benim acimdan.
Yazismalardaki uslubunuz, dusuncelerinizi aktaran fikirleriniz Palandoken doruklarindaki kar ak'liginda idi hep, tesekkur ediyorum.
Saygi ve selamlar
Kamil Alparslan
Dogukan5 | dogukan koc 28 Mart 2011 Pazartesi 13:54:24
Merhaba sayin hocam...
Yazilariniza rastlayali henuz bir kac gun olmusken, ben de tiryakisi oldum yazdiklarinizin ( her ne kadar, cogu konularda zit dusunsek de).Su gunlerde isim basimdan askin, kaynaklara basvurma sansim yok ama, hafizam itiraz ediyor bazi temel konulara.
" Akif'in tepkisi, Turk bayragi altinda huzur icinde yasarken..." Akif, Cumhuriyetten sonra, huzuru Kahire'de buluyordu hatirladigim ve olmesine yakin donuyor yurda. Ona gore, yapilan bir cok hata, haksizliklar var, onlara goz yummaya vicdani el vermedigi icin olsa gerek gidisi.
"Boluculuk soylemleri ile gelenler" Bu ifadenin kendisi bile basli basina ayrimcilik dolu bence, hele cumlenin devami; " baska irkim muamelesi yap diyenler"... El insaf diyorum burada. " Daglik bolgelerde yasayanlar, yururken sert karlara bastiginda cikan kart-kurt sesleri cikardigindan, o Turk'lere oyle denmistir" metforu bile terkedilmisken artik!
Hayrettin hocamin yazdiklarindan da anlayamadigim noktalari belirtecegim izninizle; " Bunun böyle olmasını,türklerle birlik, bu ülkenin türkler kadar has evlatları olan,vatansever insanların da, daha çok böyle olmasını istemiş olduklarını unutmamalıyız." Kim bunlar hocam? 1071 de , Turkler Anadolu'ya geldiginde kimler vardi bu cografyada, bunlar olabilir mi?
Bir de su ifade; " Kurulacak devletin ırk endişesi taşımayan ve bütün unsurlara dayalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu görülecektir."
O doneme ait soylemleri okudugumuzda, hic de boyle olmadigini goruyoruz aciklikla. O kadar acik ' Turk ve Turkculuk ' soylemine bulasiliyor ki, Ummet temelinde kardesligi savunan Akif gibiler de , darilip gidiyorlar vatandan.
Amacim, bunlarin dogru ya da yanlisligini tartismak degil burada elbet, tesbitinize, karsit tesbit yapma geregi duydum sadece. O doneme dair, Cumhuriyetin kurumlarinin kurulmasinda buyuk rolu olanlarin soylemlerini okudugumuzda ( ornegin; Mahmut Esat Bozkurt, Adalet Bakani olarak, 19 Eylul 1930 da yaptigi bir konusmada "Turk, bu ulkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Turk soyundan olmayanlarin bu memlekette tek haklari vardir: hizmetci olma hakki, kole olma hakki. Dost ve dusman hatta daglar bu hakikati bilsinler"
Uc hafta oncesi, Ismet Inonu'nun benzer konusmasi; "Bu ulkede sadece Turk ulusu etnik ve irksal haklar talep etme hakkina sahiptir. Baska kimsenin boyle bir hakki yoktur."
Kurulacak devletin, irk endisesi tasimadigini gostermiyor bu tur ornekler.Bu temel uzerinde yukselen bir yapida da, bugunku gibi sallanmalarin olmasi tuhaf kacmasa gerek. Ha, asimilasyon basarili olarak uygulansaydi farkli mi olurdu? Ondan da emin degilim artik. Baksaniza, en sessiz etnik topluluk Cerkes'ler bile ana dilde egitim, kulturel haklar diye soylenmeye basladilar acikca ( isin tuhafi, yillarca Kurt'leri bu konuda yerip, onlari hain sayarken cogunlukla!).
Belki, donemin sartlarini, yeni bir ulke kurmadaki en gercekci strateji bu olmaliydi diye dusunebiliriz, demokrasi zaten hic bir ulkenin sahip olmadigi bir sey o donemde, bunlarin hepsini anlayabilir ve kabul edebilirim. Benim anlamakta zorlandigim sey; o donemden bu doneme cok seyin degismesine ragmen, hala ayni soylem ve yontemlerle bu ulkenin idare edilmeye ugrasilmasindaki direnc.
Neden, hala ilkokul cocuklari kanlarindan bayrak yapma geregi duyarlar, ve buyukler neden bunu ovucu bulurlar! Neden bir Kurt'e, zorla; " Ne mutlu Turkum diyene " bagirtilir?
Emeginize, bilginize saygilarimla
Kamil Alparslan
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Dogukan5
Dersinizi boldugum icin ozur dilerim, inanin bir daha olmayacak. Az mi cekildi kulaklarim okul yillarimda!
Sessizce duracagim yerimde ve anlattiklarinizi takip edecegim; soz.
Yine de, o penguen ci cocuk var ya, onu gozleyin okul boyunca derim ben. Ironiyi seviyor ufaklik.
Saygi ve selamlarimla
Kamil Alparslan
Maalesef Arap halkının çilesi burada bitmek bilmiyor. Sömürge devletler çekilirken, İngiltere ABD ve gizli servislerin işbirliği ile kendi elleri ile seçtikleri liderleri bu ülkelerin yönetimlerinin başına getirerek, sömürge düzenini bu defa seçilmiş(!) kişiler vasıtasıyla sürdürmeye devam ediyorlar.......
Vuku bulan olayları bir uyanış olarak yorumlamak ancak sis dağıldığında ortaya çıkan manzarayı görünce daha sağlıklı olacak kanaatindeyim.
Ancak yukarıda yazdıklarınıza katılıyor..Bütün bu şeytani planları başlarına geçirecek Cenab-ı Allah'ın da planlarını unutmamak ve dikkatle ve hayranlıkla izlemek gerekir diye düşünüyorum.
Bu sayfalarda bu denli emek gerektiren yazıları seyrek okuyoruz.
Ancak okuyoruz.
Değerlendiriyoruz...
Varsa itirazımız yapıyoruz.
Kabullendiklerimizi alıyoruz.
Oturduğumuz yerden bilgi sahibi oluyoruz..
Nasıl olsa kardeşlerimiz ellerinden gele gayretle araştırma yapıp, büyük özverilerle yazılar yazıyor.
sağolsunlar...
Allah yardımcınız olsun kardeş.
Selam ve dua ile...
Esmize - Perihan Kılıç
erolabi
Değmez olur mu ?
Allah razı olsun kardeşimizden dediler bir çoğu...
Bak dua bile alıyorsun..
Allah yardımcın olsun...
Selam ve dua ile.
İmparatorluk, uzun savaş yıllarından sonra ,sivil omaktan çok, idarede de askerlerin etkin olduğu bir yapı kazanmıştır. Modernleşme çabalarının da önce ordudan başladığını bilmemiz de yarar vardır. Bu durumu, bir tür şartlar oluştururken, siyasi elitlerimimzin de çok güçlü olmadığını bilmeliyiz. İmparatorluğun bütün alanına yayılan öz güven kaybı, sadece halkta değil; siyasi elitler de, düşünce adamların da ve bir çok askerde de mevcuttu...
Bu duruma elbette itiraz gecikmeden geldi! Daha çok ordu içinden itirazlar yükseldi. İttihat Terakki’nin acemice çabaları, tezcanlılığı, Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekatı, bu güven bunalımını aşma çabalarının bir sonucudur. Son yirmi yıllık çabalar da bekleneni başaramamış, güven bunalımı dahada derinleşerek devam etmiştir.
Birinci dünya savaşıyla imparatorluk tasfiye edilmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası, elde kalan vatan yoprakları üzerinde,yeni bir devletin ilan ve inşaası mecburiyet halini almıştır. Son iki yüz yılda gösterilen dönüşüm çabaları sonuç vermediğinden, kurulacak yeni devlet eskisine asla benzemeyecektir!
Fransız ihtialinin dünyaya getirdiği yeni rüzgar, milli devletlerin kuruluş yolunu aşmıştır. Osmanlı dünyanın önemli bir bölgesinde, önemli bir güç olduğundan; her değişim ve dönüşüm onun duvarlarına çarpıyor, dönüşüyor ve dönüştürülüyordu. Girit, Yunan, Bulgar ayaklanmaları ve ardından gelen bağımszlık hareketleri.. İçerde dış desdekli ermeni ayaklanmaları; toplumun da, askerlerin de, elitlerin de gözünü açmaya yetmişti. İmparatorluğun yeniden ihya edilemeyeceğine artık herkes inanıyordu. Yeni bir yapılanma yeni bir devlet artık kaçınılmazdı...
İşte tam bu eşikte, pek çok siyasi düşüncede boy veriyordu. Osmanlıcılık, islamcılık, Türkçülük en güçlü argumanlara sahip fikir hareketleri olarak siyasi tarihimizde yerini alıyordu. Osmanlıcılık ve islamcılık toplumdan belki zımnen en büyük desteği görsede, güven bunalımını aşmak için yeterli heyecanı vermiyordu. Daha çok eskinin başarılarına sığınarak bağlılarının tatmin yoluna gidiyordu. Yeni kurulacak devletin yapısı için önemli bir önerileri de yoktu.
Elde kalan anadolu topraklarının bin yıllık türk yurdu olması, türkçenin Orta Asya’dan adriyatik denizine, kırımdan Arap Yarımadası’na kadar olan imparatorluk sahasında yazı dili ve baskın oranda konuşma dili olması ,zaman içinde ideologlar ve milli edebiyatın oluşması, türkçülük hareketinin elini güçlendiren nedenlerdi. Siyasi elitlerden, bürokrasiden, dahası askerlerden de diğer fikir hareketlerinden fazla destek görüyordu. Bu böyleydi diye kurulacak devlet elbette Türkçü bir devlet olmayacaktı ,ama, Türk Kültürünü esas alan,ikiyüz yıldan beri devam eden batılılaşmayı ve modernleşmeyi de içeren bir yapıyı oluşturacaktı.
Yüzde yüz türklerden ibaret olmasa da, belli ki kurulaacak devlet bir türk devleti olcaktı. Resmi Dili ,Türkçe olacaktı. Coğrafi vatanı, bin yıldır da batılılarca anıldığı gibi Anadolu ,Türkiye olacaktı.
Bunun böyle olmasını,türklerle birlik, bu ülkenin türkler kadar has evlatları olan,vatansever insanların da, daha çok böyle olmasını istemiş olduklarını unutmamalıyız. Ahmet Vefik Paşa ve Mehmet Akif bu anlamda en canlı örneklerdir.
Kurulacak devletin ırk endişesi taşımayan ve bütün unsurlara dayalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu görülecektir.
Sevgili Hocam, yazınıza hangi zaviyeden baktığıma ışık olsun diye, düşüncelerimin bir bölümünü buraya aldım.
Başarı,selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
Dogukan5
Yazilariniza rastlayali henuz bir kac gun olmusken, ben de tiryakisi oldum yazdiklarinizin ( her ne kadar, cogu konularda zit dusunsek de).Su gunlerde isim basimdan askin, kaynaklara basvurma sansim yok ama, hafizam itiraz ediyor bazi temel konulara.
" Akif'in tepkisi, Turk bayragi altinda huzur icinde yasarken..." Akif, Cumhuriyetten sonra, huzuru Kahire'de buluyordu hatirladigim ve olmesine yakin donuyor yurda. Ona gore, yapilan bir cok hata, haksizliklar var, onlara goz yummaya vicdani el vermedigi icin olsa gerek gidisi.
"Boluculuk soylemleri ile gelenler" Bu ifadenin kendisi bile basli basina ayrimcilik dolu bence, hele cumlenin devami; " baska irkim muamelesi yap diyenler"... El insaf diyorum burada. " Daglik bolgelerde yasayanlar, yururken sert karlara bastiginda cikan kart-kurt sesleri cikardigindan, o Turk'lere oyle denmistir" metforu bile terkedilmisken artik!
Hayrettin hocamin yazdiklarindan da anlayamadigim noktalari belirtecegim izninizle; " Bunun böyle olmasını,türklerle birlik, bu ülkenin türkler kadar has evlatları olan,vatansever insanların da, daha çok böyle olmasını istemiş olduklarını unutmamalıyız." Kim bunlar hocam? 1071 de , Turkler Anadolu'ya geldiginde kimler vardi bu cografyada, bunlar olabilir mi?
Bir de su ifade; " Kurulacak devletin ırk endişesi taşımayan ve bütün unsurlara dayalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu görülecektir."
O doneme ait soylemleri okudugumuzda, hic de boyle olmadigini goruyoruz aciklikla. O kadar acik ' Turk ve Turkculuk ' soylemine bulasiliyor ki, Ummet temelinde kardesligi savunan Akif gibiler de , darilip gidiyorlar vatandan.
Amacim, bunlarin dogru ya da yanlisligini tartismak degil burada elbet, tesbitinize, karsit tesbit yapma geregi duydum sadece. O doneme dair, Cumhuriyetin kurumlarinin kurulmasinda buyuk rolu olanlarin soylemlerini okudugumuzda ( ornegin; Mahmut Esat Bozkurt, Adalet Bakani olarak, 19 Eylul 1930 da yaptigi bir konusmada "Turk, bu ulkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Turk soyundan olmayanlarin bu memlekette tek haklari vardir: hizmetci olma hakki, kole olma hakki. Dost ve dusman hatta daglar bu hakikati bilsinler"
Uc hafta oncesi, Ismet Inonu'nun benzer konusmasi; "Bu ulkede sadece Turk ulusu etnik ve irksal haklar talep etme hakkina sahiptir. Baska kimsenin boyle bir hakki yoktur."
Kurulacak devletin, irk endisesi tasimadigini gostermiyor bu tur ornekler.Bu temel uzerinde yukselen bir yapida da, bugunku gibi sallanmalarin olmasi tuhaf kacmasa gerek. Ha, asimilasyon basarili olarak uygulansaydi farkli mi olurdu? Ondan da emin degilim artik. Baksaniza, en sessiz etnik topluluk Cerkes'ler bile ana dilde egitim, kulturel haklar diye soylenmeye basladilar acikca ( isin tuhafi, yillarca Kurt'leri bu konuda yerip, onlari hain sayarken cogunlukla!).
Belki, donemin sartlarini, yeni bir ulke kurmadaki en gercekci strateji bu olmaliydi diye dusunebiliriz, demokrasi zaten hic bir ulkenin sahip olmadigi bir sey o donemde, bunlarin hepsini anlayabilir ve kabul edebilirim. Benim anlamakta zorlandigim sey; o donemden bu doneme cok seyin degismesine ragmen, hala ayni soylem ve yontemlerle bu ulkenin idare edilmeye ugrasilmasindaki direnc.
Neden, hala ilkokul cocuklari kanlarindan bayrak yapma geregi duyarlar, ve buyukler neden bunu ovucu bulurlar! Neden bir Kurt'e, zorla; " Ne mutlu Turkum diyene " bagirtilir?
Emeginize, bilginize saygilarimla
Kamil Alparslan
Esmize - Perihan Kılıç
çok şeyler öğreniyoruz esmize....yazın büyük emek ürünü......tebrikler