suretsiz aşklar kahvehanesi
Sol yanında kırık iskemleleriyle meşhurdur… Hatırsız kahveler, şekersiz çaylar içilir burada bos hayallere kadeh kaldırılır gün ortalarında. Hep tüketir seni, bir sigara gibi içine hapseder suni asklar kahvehanesi. Hep sol yanı ağrır, sola çeker birazda, her depremde biraz daha sola yaslar kendini, yıkılmaya meydan okurcasına. Burası suni aşların fuzuli yorgun asıklarıyla doludur. Sözleri hep yarım çıkar ağızlarından yarım sigaraya asılır dudaklar. Hayaller hep yarım kalır burada.
Dünden kalma gülüşlerini unutur insanlar masalarda. Müdavimleri de vardır üstelik… İnsanoğlu bu aldığını darbeleri çabuk unutur ilk istasyonda bırakır geçmişini, lokomotif aralarında… Hep son sandıkları insanlara ilk kez tutunurcasına bağlanır ve sonra sonuyla karsılaşır. İşte bu kahvehanede kendi sonunu kazanlarla doludur.
Kırk yıllık hatırı vardır bir kahvenin, hatır koymadan araya bos fincanlardan hayali kahvelerinden yudumlarlar. Tertemiz fincanın hayalinde niyete dalar insanlar burada… Gelinlik cağında bir kızın çeyizin den dokulmustur o fincanlarda ilk günkü gibi hiç kullanılmamış aslında. Sırf hatırı geçmesin diye sevgiliye uzatılmamış…
Bu kahvehanede her şey yarımdır esini bulamamış insanlarla doludur içi. Yarısı kırılmış kül tablaları, pullarını kaybetmiş bir tavla ve asla okeye dönemeyecek okey takımları vardır burada. Aslında bu kimin umurunda bos fincanlara niyet kapatılır burada…
Sol tarafta, biraz daha solda, işte tam orada…
Cezmiye Hanım oturur
Pejmürde paltosu sırtında
Elinde yarım sigarası…
Bir kolu yarım masada
Yarım bir iskemlede oturur
Yıllar vardır yarımdır kalbi
Yıllanmış şaraplar gibidir
Geçen yıllara inat,
Buruşmuş elli diri düşünceli.
Biraz daha geçer zamandan, günler kovalar birbirini aylar geçer acımadan. Boşalan yerler gün değil saniye geçmeden dolar… Buranın müşterisi çoktur içerisi hınca hınç, dışarısı buraya gireceği günü bekleyenlerle doludur belediyenin ekmek kuyruğu gibi çaresizliğin son durağından aşk sokağına kadar…